1959 yılının Kasım ayının son haftasında Ankara hareketli günlerden geçiyordu. Aralık ayı başında ilk defa bir Amerikan başkanı Türkiye’yi ziyaret edeceği için, Eisenhower’ın gelişi öncesinde hariciye teşkilatı hazırlık telaşı içindeydi.
28 Kasım akşamı Hariciye köşkünün kapısından giren geniş diplomatik heyet ise Batılı ülkelerinin Ankara’daki elçiliklerini adeta şoka uğrattı. Yıllar sonra Sovyet Büyükelçisi Nikita Rijov beraberindeki Sovyet diplomatlarıyla birlikte Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun onuruna verdiği akşam yemeğine katılıyordu. Üstelik Türk tarafı bu görüşmeyi gizleme gereği de duymamış, tam tersine bu “ziyafet” bizzat gazetecilere duyurulmuştu. Ancak bunun “protokoler bir ziyafet” olduğu da özellikle belirtilmişti.
İki saat süren bu esrarengiz ziyafette neler konuşulduğu, Ankara ve Moskova’nın arasında buzların erimesiyle başlayan temaslarla neyin amaçlandığı; Almanya ve ABD başta olmak üzere Batılı diplomatlar tarafından araştırılmaya başlandı. Eisenhower’ın Ankara ziyaretinin tamamlandığı 7 Aralıktan iki gün sonra, Dışişleri Bakanı Zorlu ile görüşen Batı Almanya Büyükelçisi Georg von Broich’un esas merak ettiği mesele Türk-Amerikan temasları değil, iki hafta önce Zorlu’nun Sovyet büyükelçisiyle neler konuştuğuydu.
9 Aralık 1959’da Zorlu ile görüşmesinin hemen ardından Bonn’a gönderdiği raporda, Ankara ile Moskova arasındaki temaslara dair yorumlarına geniş yer ayırdı. Sovyet büyükelçisi onuruna verilen ziyaret, hiç de basına açıklandığı gibi “protokoler” mahiyette değildi. Türkiye ekonomisi zor durumdaydı ve aylardır başta Menderes olmak üzere Türk devlet adamları ekonomik yardım ve kredi için Batılı müttefiklerinin kapısını aşındırıyordu. Ancak Menderes tavsiye ve öğüt dışında bir şey alamamıştı. Menderes’in içine düştüğü darboğazın farkında olan Sovyet elçisi, Türkiye’ye ekonomik anlamda tam destek vermeye hazır olduklarını Zorlu’ya açıklıkla söyledi. Moskova’nın beklediği, Sovyetlere karşı Türkiye topraklarına yerleştirilecek Amerikan füzelerine hayır denmesiydi. Kremlin dostça ilişkilerin kurulması için Ankara’dan bu adımı atmasını bekliyor, karşılığında Sovyet teknolojisiyle birkaç yıl önce açılan cam fabrikalarının çok daha ötesinde koşulsuz ekonomik yardım vaat ediyordu.
Zorlu, Sovyet tekliflerini ret ettiklerini Batı Alman büyükelçisine iletti. Ancak bu cevap Batılı müttefiklerin kuşkularını tam olarak gidermedi. Araştırmalar, raporlar devam etti. Çünkü tam da aynı hafta, yani Eisenhower Ankara’dan ayrılır ayrılmaz Sağlık Bakanı Ömer Lütfi Kırdar on günlük bir seyahat için Moskova’nın yolunu tutuyordu.
Menderes’in ziyaret diplomasisi atağı
1959’un Eylül ayında Nikita Kruşçev, ABD’yi ziyaret eden ilk Sovyet lideri oluyordu. Ankara iki kutup arasında başlayan yumuşamadan istifade ederek, kuzey komşusuyla “Ziyaret diplomasisi” başlatmaya karar vermişti. Batı Alman Büyükelçisi von Broich bunun Türkiye dış politikasında bir kırılma değil, taktik hamle olduğunun altını çiziyordu.
1960’ın kış aylarında Menderes hükümeti ekonomik zorlukları aşmak için ABD ve Batı Almanya’ya kredi ve yardım isteğini yinelemeye devam etti. Öyle ki Menderes Batı Almanya başbakanı Konrad Adenauer’e sayfalarca uzunlukta bir mektup yazarak ekonomik yardımın ne kadar elzem olduğunu anlatmaya çalıştı. Washington, Bonn ve Ankara arasında temaslar devam ederken Nisan ayında Ankara’dan gelen bir haber diplomatik çevreleri tekrar hareketlendirdi: Menderes Temmuz ayında Sovyetler Birliği’ni ziyaret etmeye karar vermişti. Karşılığında Kruşçev de Türkiye’ye gelecekti.
Hem Amerikalı hem de Alman diplomatlar, Menderes’in Moskova ziyaretinin ne anlama geldiğini, Ankara’nın amacının ne olduğuna dair sondajlama çalışmalarına başladı. Öncelikle dikkat çeken Sovyet medyasında Türkiye’ye yönelik yapılan yayınlardaki değişimdi. 2 Şubat’ta Moskova Radyosu Sovyetler Birliği’nin teknolojik alanda ABD’yi geride bıraktığını vurgulayarak, Türkiye’nin kuzey komşusuyla geliştireceği ekonomik ilişkilerden kazançlı çıkacağını iddia etmişti. 26 Martta yine Moskova Radyosu hem muhalefet lideri İsmet İnönü’nün hem de iktidardaki Demokrat Parti’nin Sovyetlerle yaşanacak baharı desteklediğine dikkat çekti. Tüm bu yayınlara, Menderes ve Kruşçev’in gerçekleşecek ziyaretlere rağmen Washington ve Bonn Türkiye’nin dış politikasında Batı ittifakına sadık kalacağından emindi. Amerikan Dışişleri Bakanı Herter ve yardımcısı Douglas Dillon’a göre Türkiye’nin dış politikasında eksen değişikliğine gitmiyordu. Dolayısıyla Washington rahat şekilde gelişmeleri izliyordu.
Menderes’in Moskova gezisine NATO müttefiklerine danışılmadan karar vermesi, ilk etapta Almanya’da şaşkınlık yarattı. Ancak Alman büyükelçisi temaslarına dayanarak bu ziyaretin Türkiye dış politikasında gerçek bir dönüşüm yaratmayacağını raporluyordu. Ziyaret resmileşmeden Dışişleri Bakanı Zorlu Amerikan büyükelçisiyle bu konuyu görüşerek bilgilendirmişti. Ankara CENTO ittifakına sadık kalacağının güvencesini de veriyordu.
Sovyet açılımının üç amacı
Bonn’a göre, Ankara’nın Sovyet açılımıyla üç amacı vardı:
1) Sovyetler ve Doğu Bloku ülkeleriyle ticareti artırmak;
2) ABD ve Sovyetler arasında yaşanan yumuşamayı fırsat bilerek, Sovyetlerle ilişkilerini geliştirerek NATO ittifakının esaslı bir üyesi olduğunu göstermek ve sesinin daha yüksek çıkmasını sağlamak;
3) Mayıs veya Haziran’da yapılacak bir erken seçimde Menderes seçmenlere hem Eisenhower’ı ağırlayan, hem de Kruşçev ile Moskova’da görüşmeye giden lider olarak bir dış politika başarısı sunmayı tasarlıyordu.
27 Mayıs öncesi CIA raporu
Alman ve Amerikan diplomatlar ve siyasetçiler Türkiye’nin Batı’yla ittifak bağlarına zarar vermeyeceğinden şüphe etmezken, Amerikan istihbarat teşkilatı CIA de, 27 Mayıs darbesinden 20 gün önce hazırladığı raporda Menderes’in Sovyetler Birliği ziyaretini mercek altına alır. CIA raporu ABD’nin gizli operasyonlarını koordine eden kurulu OCB’ye sunulmuştur. Buna göre Menderes Batı ittifakı içindeki konumunu güçlendirmek için Moskova gitmek istemektedir. Hem iktidar hem de muhalefet partisi güçlü şekilde anti-komünisttir. CIA Türkiye’nin dış politikasında ve Batı ittifakına bağlılıkta bir değişim olmayacağından emindir. Türkiye kültürel ve ekonomik alanda Sovyetlerle ilişkilerini geliştirmek istese de görünür gelecekte Doğu Bloku’ndan yüksek miktarda yardım bile almakta tereddüt edecektir.
27 Mayıs darbesinin arkasındaki dinamiklerden birinin, Menderes’in Sovyetler Birliği’ne yapacağı ziyaret olduğu iddiası Alman ve Amerikan arşivlerindeki bilgilerle örtüşmemektedir. Menderes 1954’den itibaren başlayan ve giderek artan ekonomik sorunlarla baş edebilmek için Doğu Bloku ülkeleriyle ticareti artırmaya karar vermişti. Bu şekilde özellikle tarım ürünlerini Doğu Bloku ülkelerine ihraç edip karşılığında sanayi mamulleri alarak döviz darboğazını hafifletmeye çalışmıştı. 1955 gibi erken bir tarihte Doğu Almanya’nın İstanbul Ortaköy’de bir ticaret temsilciği bulunuyordu. Bir yandan da Batılı müttefikleri gözünde ağırlığını artırmaya, pazarlık gücünü yükseltmeye çalışıyordu. Ancak Menderes, Sovyetler ve Doğu Bloku ile geliştirdiği ilişkileri, Batı ittifakına alternatif olarak düşünmüyordu. Batılı müttefikleri de bunun farkında olarak Türkiye’ye yönelik politikalarını belirlediler.