Bir gün önce Ukrayna’nın Rusya’ya dron filosuyla hava saldırısı yürütmesine rağmen iki ülke üst düzey heyetleri 2 Haziran’da İstanbul’da yeniden bir araya geldi. Bir saat kader süren görüşmede tarafların Türkiye aracılığıyla belge değişiminde bulunduğu ve bütün hasta ve 25 yaş altı savaş tutsaklarını kapsayan bir takas üzerinde anlaşma sağlandığı bildiriliyor. Dışişleri Sözcüsü Öncü Keçeli, toplantının “Olumsuz
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ve Amerika’nın Avrupa’ya verdiği güvenlik teminatının sorgulanması, AB Üyeleri’ni kendi savunmalarına yatırım yapmaya zorluyor. Avrupa Birliği, SAFE (Avrupa Güvenlik Eylemi) adı verilen yeni bir enstrümanla ortak savunma kapasitesi inşa etmeye hazırlanıyor. Türkiye ise jeopolitik konumu, güçlü ve deneyimli ordusu ve gelişmiş savunma sanayii ile bu tabloda önemli bir aktör olma potansiyeline sahip.
Bosna-Hersek, barışın kırılgan zeminini sarsan tehlikeli bir siyasi krizle karşı karşıya. Krizin merkezinde, Bosnalı Sırpların lideri Milorad Dodik yer alıyor. Dodik, Dayton Barış Antlaşması’yla kurulan anayasal düzene açıkça karşı çıkarak, Yüksek Temsilcilik Ofisi’nin (OHR) otoritesini tanımadığını ilan etti. OHR; yasa çıkarma ve yöneticileri görevden alma yetkisine sahip bir uluslararası mekanizma. Ancak bir Bosna-Hersek mahkemesince hakkında
Rusya-Ukrayna görüşmeleri Türkiye’nin ev sahipliğinde, ABD’nin de katkısıyla İstanbul’da yapılıyor. Böylece 2022’de savaşın başlaması ardından iki ülke arasında yapılan iki görüşme ardından üçüncüsüne de Türkiye’nin arabuluculuğu ile gerçekleşiyor. Bir başka açıdan baktığımızda modern tarihte eşine az rastlanır bir görünümle karşı karşıyayız. Gelişmeler Rusya-Ukrayna, Suriye ve Kürt sorunu konularında eş zamanlı diplomatik çözüm gayreti olarak yorumlanabilir.
Avrupa Parlamentosu 7 Mayıs’ta Strasburg’daki oturumunda Türkiye raportörü Nacho Sánchez Amor’un raporunu oy çokluğu ile onayladı. Rapor esasında 2018 yılından bu yana benzer şeyleri söylüyor. Türkiye’nin terör yasası, polis teşkilatının Avrupalı makamlar ile uyumlu çalışmaması, ifade özgürlüğü ve siyasi tutuklamalar nedeniyle demokratik standartlarının çok düştüğünün altını çizen rapor bu şartlar altında Türkiye’nin değil Avrupa Birliği
ABD ile Çin arasındaki artan jeopolitik ve ekonomik gerilim, Soğuk Savaş sonrası kurulan Atlantik merkezli düzenin artık sürdürülemez hale geldiğini gösteriyor. Trump döneminde başlatılan “ticaret savaşları”, Biden yönetiminde daha sofistike ama aynı derecede agresif bir “stratejik rekabet” politikasına evrildi. Bu, sadece gümrük tarifeleri ve teknoloji transferleriyle sınırlı bir çekişme değil; küresel liderliğin, değerler sisteminin ve
Avrupa Birliğinden Türkiye’ye ikiyüzlü teklif derken Polonya Başbakanı Donald Tusk’un 12 Mart’ta Ankara’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yaptığı tekliften söz etmiyorum. Tusk, Türkiye’nin Rusya-Ukrayna görüşmelerinde öncü rol üstlenmesini istiyor. Ama bu ne sadece AB dönem başkanlığını yürüten Polonya’nın ne de şimdiye dek NATO üyesi olmasına rağmen hem Rusya hem Ukrayna ile dengeli ilişki götürebilen Türkiye’nin elinde.
NATO yetmiş yılı aşkın bir süredir Batı güvenliğinin temel taşı olmuş, çeşitli çatışmalarda yaşanan gerilemelere rağmen yeni bir dünya savaşını önlemiştir. Ancak Donald Trump’ın Beyaz Saray’a geri dönmesi ve Amerika’nın ittifaktaki rolünü açıkça sorgulamaya başlamasıyla birlikte NATO’nun geleceği giderek daha belirsiz bir hal aldı. Avrupa ABD olmadan kendini savunabilir mi? Türkiye bu değişen güvenlik ortamında
Soğuk Savaşın bitişiyle birlikte yeniden inşa ve kalkınma için ortaklaşa yatırım bankası kuran Avrupa ülkeleri ABD Başkanı Donald Trump’ın Avrupa’yı Rusya’ya karşı yalnız bırakma tehditleri sonucu güçlerini bir silahlanma bankası kurmak için birleştirmeye hazırlanıyor. Trump’ın Rusya’ya karşı şimdiye dek desteklediği Ukrayna’yı ortada bırakması, korumak için madenlerini istemesi gibi gelişmelerle Avrupa artık ABD’yi güvenilir bir ortak