ABD Başkanı Joe Biden ülkesinin 24 Nisan’ı Ermeni soykırımı anma günü olarak tanıdığını ilan etti. Biden böylelikle 1915 Ermeni tehciri ve sonrasındaki katliamları “Ermeni soykırımı” olarak anan ikinci ABD Başkanı oldu. Daha önce 1981’de ABD Başkanı Ronald Reagan da 1915 tehcirine Ermeni soykırımı demişti.
Açıklamaya ilk tepkiler Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Sözcüsü İbrahim Kalın’dan geldi. Biden’ı “şiddetle kınayan” Ankara, kararın Türkiye açısından “yok hükmünde” olduğunu söylüyor ve Biden’ı kararını düzeltip geri almaya çağırıyor. CHP Sözcüsü Faik Öztrak ise ABD’yi kınadı, ancak bu durumun AK Parti iktidarının “basiretsiz dış politikasının” bir sonucu olduğunu söyledi. İYİ Parti lideri Meral Akşener ise, Biden bunu bir gün önce telefonda söylediyse, Erdoğan’ın telefonu Biden’ın yüzüne kapatıp kapatmadığını sorguladı.
Biden, tebrik telefonuna altı ay kadar cevap vermedikten sonra 23 Nisan’da, yani soykırımı kabul etmeden bir gün önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğanı aramış, iki lider Haziran ayında NATO zirvesinde görüşmek üzere randevulaşmıştı. Ne Beştepe ne de Beyaz Saray açıklamalarında Biden’ın ertesi gün soykırımı tanıyacağını söylediğine dair bir iz vardı. Yalnız sonrasında ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan “Ermeni soykırımına gelince, yarın bu konuda bir açıklama bekleyebilirsiniz” diye bir beyan geldi. Beyan, Türk medyası tarafından, “ABD dışişleri yarın soykırımı tanıyacağını söyledi” şeklinde duyuruldu. Ancak ardından, Türkiye ile ABD arasındaki medya diplomasisinin kanalı haline gelen Amerikan ekonomi yayını Bloomberg’te “Biden Erdoğan’a yarın soykırımı tanıyacağını söyledi” diye bir haber geçti. Nitekim Biden soykırımı tanıdığını söyledi.
Biden mesajındaki Osmanlı ayrıntısı
Biden’ın 24 Nisan mesajındaki Osmanlı ayrıntısı ilginç. Öncelikle “Osmanlı döneminde” diye özellikle vurguluyor. Oysa Ermeni diasporası 1915 katliamlarından Türkiye Cumhuriyetinin de sorumlu tutulmasını istiyor. Hikayelerini onore ediyoruz. Acılarını görüyoruz. Tarihi kabul ediyoruz. Bunu kimseyi suçlamak için değil ancak tarihin tekerrür etmediğinden emin olmak için yapıyoruz” cümleleri, olan bitenden bugünkü Türkiye’yi suçlamadığını gösteriyor. İkincisi, İstanbul’un adını, Osmanlı başkenti Konstinapol olarak vurgulayarak o dönemi artık o dönemde bırakmak gereğini de vurguluyor. Üçüncüsü, “Bugün kaybettiklerimizi anarken gözlerimizi aynı zamanda geleceğe” çevirelim diyerek, belki de işi daha fazla uzatmama niyatini söylemek istiyor.
Ama Biden işi uzatmak istese de istemese de Erdoğan’ın dış politikası, özellikle iç politika bakımından ciddi bir darbe almış bulunuyor.
Öte yandan Biden’ın bu tutumu, İbrahim Kalın’ın geçen ay Bloomberg mülakatında, ilişkileri ABD ile de Rusya gibi yürütmek, yani anlaşmazlık noktalarının işbirliği noktalarını engellemesine izin vermemek önerisinin ilk testi olacak gibi görünüyor. Ermeni soykırımı kararına rağmen, Erdoğan Türkiye-ABD ilişkilerini Biden ile hiç bir şey olmamış gibi sürdürebilecek mi?
Biraz daha yakından bakalım.
Türkiye-ABD ilişkilerinde Ermeni meselesi
ABD başkanlarının 24 Nisan’ı Ermeni Soykırımı Anma Günü olarak tanıması meselesi 1974 Kıbrıs harekâtından bu yana Türkiye’nin tepesinde Demokles’in Kılcı gibi sallandırılıyordu.
Yıllardır Türkiye her 24 Nisan öncesinde ABD’ye siyasi ve askeri tavizler vererek Başkanın “soykırım” dememesine, Birinci Dünya Savaşı sırasında, Osmanlı’nın çöküş döneminde yaşanan trajediden Türkiye Cumhuriyeti’nin sorumlu tutulmamasına çalışıyordu.
Sorumlu tutulması ne demek? Çok kabaca anlatalım: ABD Başkanı, İngilizce “genocide – soykırım” sözcüğünü kullanırsa bu ABD hukuku açısından Türkiye’ye açılacak davalara zemin verecek. O dönem Türkiye’sinde ev, işyeri, vs olup bunları sigortalatarak kanıtlayacak durumdaki Ermenilerin torunları tazminat davaları açabilecek.
Dediğimiz gibi daha önce Reagan da 1915 olaylarına “soykırım” demişti ama bu herhangi bir davayla sonuçlanmamıştı. Diplomatik kaynaklar o dönem bu davaların Pentagon tarafından engellendiğini söylüyor. Çünkü 12 Eylül 1980 darbesinin hemen ertesindeydi ve Reagan’a görevini devreden Başkan Jimmy Carter, Kenan Evren’le Türkiye’nin Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüş izni vermesi karşılığında Türkiye’nin iç ve dış işlerini kolaylaştırma anlaşması yapmıştı.
George Bush’tan itibaren ABD başkanları “soykırım demeden soykırım demenin” kurnaz bir yolunu bulmuştu. Ermenice “Meds Yeghern” yani “Büyük Felaket” diyorlardı; bu tam da Ermenilerin 1915 olaylarına verdiği isimdi. Nitekim Biden de İngilizce “genocide” sözcüğünün yanısıra “meds yeghern” dedi.
Ancak Biden, seçim döneminde verdiği sözü tutarak Ermeni soykırımı anma gününü, İngilizce “genocide” diyerek tanımış oldu.
Erdoğan ne yapar?
Erdoğan, Biden’e tepki olarak mesela, görevine yeni başlamış Washington Büyükelçisi Murat Mercan’ı danışmalar için Ankara’ya mı çağırır? Hükümet medyası bunu “sert tepki” filan diye verse de bunun günümüz diplomasisinde fazla bir anlamı olmadığını herkes biliyor. Mısır ve İsrail’le olduğu gibi diplomatik ilişkilerin seviyesini mi düşürür, Büyükelçinin ülkeyi terk etmesini mi ister. Biden ile Haziran NATO randevusunu iptal mi eder? Bülent Ecevit’in ABD’ye rağmen yaptığı gibi çiftçinin haşhaş tarımını serbest mi bırakır? Süleyman Demirel’in yaptığı gibi İncirlik üssünü mü kapatır? Yoksa Rusya’dan ikinci parti S-400 mü sipariş eder?
Öte yandan, “Haziran’da NATO’da görüşeceğiz” ne demek? Ermeni soykırımı anma günü konusunda da S-400 konusunda da ne olursa olsun, Türkiye NATO’da kalacak ve ABD Başkanı da Türk Cumhurbaşkanı’yla görüşecek demek değil mi? Evet, o demek.
“Bizim için yok hükmündedir”
Aslına bakarsanız Rusya’nın 1915 olaylarına yıllar önce “Ermeni soykırımı” demiş olması, Moskova’yla siyasi ve askeri ilişkilerin daha önce görülmedik ölçüde iç içe geçmesine engel olmadı. Ya da Almanya ile, Fransa ile… ABD 1915 tehcirini Ermeni soykırımı ilan eden 30’uncu ülke oldu. ABD’nin bu kararı ardından sayı çoğalabilir de.
Bu açıdan bakıldığında Erdoğan’ın Biden “soykırımı” İngilizce olarak telaffuz ederse, “Bizim için yok hükümdedir” deyip işin içinden sıyrılma yolunu da seçebileceği görülüyordu. İş sigorta davalarına gelirse ne yapılacağını da o zaman düşünürüz; AK Parti iktidarının diğer konulara yaklaşımı burada da uygulanabilir. Ankara’da son zamanlarda -yani son birkaç yılda fısıltıyla söylenen “Her sene kâbus korkusuyla uykusuz kalacağımza, kâbusu görüp uyanırız” bakışıyla paralel olur bu. Aynı açıdan bakıldığında ABD diplomasisi de Türkiye üzerindeki önemli bir kaldıracını yitirişmiş görünür.
İç politika için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bu durum iç politikada Erdoğan’ı yaralar, ağır bir yenilgi görülür, muhalefet de bunun böyle görülmesi için elinden geleni yapar. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun birkaç gün önce Biden’a mesaj göndererek “Soykırım derseniz Türkiye Cumhuriyeti’ni ve bütün vatandaşları töhmet altında bırakırsınız” mesajı, İYİ Parti lideri Meral Akşener’in beyanatı Erdoğan’a muhalefeti suçlayacak zemin de bırakmıyor. Geriye sadece 1915 olaylarını zaten Ermeni soykırımı olarak sayan HDP kalıyor.
Neden 24 Nisan?
24 Nisan 1915, Osmanlı Dahiliye Nâzırı, bugünkü lisanla İçişleri Bakanı Talat Paşa’nın Rus işgal ordusuyla işbirliği yapan Taşnak Partisi silahlı güçlerine tepki olarak sivil Ermeni vatandaşların da tehcirini, sürgününü öngören telgraf emrinin tarihi kabul ediliyor.
Aslında o telgraf 27 Nisan tarihli. Rus ordusunun Van’ı Taşnakların yardımıyla -işgalle sonuçlanacak- Şubat kuşatması üzerine yayınlanmış. Ama 24 Nisan’da İstanbul’da Ermeni komite merkezleri kapatılıp tutuklamalar başlayınca, Ermeni Patrikhanesi o tarihte ABD Başkanı Woodrow Wilson’a bildirmiş. O nedenle Ermeni diasporası 24 Nisan’ı bir başlangıç tarihi kabul ediliyor. Ermeni kaynakları tehcir sırasında 1,5 milyon Ermeninin katledildiğini, Türk kaynakları ise karşılıklı katliamlarla 600 bin kişinin öldürüldüğünü söylüyor. Erdoğan dahil, Türk hükümet yetkilileri yıllardır, arşivlerin karşılıklı olarak açılmasını, tarihçilerin gerçeği bulmasını öneriyor, ama bu meselenin siyasi zeminde kalması Türkiye üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmasına imkân veriyor. Diğer taraftan Taşnak saldırganlığı nedeniyle sivil Ermeni ahalinin cezalandırılması ve inanılmaz boyutlara varan ölümler söz konusu. Bizim de tarihimizle siyaseten yüzleşmemiz gerekiyor.
Ama şimdi sorun ABD ile ilişkilerin gerçek bir dönüm noktasına gelmiş olması.