Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump ile 13 Kasım görüşmesinden geriye ne kaldığına bakınca şunları görebiliriz:
1- Gezinin ABD ile kafa kafaya bir tren kazasıyla sonuçlanmamış olması, en ciddi sonucu oldu demek mümkün. En çok korkulan kabus senaryosu başa gelmedi: Demokratların Erdoğan ABD’de iken yaptırımlar ve Ermeni karar tasarılarını Senato’dan geçirme planı işlemedi.
2- Gezinin en önemli konusu Rus S-400 füzeleriydi, diğer bütün konular buna bağlıydı. Şimdiye dek, konu kapandı, füzeleri kullanıma alacağız diyen Erdoğan, “sorunun diyalogla hallolacağını” söyledi. Yani, S-400’ü 3-4 Aralık NATO Zirvesi öncesi yeniden tartışmaya açmak suretiyle Erdoğan biraz daha zaman kazanmış oldu.
3- Trump, hem de Batı kamuoyunda Suriye harekatı nedeniyle en çok hedef haline geldiği bir Erdoğan’a tahmin edilmesi zor bir PR desteği, tanıtım desteği verdi. Erdoğan hem uluslararası basına, hem de kendisine en çok karşı çıkanlar arasında bulunan senatörlere doğrudan hitap edebildi. Keza bu görüşme sonrasında Senatör Lindsey Graham Ermeni tasarısını durdurdu. Trump bu hamleyle Erdoğan’ın omuzlarından ağır bir iç siyaset yükünü kaldırdı.Doğrusu Bunu kimse kimseye yapmaz, tabii karşılıksız yapmaz; karşılığını yaşayıp göreceğiz.
Bunlar bilançonun artı tarafındaki maddelerdi.
Madalyonun diğer yüzü
Hükümet yanlısı medyanın zafer nidalarına karşın, tren kazasının atlatılmış olması ve S-400 için zaman kazanılması dışında Türkiye-ABD ilişkileri bakımından alınamayanların çoğunlukta olduğu görülüyor. Buradan devam edebiliriz:
4- S-400 konusu çözülemedi. Dolayısıyla F-35’lerin gaspı devam ediyor. Oysa Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Türkiye’nin ortağı olduğu ve 20 yıllık geleceğe yatırım projesi olan F-35’leri kolayca bırakmak istemiyor. Bu gayet ciddi bir savunma sorunu olarak duruyor.
5- Hem Trump, hem de Trump’ın programda yer almayan bir oldu-bittiyle Erdoğan’ın karşısına dizdiği senatörler, S-400 konusunun kendileri için önemini ve bu durumda CAATSA yaptırımlarının gündeme geleceğini söylediler. Yani lobilerin artık oyuncağa çevirdiği Ermeni karar tasarısı gündemden çıktı ama yaptırımlar tehdidi devam ediyor.
6- Fethullah Gülen’in iadesi, hiç olmazsa soruşturma açılması konusunda bir vaat duymadık. Türkiye’deyken en önemli sorun denilen bu konuda ABD’de yankı bulmak imkansız, yani bu konuda da elde bir şey yok.
7- Erdoğan YPG/PKK’nın Kürtlerin tamamı saymanın yanlışlığını ve “General Mazlum”un CIA’nın da terörist saydığı bir kişi olduğunu anlattı, fırsatı değerlendirerek (NY Times tarafından “Kürt-karşıtı” diye etiketlenen) bir video gösterdi ve Graham’a “cevabını verdi”. Ama bu -tıpkı görüşme öncesi tahmin ettiğimiz gibi- Trump’ın YPG’ye desteğini kesmesini sağlamadı. Yeni bahanesi, YPG/PKK’ya petrol kuyularını koruma görevi vermiş olması.
8- Erdoğan, Trump’ın Türkiye Cumhurbaşkanına “Kabadayılık yapma. Aptal olma” diyebildiği kaba mektubunu, genelde “takdim ettim” bir yerde “iade ettim” dedi. Bu takdimde eğer cevap mektubu yoksa, o mektup cevapsız, bu gezi de cevapsız mektuba rağmen gidilmiş bir gezi olarak kayda geçmiş olacak.
ABD-Türkiye değil, Trump-Erdoğan
Ortaya çıkan en iyi yorumlayanlardan biri, yıllarca Washington Büyükelçisi olarak çalışan Namık Tan oldu. Tan, Twitterda “Son ziyaret bir defa daha gösterdi ki” dedi, “Türkiye ile ABD arasında doğru dürüst bir ilişki yok, sadece Erdoğan ve Trump arasındaki kişisel ilişkiler var.”
Bu ilişki o kadar dikkat çekiyor ki, New York Times işi bir “üç damat komplosuna” bağlamaya dek vardırdı. Yani Trump’ın damadı ve Orta Doğu özel temsilcisi Jared Kushner, Erdoğan’ın damadı ve Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ve Aydın Doğan’ın damadı, Türkiye-ABD İş Konseyi Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ. Gazeteci Can Ataklı bu üçlünün geçen hafta İstanbul’da buluştuğunu da yazdı. Yalçındağ bunun doğru olmadığını söylüyor. Ama Erdoğan-Trump görüşmesinden iki saat önce, saat 10.00’da Washington’da Trump’ın yakın çevresinden Ticaret Bakanı Wilbur Ross ile görüştüğünü kabul ediyor. Çin ile ticaret savaşları çerçevesinde Trump’ın koyduğu 100 milyar dolar ticaret hedefini ekonomik ambargo altına alacağı Türkiye ile nasıl gerçekleştirebileceğini sormuş; mesajin görüşme öncesi Trump’a iletildiğini tahmin ediyor.
Ancak bütün bu konular da dönüp dolaşıp Rusya’ya, S-400’e bağlanıyor.
Trump o kadar saf mı?
Trump da Erdoğan’ı övüyor ama bir yandan da dişini gösteriyor.
Örneğin Erdoğan’a “Serkan Gölge’yi bıraktığı için” teşekkür etmesi, Türkiye’de yargının Erdoğan’ın sözünden çıkmadığını ima etmesi anlamına gelmiyor mu?
Örneğin, Erdoğan Sabah’tan Hilal Kaplan’a söz verdiğinde “Sadece yandaşlar soru sorsun” (oradaki “friend” dost canlısı diye çevrilemez bence) diye laf çakması sizce neden? Kaplan Trump’a soru sorduğunda “Gazeteci misin, Türkiye’yi (devletine) mi çalışıyorsun. Kendi cumhurbaşkanına sor” diye terslemesi sizce artık bazı ipliklerin pazara çıktığını göstermiyor mu? Eğer tercüman korkup Trump’ın ne dediğini tercüme etmekten kaçındıysa o başka, ama aksi takdirde Erdoğan’ın bu sözü sineye çektiğini kabul etmemiz lazım.
Ha bir de Trump’la heyetlerarası yemeğe alınan MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Faruk Aksu’nun konumu var. Bir açıdan bakınca AK PArti’nin MHP’ye ne kadar bağımlı hale geldiği olarak da yorumlanabilir.
Siyasette her şeyin bir bedeli, bir karşılığı var.
Erdoğan geziye çıkarken zor zamanda yapılan bir gezi demişti. Zorluğun devam ettiğini, sorunların Türkiye lehine çözülmediğini ancak bir müddet daha beklemeye alındığını söylemek mümkün.