Ekonomi

2020’den çıkan iki önemli ekonomi dersi

Pandemi, küresel planda ekonomide önceliklendirmenin önemini ve Türkiye’de ise piyasa müdahalelerinin nelere yol açabileceğini gösterdi gösterdi. (Foto: Obi Onyeador/Unsplash)

Bir bütün olarak 2020’nin hepimize çok şey öğrettiği kesin; buna pandeminin can yakan sonuçları da dahil. Krizler, ders çıkarıp öğrenme anlamında çok kıymetli. Ekonomi tarafına bakarsak, en kısa haliyle son bir yıla dair iki ders öne çıkabilir. Bunlardan ilki küresel ekonomide, “önceliklendirmenin önemi”. İkincisi de Türkiye ekonomisi bacağında, serbest piyasaya müdahale ettiğinizde sonucun nerelere varacağı konusu.
Küresel ekonomiden başlarsak; Şubat ortası, Mart 2020 başları… Pandemi var ama henüz “pandemi” demiyoruz. Çin’i konuşuyoruz sadece. Derken tüm dünyaya hızla yayılmaya başlıyor. Mart ayının başı, ABD Merkez Bankası, FED, aniden toplanarak faizi düşürüyor. Piyasa olarak şaşkınız. Bir çok iktisatçıdan, küresel çapta, bu nasıl hareket ne anlamı var gibi eleştiriler duyuyoruz. İktisatçılar da sık sık yanılabiliyorlar. Ardından, Mart 15, 2020, bir Pazar günü.. O hafta Perşembe günü ABD Merkez Bankası FED’in olağan toplantısı var. Toplantıya dört gün kalmış. FED, toplantıya kadar bekleyemeden Pazar günü yine acil toplanarak faizleri sıfıra düşürüyor.
Ve aslında kısa bir süre sonra görüyoruz ki, FED, bir merkez bankasının atabileceği en hızlı adımı en kısa vadede atmış oluyor.

Ekonomide pandemi sarsıntıları

İlerleyen dönemde, arka arkaya tüm merkez bankalarından, emsali görülmemiş miktarda para basıldığına şahit oluyoruz. O dönem FED, Avrupa Merkez Bankası ve Japon Merkez Bankasının 14 trilyon dolar olan toplam bilanço büyüklükleri bir yıl içinde 23 trilyon dolara çıkıyor (Aralık 2020). Büyük merkez bankaları bu ani adımları ile, gelmekte olan koronavirüs krizinin bir finansal krize dönüşmesini engellemeye çalışıyorlar. Çünkü en öncelikli konu sürecin bir “finansal krize dönüşmesini engellemek”.
Küresel finansal koşulların aniden sıkılaşmaya başladığı, tüm finansal varlıkların da çok şiddetli değer kaybettiği bir Ocak-Mart dönemine şahit oluyoruz. Global borsalar iki ay gibi kısa vadede %35 değer kaybediyorlar. Aynı dönem, büyük merkez bankalarından gelen dev adımlar ve yüklü maliye politikası desteği ile, küresel çapta bir finansal kriz önleniyor. Ardından da hızla hane halkı ve şirketlere destekler gelmeye başlıyor. Bu adımlar atılırken ve ekonomiler şiddetli daralırken de tüm global borsaların Nisan ortasından bu yana yükselişe geçtiğine de şahit oluyoruz.

Ekonomi daralırken borsalar nasıl yükseldi?

O dönem piyasaların coşkuyla kutladığı konu, küresel bir finansal krizin kenarından dönülmüş olması idi. Ekonomiler hızla dibe giderken piyasaların bu tepkisini pek çok kesim anlamlandıramamıştı. 2020 sonuna geldiğimiz bugün borsaların yükselişinin hala devam ettiğini görüyoruz. Elbette global faizlerin dibe vurmuş olmasının da bunda etkisi azımsanamaz.
Unutmayalım, hem parasal teşvikler hem de mali teşvikler 2021’de devam edecek. Buradaki plan, FED ve diğer büyük merkez bankaları daha o ilk adımı atarken, 2021 sonu hesaplanarak yapılmıştı. Küresel ekonominin neredeyse %15’inin silindiği bir dönem geçiriyoruz. Krize girdiğimiz 2020 başına, henüz dönebilmiş değiliz. Virüs ve mutasyon konusu daha da kötüye gitmez varsayımı ile yapılan tüm projeksiyonlar, reel anlamda başladığımız noktaya ancak 2021 ortasında geleceğimizi gösteriyor. Dolayısıyla, basılan para, aslında etrafa saçılmış da değil, pandemi kaynaklı ekonomilerde açılan çukurları doldurmaya ancak yetiyor.

Gelelim Türkiye’ye

Sanırım 2020’de finansal piyasalarda olan herkesin, bir kitabı dolduracak kadar anısı olmuştur. Her güne yeni bir regülasyonla, değişiklikle uyandığımız, bakalım bu haftasonu ne gelecek dediğimiz çok zor bir dönemi geride bırakıyoruz.
Çok fazla konu öğrendik ama bir tanesi kanımca hepsinden önemli. O da liberal piyasa işleyişine, haddinden fazla müdahale edersek sonucun nerelere varacağını görmüş olmamız. Kısa vade kazanımlar için, piyasa dengesi ile oynadığımızda, orta vadede neleri kaybedeceğimizi önceden çokça anlatsak da maalesef bugün o hataların sonuçlarını yaşayarak görüyoruz.
Ne yaptık? Mayıs’tan Ağustos’a kadar, büyüme hedefiyle, olması gerekenin çok üzerinde, enflasyonu çok da ciddiye almadan, muazzam bir kredi desteği verdik. 2021’deki kredi büyümesini öne çektik. Şimdi, neresinden baksanız en az 4-5 ay bu kredi büyümesini göremeyeceğiz. Dolar kurunu Haziran civarlarında 6.85’te 1,5 ay kadar sabitleme macerasına girdik, rezervlerimizi çokça erittik. Gün sonunda kaçınışmaz olarak daha ani bir değer kaybıyla karşılaştık. 2019 sonunda milli gelirimiz 750 milyar dolardı, bu yılı 700 milyar dolar ile bitireceğiz. Hatırlarsak 2013’te milli gelirimiz 960 milyar dolar idi.

Enflasyon hedefi

2020’ye %11,5-12 enflasyon ile başlamıştık. Fakat faizi çok hızlı ve fazla düşürdük: Bir de yüklü kredi büyümesi olunca, hem enflasyon hem kur rayından çıktı. Elbette sürekli regülasyon değişikliğinin ve aktif rasyosu gibi uygulamaların da bu sürece olumsuz yansıması oldu.
2021’e bakarsak…
Yılın son iki ayını ekonomi yönetimindeki ani bir değişiklik ile geçirdik. Atılan adımlar doğru yönde ve kararlı olunca da finansal piyasaların olumlu karşılık verdiğini görüyoruz. Yılı %14,5 civarında bir enflasyonla tamamlıyoruz. Piyasaların 2021 ilk yarıda bakacağı en önemli konu, enflasyonun %15-16 bandından aşağı dönüp dönmeyeceği olacak. Son yapılan paylaşımlardan ve aksiyonlardan da anlıyoruz ki, bu konuda Merkez Bankası’nın duruşu net ve kararlı. Dolayısıyla zorlu bir ilk yarının ardından, 2021 ikinci yarıyılda enflasyonda kısmen rahatlayabiliriz. Yine de tüm piyasanın 2021 sonunda halen çift hane %11 civarı bir enflasyon tahminiyle çalıştığını not edelim.
Bu şekilde doğru adımlarla devam edersek 2021’de gelişmekte olan ülkelere para girişi başladığında, bu fırsattan yararlanma ve rezerv biriktirme şansımız olur.

Disiplinden sapmamak şart

2020’yi %1 gibi bir pozitif büyüme ile tamamlıyoruz. 2021 içinse beklentiler %3,5-4 civarında dalgalanıyor. Yolumuzun zor ve uzun olduğunu unutmamak lazım. Son iki aydır doğru adımlar atılsa da enflasyon ve dış finansman ihtiyacı gibi konular halen masada. Özellikle önümüzdeki vadeyi disiplinden sapmadan, ana amacımızın tüm paydaşlarca tam mutabakat içinde, enflasyonu düşürmek ve fiyat istikrarını sağlamak olduğunu bilerek geçirmemiz gerekiyor.
Bu kapsamda sadece para politikası değil hem BDDK hem maliye politikası gibi daha kapsamlı bir program çerçevesinin sunulmasının büyük faydası olacaktır. Bu tamamlayıcı aksiyon da geldiği takdirde, en azından iktisadi tarafta doğru adımlarla öne çıktığımız bir 2021 yılı söz konusu olabilir.
2021’e girerken, evrene daha güzel davrandığımız bir yıl dilerim. Herkese iyi seneler.

Gizem Öztok Altınsaç

TÜSİAD Baş Ekonomisti

Recent Posts

Erdoğan: “İsrail kararında amacımız Netanyahu’yu ateşkese zorlamak”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Yönetim Kurulu ile yaptığı toplantıda…

19 saat ago

CHP yeni müfredatı reddetti: “STK müdahalesine alan açıyor”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, CHP Grup Başkanvekili Murat Emir ve…

2 gün ago

Erdoğan’dan da Özel’den de siyasette yumuşama mesajları

Cumhurbaşkanı ve AK Parti lideri Tayyip Erdoğan ile CHP lideri Özgür Özel’den 2 Mayıs’taki görüşmeleri…

2 gün ago

Yalnızca faiz ve vergi artışları ile enflasyon düşer mi?

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 3 Mayıs 2024’te Nisan tüketici enflasyonu değerlerini açıkladı. Aylık enflasyon Merkez…

2 gün ago

Türkiye ticareti keserken İsrail’e karşı dönen uluslararası hava

Türkiye son birkaç gün içinde İsrail’in Gazze’de sayısı altı ayda 35 binden fazla Filistinlinin hayatını…

2 gün ago

Türkiye’nin TikTok macerası nereye gider?

TikTok konusundaki gelişmeleri ve Türkiye’nin bu konudaki pozisyonunu bir gözden geçirelim. Çünkü buradan hareketle Türkiye’nin…

2 gün ago