Kadir Has Üniversitesi’nin her yıl hazırladığı Türk Dış Politikası Kamuoyu Algıları Araştırması bu yıl da akut bir kafa karışıklığı tablosu çiziyordu ve hayli şaşırtıcı ya da bana göre açıklanması zor verilerle doluydu. Örneğin giderek milliyetçi söylemin başat konularından birisi haline gelen göçmenler konusunda rakamlar hayli şaşırtıcı. 2019 yılında mevcudiyetleri yüzde 67,7 tarafından memnuniyetsizlik sebebi olarak görülen Suriyeli sığınmacılardan memnun olmayanların oranı bu pandemi, artan işsizlik ve enflasyon yılında yüzde 46,8’e düşmüş.
Bir buçuk yıla yaklaşan pandemi döneminin hafıza kaybına yol açtığını düşündürecek veriler de var. Örneğin ABD ile ilişkilerimizin baş gündem maddesi S-400’lerden bahsedildiğini duymadık diyenlerin oranı 2020 yılında yüzde 47,5 iken Biden Başkan olduktan beri biteviye konuşulan bu meseleyi duymamış olanların oranı 2021’de yüzde 62,9’a çıkmış. Kamuoyunun bu konuyu bilen kesiminin yüzde 47’si bu sistemin kurulmasını da istiyor. S-400’ler alındığı için Türkiye’nin üretim programından çıkarıldığı, satın aldıklarının da kendisine verilmediği F-35 uçaklarından bahsedildiğini duymayanların oranı da yüzde 48,8’den 63,4’e yükselmiş. İdlib gibi yaşamsal olduğu söylenen bir konuda bu kentin adını duymayanların oranı yüzde 31,8’den yüzde 54’e yükselirken, 25 yıldır uygulanan AB ile Gümrük Birliği’nin ne olduğunu bilmeyenlerin oranı da bir yıl içinde yüzde 78,8’den 90,6’ya yükselmiş. Bu durumda pandemi döneminin Türkiye toplumunda ciddi bir amneziye yol açtığını da söylemek mümkün.
Bir başka şaşırtıcı rakam Mavi Vatan ile ilgili. Buradaki bulgular şaşırtıcı olduğu kadar işleri bu konuları tartışmak olan insanların aslında ne ölçüde kendilerinin çalıp kendilerinin söylediğini göstermesi açısından da ilginç. Geçen yaz ortalığı kasıp kavuran, uğruna savaş çağrıları yapılan kavramı bir nebze olsun bilenler yüzde 8,3’te kalırken, duymayanların oranı yüzde 76,1. Bu durumda Türkiye’de kamuoyunun bilgilendirilmesinde, haberdar edilmesinde, gündemin farkında olmasında işlevi olması gereken araçların ya çok yetersiz kaldıkları, ya işlerini yapamadıkları yahut da kamuoyunun bu konuları umursamadığı sonuçlarına varmak mümkün.
Aslında araştırmaya göre Türkiye kamuoyunun yüzde 43’ü hiç siyaset, yüzde 42,4’ü de hiç dış politika konuşmuyor olduğuna göre, belki de bu bilgisizliğin aynı zamanda derin bir umursamazlığa da işaret ettiğini düşünmek mümkün.
Türkiye nasıl bir ülkedir?
Benim açımdan bir diğer hayret edilecek rakam “Türkiye nasıl bir ülkedir” sorusuna verilen cevap. 2020’de yüzde 27,4 ve 2019’da yüzde 28,5 oranında “Biz bize benzeriz” sözünün doğruluğunu kanıtlayacak şekilde “Türkiye kendine has özellikleri olan bir ülkedir” diyen kamuoyu bunu açıklayacak çok olumlu bir gelişme yaşanmamış, AB’nin mart ayındaki zirvesinde Türkiye’ye biraz yaramaz çocuk muamelesi çekilmişken aniden yüzde 40,6 oranında “Türkiye bir Avrupa ülkesidir” demiş. Üstelik AKP seçmenleri yüzde 42 ile yüzde 43,3’lük CHP seçmeninden ancak kıl payı geride. Geçen yıl bu oran 21,5miş. Avrupa demişken AB üyeliğine destek yüzde 53’ten yüzde 59,3’e çıkar ve bu destek hem eğitim seviyesi hem de yaş grupları açısından çok yakın sonuçlar verirken, bu türden bir umudu uyandıracak ya da destekleyecek bir gelişme olmamasına rağmen AB üyeliğini mümkün görenlerin oranı yüzde 33,4’ten 44,7’ye çıkmış.
Üyelik dışındaki ilişki modellerine ise kamuoyu pek sıcak bakmıyor. Buna olur diyenlerin oranı yüzde 31,7’de kalmış. Gene verilere göre kamuoyunun AB üyeliğinden en büyük beklentisi ekonomik seviyenin yükselmesi. Her ne kadar insan haklarına uyum ve demokrasi gelişir cevapları da yüzde 60,7 ve 58,8 gibi yüksek sayılacak oranlardaysa da kamuoyu bu konularda Türkiye’nin durumunun çok a kötü olmadığını düşünüyor gibi. Yurt içinde pek çok çevrede ve yurt dışında Türkiye’nin demokrasisinde gerileme, insan hakları normlarında düşüş, hukuk devleti uygulamalarında ciddi geriye gitme yaşandığı düşünülüyor. Buna karşılık AB’nin temel değerlerini yansıtan bu konularda kamuoyunun yalnızca 23,7’si Avrupa değerlerinden uzaklaşıldığını düşünüyor. Hatta 2018’e göre hayli iyiye gidildiğini düşündüğü de söylenebilir zira bu oran 2018’de yüzde 33,4 imiş. İşin ilginç tarafı Lise ve Üniversite eğitimliler, ilköğretimden çıkanlara göre daha düşük oranda bu değerlerden uzaklaşıldığını düşünüyor.
Nüfusun yüzde 24,8’inin kendisini milliyetçi, 27’sinin muhafazakâr/dindar/siyasal İslamcı diye tanımladığı ülkede Çin Halk Cumhuriyeti’nin Müslüman Uygur Türklerine yönelik politikaları hakkında Türkiye’nin daha aktif rol oynamasına olumlu bakanların oranı yalnızca yüzde 31,8. Ekonomik ilişkilere halel gelmesini istemiyorlar. Hatta Doğu Asya ve Çin ile ekonomik ilişkilerin daha fazla geliştirilmesine yönelik artan bir destek var. Nitekim Türkiye ile Çin arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesine olumlu bakanların oranı yüzde 61,2. Ancak bu kitle iki ülke arasındaki ticari ilişkinin ne denli eşitsiz ve ticari olarak Türkiye’nin aleyhine olduğunun farkında mı bilemiyoruz.
İklim yedinci mesele
Sınır ötesi terörle mücadele Türk dış politikasının en önemli sorunu olarak birinci sırada. Gelecek on yılda da uluslararası terörizmin Türkiye’nin karşı karşıya geleceği en önemli dış politika olayı olduğuna yüzde 36,3’lük bir oranda inanılıyor. Özellikle Covid sonrasında tüm dünyanın gündeminin başına yerleşen iklim değişikliği konusu ancak yedinci sırada yüzde 19,5 tarafından dereceye sokuluyor. Her ne kadar güçlü bir Türk dış politikası için askeri güç kullanımı ve tehdidi yüzde 17 ile sıralamada sekizinci geliyorsa da sınır ötesi operasyonlara yüzde 50,4 oranında destek var. Diğer partilerde bu oran yüzde 5o civarlarındayken HDP’de dahi yüzde 39,2. Yabancı ülkelerde üs kurmaya yüzde 47,7, uçak gemisi sahibi olmaya yüzde 55, Barış gücü faaliyetlerine asker göndermeye de yüzde 44,5 destek var.
İki konuda en azından benim açımdan, bilgi sahibi kamuoyunun sağduyusu güçlü. Montrö anlaşmasının değiştirilmesine yüzde 38 karşı çıkarken (fikri olmayanlar yüzde 43), yüzde 45,1 Lozan antlaşmasında gizli maddeler olduğuna inanmıyor (inananlar yüzde 20). Dost ülkeler sıralamasında her zamanki gibi Azerbaycan ve KKTC başı çekiyor, tehditler arasında da ayrılmaz ikili ABD ve İsrail. Ancak yüzde 33,5 oranında güvenilmez, 19,2 oranında düşman diye bakılan ABD ile işbirliği isteyenler de yüzde 31,4’e çıkmış. NATO desteği yüzde 54 düzeyinde sürüyor ama NATO’dan çıkılsa da Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlayacağına dair inanç yüksek, yüzde 53.
Bu son rakam kamuoyunun Türkiye’yi dünyadaki konumlandırmasına uygun: Büyük devlet, bölgesel güç, küresel düzeyde etkin, sözü dinlenen, uluslararası politikada önemli bir aktör. Böylesi bir özgüvene sahip ülke Ermenistan gibi bir ülkeyi yüzde 39,4 oranında da tehdit diye görüyor. Yunanistan’ı da yüzde 38,7 tehdit diye görüyor ancak sorunların müzakerelerle aşılacağına dair inanç yerinde.
Sonuçta araştırmaya göre kamuoyu Türk dış politikasını yüzde 44,7 oranında başarılı buluyor. Başarının ölçüsünün ne olduğu açıklanmıyor. Başarısız bulanlar hayli düşük yüzde 18,7. Neye istinaden 2019 yılında Cumhurbaşkanı dış politika yapım sürecinde yüzde 72,2 tarafından belirleyici kişi diye tanımlanırken 2021’de yüzde 59 böyle düşünüyor gibi bir muammayla yazıyı bitireyim.