CHP’den 29 Ocak’ta istifa eden üç milletvekilinin Muharrem İnce’nin partileşme sürecinde olan Memleket Hareketine katılacağı yazılıyor. CHP’nin 2018’deki Cumhurbaşkanı adayı olan İnce, “CHP yoldan çıktı, artık Atatürkçü bir parti değil” görüşünde.
Peki İnce artık Atatürkçü görmediği CHP’den istifa etti mi? Hayır, etmedi. Etkisi altındaki üç milletvekili; İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi, Karabük Milletvekili Hüseyin Avni Aksoy ve Yalova Milletvekili Özcan Özel istifa ettiler ama İnce (30 Ocak itibarıyla) hâlâ CHP üyesi. Üç milletvekili, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun -nedense- birlikte kabulü sırasında adeta muhtıra vermiş görünmektedirler. Talepleri arasında 2019 yerel seçimlerinde AK Parti’ye karşı başarı getiren sağ partilerle ittifaklar politikasından vaz geçilmesini, HDP ile temas kurulmaması, özellikle İstanbul’da etkin sol-liberal çevrelerin partiden dışlanmasının da bulunduğu anlaşılmaktadır. Talepleri kabul görmeyince de ayrılmışlardır.
Görüş değiştirmek her siyasetçinin hakkıdır. Öte yandan Özel’in Muharrem İnce’ye yakınlığı nedeniyle ve onun talebi üzerine, keza Çelebi’nin de Ergenekon davasındaki tutumu nedeniyle Kılıçdaroğlu kontenjanından TBMM’ye girdikleri bilinmektedir.
Kılıçdaroğlu başarının bedelini mi ödüyor?
Öyle anlaşılıyor ki, 2019’da AK Parti-MHP ittifakına karşı CHP’nin İYİ Parti ile kurduğu ittifak başarısız olsaydı, İstanbul, Ankara başta büyük şehirler alınamasaydı AK Parti muhalifi seçmen buna üzülecek, ama CHP bünyesindeki bazıları içten içe sevinecekti. Kılıçdaroğlu’nun İYİ Parti lideri Meral Akşener ile ittifak hesapları tuttu. Örgütler çalıştı, seçmenleri sevindi ama CHP koridorlarında bazı hesaplar bozuldu.
Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal-Önder Sav ekibinin yıllarca yüzde 20-22 aralığına hapsettiği CHP oylarını ancak 25-26 aralığına çıkarabildi ama 2019 belediye seçimleriyle uzun yıllardan bu yana ilk defa CHP seçmeninin yüzünü güldürdü. Yine de seçmen, partideki kısır tartışmalar nedeniyle CHP’li belediyelerden duyduğu memnuniyeti CHP’ye tahvil etmiyor.
Aslında sorunun Muharrem İnce ile sınırlı olmadığı geçtiğimiz aylarda Baykal-Sav ekibinden Yılmaz Ateş’in, yakınlarda Onur Öymen’in, üç milletvekilinin taleplerine çok benzer çıkışlarından belliydi. Az değil 60 yıl önceki 27 Mayıs darbesi arifesindeki öğrenci liderlerinden olan Baykal, Sav, Öymen kıdemindeki siyasetçilerin hala çeşitli aktörler üzerinden siyaset sahnesini etkilemeye çalışması gerçeküstü bir durum.
İnce henüz CHP’den ayrılmadı ama
Şimdi size Ankara’da siyaset kulisinde sorulan bir soruyu soralım. Kılıçdaroğlu yarın çıksa, İnce ile görüşse ve ikinci defa CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olduğunu söylese, İnce ne yapar? “Hayır, CHP artık Atatürkçü parti değil. Her hafta bir skandal çıkan partide işim ne? Bu ilkelerime aykırı” diyerek geri mi çevirir. Memleket Hareketinin başına geçip Partisini mi kurar? Yoksa Memleket Hareketini lağvedip (ya da yedekte tutup) CHP saflarının en önünde yerini mi alır?
Hemen yanıt vermeyin. Çünkü İnce’nin düşünce sistematiğine göre, CHP’den ayrılmak demek, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı gösterilmeye engel sayılmayabilir. İnce, Türk siyasetinde parti dışında rahatsızlık yaratan siyasetçinin partide uyumlu olana tercih edilmesi örneklerini gayet iyi etüt etmiş görünüyor. Böylece Erdoğan karşısında bir ittifakın adayı olacağını hesap ediyor olabilir. İnce 2018’de aldığı yüzde 30,6 oyun tamamının kendi etkisiyle alındığını düşünüyor. Kendisinin de mutlaka etkisi oldu ama İnce, daha önce Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday yapan CHP’nin o aşamada kimi gösterse o civarda oy alabileceğini hesaba katmıyor.
Başka sorunlar da var
İnce’nin “Ya Kılıçdaroğlu aday olsun ya ben olayım” derken çağrışım yoluyla söylemek istediği “Kılıçdaroğlu olamaz” cümlesidir. İnce böyle söylüyor demiyorum, bunu AK Partililer de öyle söylemiyorlar ama bu cümlenin altında “Alevi cumhurbaşkanı olamaz” çağrışımı yatıyor; tıpkı 2007’deki “Eşinin başı örtülü cumhurbaşkanı olamaz” siyasetini andırıyor. Parti içinde içten içe varlığını sürdüren bu tartışmanın Kılıçdaroğlu da farkında. Kılıçdaroğlu’nun daha çok farkında olması ve bir şeyler yapması gereken bir durum da milletvekili kontenjan tercihlerini günübirlik ölçülere göre yapmaması gereği. Bir süre önce Öztürk Yılmaz örneğini de yaşamışken üstelik.
Burada maalesef CHP içi siyasetin de tıpkı AK Parti saflarında da örtülü olarak görülen Kılıçdaroğlu’nun Alevi inancında olması üzerinden yürütülen bir psikolojik propaganda çalışması olduğu görülüyor.
İstanbul’da Ekrem İmamoğlu, Ankara’da Mansur Yavaş ve diğer CHP’li belediyeler Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın belediye gelirlerini kısma hamlesine rağmen yerel düzeyde yoksullukla, işsizlikle mücadeleyi öne çıkarmaya çalışıyor. CHP Genel Merkezi ve ona etki etmeye çalışan ekiplerin derdi ise, tam da AK Parti’nin değirmenine su taşıyacak şekilde ideolojik tartışmalara kapılmış gidiyor.
Bu gidişle CHP Türkiye’de İstanbul belediyesini kazanıp Ankara’da hükümeti kuramayan ilk örnek olabilir.