İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi 13 Ekim’de aldığı kararla Anayasa Mahkemesi’nin gazeteci-siyasetçi Enis Berberoğlu’nun yeniden yargılanması gerektiği kararını reddetti. Mahkeme, AYM’yi değil, kararı daha önce onaylayan Yargıtay’ı esas alacağını da beyan etmiş oldu. Böylece AYM’nin yüksek mahkeme özelliği delinmiş, yaptırım gücü elinden alınmış oldu. Çünkü Anayasa Mahkemesinin yaptırım gücü yargı ve siyasi iktidar onu en üst karar organı saydığı müddetçe geçerli sayılır.
Oysa Anayasa’nın 153’üncü maddesi AYM kararlarının “yasama, yürütme, yargı organlarını, idare makamları” ve herkesi bağlayacağını söylüyor. İstanbul mahkemesinin kararının Anayasaya aykırı olduğunu denetleyecek mekanizma da dağılmış durumda. Çünkü Hâkim ve Savcılar Kuruluna (HSK) başkanlık eden Adalet Bakanı Abdülhamit Gül de karar İstanbul Mahkemesi kararı sonrasındaki tartışmalarda AYM’den yana tavır almadı.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM Genel Kurulunda gündem dışı söz alarak Berberoğlu hakkında alınan kararın büyük bir “çürümeye” işaret ettiğini söyledi, bunun “kaosa” yol açabileceği uyarısında bulundu. Kılıçdaroğlu, 2017’de Berberoğlu’nun tutuklanmasını protesto için Ankara’dan İstanbul’a “Adalet Yürüyüşü” yapmıştı.
Berberoğlu davası, şimdi de Sözcü
Konuya devam etmek üzere Berberoğlu davasını hatırlatalım. 2014’te Suriye’ye giden MİT TIR’larının durdurulması konusunda bilgileri gazeteci Can Dündar’a verdiği suçlamasıyla 25 yıl hapis cezası verilen Berberoğlu’nun cezası istinaf mahkemesi tarafından bozularak 5 yıl 10 aya indirilmiş, Yargıtay bunu onaylamıştı. Ancak dosya Anayasa Mahkemesinde beklerken TBMM’de AK Parti ve MHP oylarıyla Berberoğlu’nun milletvekilliği düşürüldü. AYM’nin Berberoğlu’nun Anayasal haklarının ihlal edildiği, dolayısıyla yeniden yargılanması gerektiği kararı ve İstanbul mahkemesinin AYM’yi reddetmesi bunu izledi.
Bu arada CHP’nin AK Parti’nin HDP dolduruşuna gelip milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması kararının isabetsizliğini de hatırlatmak gerekiyor.
Önceki İstanbul Baro Başkanlarından Turgut Kazan, İstanbul Mahkemesinin Başkanı Akın Gürlek’in daha önce Selahattin Demirtaş, Sırrı Süreyya Önder, Canan Kaftancıoğlu ve Sözcü Gazetesi davalarındaki kararları alan yargıçlar arasında olduğunu hatırlattı.
Bu arada yine 13 Ekim’de ömürleri boyunca Fethullah Gülen ve laiklik karşıtı benzerleri aleyhine yazan Emin Çölaşan ve Necati Doğru ile birlikte 5 Sözcü çalışanına daha “FETÖ’ye yardım” suçlamasıyla hapis cezası aldı.
İktidar bloku Anayasa Mahkemesine karşı
Bu arada 13 Ekim akşamı ortaya çıkan bir başka tartışma konuyu bambaşka bir yere çekti. AYM üyesi Engin Yıldırım’ın (ki AK Parti döneminde yargıç seçilmişti) Twitter hesabından AYM binasının gece fotoğrafını koyarak “Işıklar yanıyor” demesi iktidarın öfke patlamasına neden oldu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül dahil pek çok AK Parti yetkilisi Yıldırım’ı darbe ve vesayet özlemi içinde olmakla suçladı. Yıldırım bir süre sonra “Ben hukukun ışığını kast ettim” diyerek ilk mesajını sildi. Oysa AK Partililer 12 Eylül ve 12 Mart öncesinde yaygın olan “Genelkurmay’ın ışıkları yanıyor” deyimini kast ediyorlardı.
AYM’nin geçenlerde güvenlik güçlerinin yetki aşımı üzerine aldığı bir karar nedeniyle Soylu’nun tepkisini çektiği biliniyor. Bunu MHP lideri Devlet Bahçeli’nin AYM’nın Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemiyle uyumsuz olduğu, kapatılabileceği çıkışı geldi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 1 Ekim meclis açılışında fikri destekledi; belli ki önceden konuşulmuştu. AYM’nin kapatılmasının, kapatılmasa bile, yeni yerel mahkeme kararlarıyla itibarsızlaştırılarak sindirilmesi tehlikesi var artık.
AYM neden kurulmuştu?
Anayasa Mahkemesi Türkiye’de 27 Mayıs darbesi ardından gelen 1961 Anayasası ile kuruldu. Amaç, Meclis’ten geçen yasaların ayrıca mahkemelerden çıkan kararların Anayasaya uygun olup olmadığını denetlemekti.
O zaman Anayasa taslağını hazırlayanlar bunu Avrupa’da İkinci Dünya Savaşından çıkarılan dersler ışığında yapmıştı.
İkinci Dünya Savaşı ardından, Türkiye’nin de kurucu üye olduğu Avrupa Konseyinin (ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de ona bağlı çalışır) oluşumuyla birlikte başta Almanya, İtalya ve Fransa olmak üzere değişik isimlerde yüksek mahkemeler kurulmuştu. Bunlar da ABD Yüksek Mahkemesini örnek alıyor, yasama, yargı ve yürütme organlarının Anayasa dışına çıkmamasını denetliyorlardı.
Avrupa, seçimle işbaşına gelen liderlerin diktatöre dönüşerek İkinci Dünya Savaşı felaketine götürmesinden ders çıkarmışlardı. Almanya’da Federal Mahkeme, Fransa’da Anayasa Konseyi, İtalya’da Anayasa Mahkemesi böyle kurulmuştu. Böylece çoğulcu demokrasi ve hukuk devletini koruma görevi sadece seçilmiş iktidarlara değil, yüksek yargıya da verilerek sağlamlaştırılması düşünülmüştü.
Türkiye’de de AYM vardı. Anayasa Mahkemesi Türkiye’nin yüksek mahkemesiydi, amaç Anayasal düzenin işlemesini sağlamaktı. Sizce akıbeti ne olacak?