Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti heyeti son günlerde dikkatlerin muhalefetin “128 milyar dolar nerede?” sorularından dağıldığına mı sevinsin, dikkatlerin suç dünyasından Sedat Peker’in giderek Erdoğan’ın aile efradına dokunmaya başlayan iddialarına toplanmasına mı üzülsün? CHP Sözcüsü Faik Öztrak’ın “Ülke Kurtlar Vadisine dönmüş, bir savcı kılını kıpırdatmıyor” demesi de DEVA Partisi lideri Ali Babacan “Türkiye 1990’lara döndü” deşmesi de boşuna değil. İlk kural şudur: yargı adalet dağıtmıyorsa mafya devreye girer.
Önce gençlere bir uyarı. Son günlerde videolarını bir sosyal medya fenomeni gibi izlediğimiz Sedat Peker siyasi nedenlerle yurt dışına kaçmak zorunda kalmış bir muhalif isim değildir. Peker, zenginden alıp fakire dağıtan bir Robin Hood da değildir, ülkenin kanalizasyon borularını temizlemeyi kendisine görev edinmiş bir halk kahramanı da. Yargının adalet dağıtmadığı, işlemediği dönemlerde iş insanlarının alacak-verecek davalarını şiddet kullanarak çözüp aradan aldığı komisyonla para yapan suç dünyası üyelerinden birisidir. O yollardan yaptığı servetin bir kısmını zayıf karakterli, suça eğilimli devlet görevlilerine yedirerek, o arada kendince “derin devlet” adına kimsenin elini kirletmek istemeyeceği işleri üstlenerek korunma sağlamış “gri dünya” aktörlerindendir.
Dolayısıyla dünyanın her yerinde geçerli ikinci kural şudur: yargı ve güvenlik yapılarından destek bulamayan suç örgütleri yaşayamaz.
Babacan 1990’lardan bahsediyor. 1990’larda bugün Z-kuşağı diye adlandırılan ve 2023 seçimlerinde seçmen kitlesinin altıda birini oluşturacak gençlerin büyük kısmı henüz doğmamış, ya da yeni doğmuştu. 2023 seçimlerinde seçmen kitlesinin üçte birini oluşturacak Y-kuşağı ya çocukluk ya ilk gençlik çağındaydı. O yüzden 1993’ün suikast ve katliamları, 1994-95’in faili meçhul cinayetleri, 1996’nın Susurluk Skandalından söz edildiğinde çoğunluğu için bir takım tarihi olaylar anlamına gelebilir. Susurluk Skandalında işin içinde o dönem iktidar ortağı DYP’nin Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak vardı. Ülkü Ocakları eski Başkan Yardımcısı ve kanun kaçağı Abdullah Çatlı ile İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı (“solcu” olarak bilinen) Hüseyin Kocadağ, onun aracında geçirdikleri kaza sonucu ölmüşlerdi.
Yargı, emniyet, siyaset bağlantıları
Bugün, “Sedat Peker, Alaaatin Çakıcı’nın af kapsamına alınıp tahliye edilmesi ardından yurt dışına kaçtı” cümlesi bu bakımdan kamuoyunun ciddi bir kısmına iki rakip yeraltı örgütünün hesaplaşması gibi görünebilir. Çakıcı’nın cezaevinden çıkışı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın AK Parti hükümetinin müttefiki MHP lideri Devlet Bahçeli’nin kendisini cezaevinde ziyaretini takiben “kovit affı” çerçevesine alınmasıyla mümkün olmuştur. İlk icraatı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na hakaret ve tehdit olmuştur. Çakıcı tahliye sonrasında Bahçeli’yi ziyaret etmiş, hem onunla hem de eski İçişleri ve Adalet Bakanı Mehmet Ağar ile fotoğrafları yayınlanmıştır. Ağar, Susurluk Skandalı nedeniyle ceza alıp hapis yatmıştır ama siyasetteki etkisi sürmektedir; “Cumhurbaşkanı denince bize Allah gibi geliyor” diyen oğlu Tolga Ağar, AK Parti Elâzığ Milletvekili aynı zamanda TBMM Milli Savunma Komisyonu üyesidir.
Suç dünyasının yazılı olmayan üçüncü kuralı şudur: suç örgütleri sürdürülebilirlikleri bakımından siyasilerle ilişkiler kurmayı elzem sayar. Bunu hem etki alanlarını o referansla geliştirmek hem rakiplerine arkalarının sağlam olduğunu göstermek hem de kanunlar karşısında güç duruma düştüklerinde kendilerini kurtaracaklarını umarak yaparlar. Peker örneğinde 2015’te bir düğünde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ayaküstü sohbetinin resminin tam da bu süreçte ortaya çıkması rastlantı değildir. Keza Peker gibi o da -tesadüfen aynı günlerde- kriptopara dolandırıcılığı suçlamasıyla kaçak duruma düşen Thodex şirketi kurucusu Faruk Fatih Özer’in, tanıdıkları vasıtasıyla İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun yanına girip birlikte fotoğraflar çektirmesini de sayabiliriz.
O halde suç dünyasının yazılı olmayan kurallarını özetleyelim:
1-Yargının adalet dağıtmadığı dönemlerde suç örgütleri devreye girer,
2-Yargı ve güvenlikten destek bulmayan suç örgütleri yaşayamaz,
3-Siyasi bağlantılar suç örgütlerinin sürdürülebilirliği içim elzemdir.
Yeni “tesadüfler” patlayabilir
Henüz Peker videolarında orta atılan iddialara girmediğimin farkındayım.
Peker henüz bildiklerinin tamamını söylemiyor, onun da farkındayım. Tek derdinin kendisince “derin devlet” işlerine yeniden kabulünü sağlamak olduğunun, ama eksik bilgilerle yanlış değerlendirmeler yaptığının da.
Bu videoların yayınlanmaya başlamasının sadece kriptopara skandalının çıkmasıyla değil, ama İçişleri Bakanlığının suç örgütleri üzerine hazırladığı ve hangi örgütün ne kadar üyeye sahip olup ne işler yaptığına dair dosyasının yayınlandığı günlere denk geldiğinin de farkındayım. O listenin ilk sırasında Çakıcı bulunuyordu. Yine aynı sıralarda uluslararası çapta Türkiye bağlantılı uyuşturucu operasyonları da ortaya çıkmaya başladı. Yine aynı günlerde ABD’nin İran’a ambargosunun delinmesi davasında itirafçı tanık olan Reza Zarrab, Türkiye’de yine magazin sayfalarında öne çıkmaya başladı.
Bunlar bağlantılı mıdır? Henüz bilmiyoruz. Ama operasyonlar uluslararası olduğuna göre, bilgi kaynakları da uluslararasıdır. Yani, bakarsınız Türkiye kaynaklı olmayan başka bilgi kaynakları da patlar bugünlerde. O yüzden iddiaların biraz daha ete kemiğe bürünmesini beklemekte fayda var. Ama bu arada, konuya başka boyutlarıyla, sağlam adımlarla devam etmemiz gerekiyor sanırım. Sizce de öyle değil mi?