ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan tarafından 6 Haziran’da Milli Savuma Bakanı Hulusi Akar’a gönderilen mektup, yalnızca ABD’de eğitim gören Türk F-35 pilotlarının 31 Temmuz’a kadar geri döneceğini ve Rus S-400 füzelerinin alımı durdurulmazsa eğitim için yeni pilot kabul edilmeyeceğini söylemekle, yani Türkiye’ye süre vermekle sınırlı kalmıyor.
Akar’ın Shanahan’a 6 Nisan’da yazdığı ve F-35 satışının S-400’ler nedeniyle durdurulamayacağını belirttiği mektuba cevaben gönderilen 6 Haziran mektubu, Türkiye’ye karşı askeri ve ekonomik yaptırım tehdidini yazıya döken ağır ifadelerin yanı sıra, Türkiye’nin bu nedenle ayrıca Rusya’ya “aşırı-bağımlı” hale geleceği iddiasını da içeriyor.
Bu yönüyle ABD Başkanı Lyndon Johnson’un 1964’te Başbakan İsmet İnönü’ye yazdığı, Türkiye’yi Kıbrıs’a müdahil olursa silah ambargosu ve NATO’dan tecritle tehdit eden mektubuna benziyor. İnönü o mektuba, Soğuk Savaş atmosferi içinde Sovyet yönetimindeki Moskova’yla yakınlaşma ima eden “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır” cevabını vermiş, ABD ile ilişkiler farklı bir rotaya girmişti.
Milli Savunma Bakanlığı internet sitesinde mektuba ilişkin yapılan kısa açıklamada ise şu ifadelere yer veriliyor: “ABD Savunma Bakan Vekili Shanahan tarafından Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a bir mektup gönderilmiştir. İki ülke arasındaki savunma ve güvenlik konularını kapsayan söz konusu mektupta, mevcut sorunlara stratejik ortaklık çerçevesinde ve kapsamlı güvenlik işbirliğini muhafaza edecek şekilde bir çözüm bulunması yönünde beklenti dile getirilmekte ve görüşmelere devam edilmesinin önemi ifade edilmektedir.”
Sert uslupla sorulmuş: Biz mi, Rusya mı?
Shanahan’ın mektubu, ABD Başkanı Donald Trump’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile 29 Mayıs’ta yaptığı telefon görüşmesi ardından, Türkiye’nin S-400 ve F-35’lerin birlikte çalışmasının NATO savunmasına zarar verip vermediğini araştırmak için “çalışma grubu” kurulması teklifini kabul ettiği haberlerinden bir hafta sonra gönderildi. Bu durum iki şekilde yorumlanabilir.
Birincisi, Beyaz Saray ile Pentagon’un Beştepe ile “iyi polis – kötü polis” oynadığı yorumu olabilir. Malum, Trump ile Erdoğan’ın 28-29 Haziran’da Japonya’nın Osaka şehrinde toplanacak G20 liderler zirvesi çerçevesinde görüşme ihtimali var. İkinci yorum ise, Pentagon’un, yani Amerikan askeriyesinin Başkan Trump’a bu işin kendisi ve Erdoğan arasında hep sözü edilen “şahsi bağların” ötesinde, ABD’nin küresel egemenlik oyununun parçası olduğu ve bu konuda (her iki partinin ortak tavır aldığı) Kongre ve askeriyenin iradesine karşı karar alamayacağını hatırlatması olarak da youmlanabilir. Bu durumda mektup hem Savunma Bakanı Akar üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, hem de dolaylı olarak Başkan Trump’a hitap ediyor olabilir.
Akar, 6 Nisan’da Shanahan’a yazdığı mektubun ardından, 15 Nisan’da Vaşington’da başlayan Amerikan-Türk Konseyi (ATC) açılışında yine S-400/F-35 temelinde, “Türkiye NATO’da kalacaktır” vurgusuyla bir konuşma yapmış, bir gün sonra da Shanahan ile başbaşa görüşmüştü. 27 Ocak 2015’te, Kara Kuvvetleri Komutanı iken, ABD Savunma Bakanlığından “Batı ittifakına yaptığı sıradışı katkılar” nedeniyle “Liyakat Lejyonu” madalyası almış olan Akar, Ankara’da askeri diplomasiyi en iyi yürütebilecek ideal isim olarak görülüyor.
Shanahan’ın Akar’a mektubu aynı zamanda Türkiye’yi “Benimle misin Rusya ile mi?” sorusuyla da muhatap bırakıyor ve ağır ekonomik yaptırım tehdidi savuruyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in de Türkiye’yi bu konuda köşeye sıkıştırdığı anlaşılıyor. Amerikalı yetkililerin mektubu “Foreign Policy” dergisine sızdırmasından hemen sonra, 7 Haziran’da St Petersburg uluslararası ekonomi forumunda konuşan Putin, Erdoğan’ın “delikanlı gibi” ülkesinin bağımsızlığını korumaya çalıştığını söyledi. Yine aynı gün S-400’lerin üreticisi olan Rusya’nın devlet savunma sanayi şirketlerinden Rostec Genel Müdürü Sergey Chemezov, Türk askerlerinin S-400 eğitiminin tamamlandığını ve teslimatın iki ay içinde yapılacağını açıkladı; yani Shanahan’ın verdiği 31 Temmuz tarihinden önce. Bu hamle ile Moskova, S-400 satışının yalnızca bir NATO üyesine silah satarak Vaşington’dan pazar kapmakla sınırlı olmadığını, Türkiye üzerinden NATO ittifakını çatlatmayı amaçladığını da göstermiş oluyor.
İşte tehdit dolu mektubun tam metni
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tam da 23 Haziran’da İstanbul’daki seçim tekrarı öncesi stratejik bir yol ayrımına zorlayan mektubun tam metninin çevirisi şöyle:
“Sayın Bay Bakan,
“Sizi Nisan’da Pentagon’da ağırlamak ve 28 Mayıs’ta beni telefonla aramış olmanız memnuniyet vericiydi. Görüşmelerimizin kıymet veriyor ve 6 Nisan 2019 tarihli mektubunuz için teşekkür ediyorum. ABD, ABD-Türkiye diyaloguna ve stratejik ortaklığına büyük değer vermektedir. Ne var ki, Türkiye’nin S-400 sistemleri üzerine eğitim almak için Rusya’ya personel gönderdiğini öğrenmekle hayal kırıklığına uğradık. 28 Mayıs’taki telefon konuşmamızda da tartıştığımız üzere, eğer Türkiye S-400 tedarik ederse, ülkelerimiz Türkiye’nin F-35 programını sürdürmemesi üzerine bir plan geliştirmek zorundadır. Değerli ilişkimizi sürdürmeyi gözetmekle birlikte, Türkiye S-400 teslimatını kabul ettiği takdirde F-35 almayacaktır. S-400 tutumunuzu değiştirme seçeneğiniz halen bulunmaktadır.
“Haziran 2019 Brüksel toplantımız öncesinde, ABD’nin Türkiye’nin 31 Temmuz itibarıyla F-35 programına katılımını askıya almak üzere [planladığı] eylemlerinin bir özetini [mektuba] ekledim. Bu takvim, eğitim gören Türk F-35 öğrencilerinin, tamamı olmasa bile çoğunun, derslerini 31 Temmuz’da ABD’den ayrılmadan önce tamamlamalarına imkân tanıyacaktır. Milli Savunma Bakanlığını da Türk personele Birleşik Devletlerde yeni F-35 eğitim programı başlatmasını önermediğimizi, yakın gelecekte [mevcutların] geri çekilmesini beklediğimizi bildirdik.
“Türkiye’nin F-35 programının idari faaliyetlerine katılımına, usulüne uygun şekilde son vermeyi sağlamak amacıyla, 12 Haziran 2019’da yapılacak yıllık F-35 İcra Kurulu Başkanları Yuvarlak Masa toplantısına Türkiye’nin katılımını öngörmemekteyiz ve programın yönetişim belgelerinin güncellenmesi de Türkiye’nin katılımı dışında ilerleyecektir.
“F-35’ler dair bütün eylemler Türkiye’de S-400 mevcudiyetinin riskleri üzerine temellendirilmiştir ve Rusya’ya ilişkin Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlarla Karşıkoyma Yasası (CAATSA) yaptırımlarından ayrıdır. Kongre’de her iki parti [Cumhuriyetçi ve Demokrat] tarafından S-400 edinmesi halinde Türkiye’ye CAATSA yaptırımları uygulanması konusunda güçlü irade mevcuttur.
“F-35 gibi platformların güvenliğini tehdit etmesine ek olarak, Türkiye’nin S-400 tedariki ulusunuzun Birleşik Devletlerle ve NATO bünyesinde işbirliğini geliştirme ve koruma imkânlarını aksatacak, Türkiye’nin Rusya’ya stratejik ve ekonomik aşırı-bağımlılığına yol açacak ve Türkiye’nin savunma sanayi ve iddialı ekonomik kalkınma hedeflerini baltalayacaktır. Bu yolda devam[ınız] istihdamda, milli gelirde ve uluslararası ticarette kayıplara neden olacaktır. Başkan Trump’ın hâlihazırda 20 milyar dolar olan ikili ticaret hacmini 75 milyar dolara yükseltme kararlılığı da, ABD’nin CAATSA yaptırımları ilanıyla tehlikeye düşebilecektir.
“Sizi temin etmek isterim ki, bu konuyu derin güvenlik işbirliğimizin diğer boyutlarını koruyacak saygılı bir şekilde ele alıyoruz. Cevabınızı ve yol haritamızı belirledikçe görüşmelerimizin devamını beklerim.”