Enflasyonu tartışırken, her daim konuya kısa vade büyümeden vazgeçmek ve bir bedel ödemek olarak yaklaşıyoruz. Gerçekten durum bu mu? Rakamlara daha detaylı bakarsak, Türkiye ekonomisinin enflasyon konusunu çözmeden kısa vadede dahi istihdam yaratan bir büyüme sağlayamadığını net şekilde görebiliriz.
Dolayısıyla konu enflasyonla mücadele ise, kısa vade fedakârlık ile cümleye başlamak yanıltıcı olabilir. “Varsın enflasyon yüksek olsun” dediğiniz anda bırakın uzun vadeyi kısa vadede ne istihdam ne yatırım büyümesi sağlamanız yine de mümkün olamıyor. Ortada bir tercih ve o tercihin sonucunda bir kazanç var ise fedakarlıktan bahsedilir. Oysa enflasyona göz yumduğumuzda da kısa vadede bir kazanç ve istihdam yaratan büyüme olmuyor. Dolayısıyla bir tercih ve fedakârlıktan bahsederek analiz yapmak da eksik sanki.
Burada, aslında bir tercih olmadan tercih varmış gibi gözüken yanılgı, pek çok kesimin sık sık tartıştığı faiz mi kur mu yanılgısına benziyor. Doğru faizi kullanmadığımız da ve enflasyondan düşük tuttuğumuzda sanıyoruz ki krediye erişim kolay olacak. Oysa gün sonunda hem yüksek kur hem yüksek faizle baş başa kalıyoruz. Ve krediye erişim zorlaşıyoruz. Örnek 2018-2019 dönemi. Ya da 2020 sonu 2021 başı. Rakamlara bakalım; Türkiye gerçekten büyüyor mu? Her ne kadar son gelen Aralık ayı sanayi üretim verisi yıllık bazda %12 (ham veri) büyümeyi gösterse de son 3 yıldır ortalama üretim artışımız oldukça düşük, %1,2. Son 5 yıl ise bu rakam ortalama %3,2. Durum böyle olunca da istihdam yaratan bir büyüme elde edemiyoruz. Ve sürekli kredi faizi, TCMB faizi, kredi artışı, enflasyonla mücadele gibi konu sarmalında dönüp duruyoruz. Gerçekleşen rakamlar zaten bize neyi yapamadığımızı net göstermekte.
İstihdam rakamları
Yine istihdam rakamlarına bakalım, dar kapsamlı işsizlik rakamı %12-13 bandında. Yaklaşık son bir yıldır benzer. Geniş tanımlı işsizlik rakamlarına bakarsak da bu oran %25’e gelmiş durumda ve yükseliyor. Aradaki fark nereden kaynaklanmakta? %13 çıkan işsizlik rakamında işsiz olan 4 milyon kişi dikkate alınıyor. Geniş tanımlı işsizlikte ise yaklaşık 4,8 milyon kişi daha işsiz fakat iş aramayı bırakmış durumda. Dolayısıyla aşağıdaki grafikten de görüleceği üzere, iş aramayı bırakmış ama işsiz olan kesimi de dahil ederseniz 9 milyon kişiye yakın işsiz karşımıza çıkmakta. Bu da bize %25 olan gerçek işsizlik oranını vermekte. Elbette pandemi döneminin de buna etkisi nettir, fakat %6-7 büyüme oranı veren çeyreklerin de istihdam yaratmada ne kadar geri kaldığını görebiliyoruz.
Belirgin kredi büyümesi sağladığımız (yıllık, kur etkisinden arındırılmış %40) bir 2020’yi geride bırakıyoruz. Büyüme oranımız da 2020’de artı %2 civarında olacak gibi. Tıpkı 3. çeyrek 2020’de sağladığımız yüksek büyüme oranına benzer, yaklaşık %7 civarında bir 4. çeyrek büyüme oranı da yakalamış durumdayız. Buna rağmen aynı dönem artan bir işsizlik var.
Özetle; var olan kısa vadeli büyümenin de sürdürülebilir olmadığını, istihdam yaratmada son derece zayıf kaldığını görüyoruz. Son 3 yıllık grafikler de zayıflayan büyümeyi ve artan işsiz sayısını net göstermekte. Rakamsal sonuçlar bu ise, büyüme istihdam yaratmıyorsa, enflasyonla mücadelede büyümeden feragat etmekten ve bir tercihten de bahsedemeyiz.