Kimine sorarsanız 4 Ağustos akşamı aTV canlı yayınında yangınların sorumluluğunu CHP’li büyükşehir belediyelerine atması Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın artık yaşanan gerçeklerden kopmaya başladığının işareti olabilir. Oraya geleceğiz. Kimilerine göre yine aynı yayında “Ağustos’ta enflasyon düşecek, çünkü faizi düşüreceğiz” demesi sayılabilir. Oraya da geleceğiz. Kimileri, orman yangınları ikinci haftasına girmiş insanları, hayvanları, evleri, mahalle ve köyleri yakıyorken, Cumhurbaşkanının bölgedeki en iyi orman yangınıyla mücadele altyapısının Türkiye’de olduğunu söylemesi olarak görebilir. Kimilerine göreyse selin vurduğu Rize’den sonra Marmaris’te de alevlerin tehdidi altındaki halka, lendisini karşılamaya gelmiş vatandaş sandığı görevli polislere de çay paketi atmasıdır.
Bana kalırsa orman yangınıyla mücadelede askeri birliklerin kullanılmaması da bu listeye eklenmelidir.
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de standart doğal felaketlerle mücadele uygulamasıdır askeri birlikleri yardıma çağırmak; şimdiye dek Türkiye’de böyleydi. Deprem, sel, heyelan, çığ ve orman yangını gibi felaketlerde, o bölgedeki askeri birlikler vali, kaymakam, artık o bölgedeki idari amir kimse onun koordinasyonunda kurtarma çalışmalarına katılırdı. Yerel yönetimler de idari amir başkanlığında kurulan kriz masalarının parçası olurdu.
Neden dünyadaki uygulama da böyle? Çünkü bu gibi söndürme, arama, kurtarma çalışmaları yeterli sayıda ve disiplinli insan gücü isteyen emek-yoğun çabalardır. Siyasi-idari otoritenin kontrolünde, itfaiye teşkilatı, yerel yönetimler ve gönüllülerle birlikte askeri birliklerin çabuk ve yoğun müdahalesiyle sonuç almak daha kolaydır. (Avrupa Birliği’nden yardım için gelen İspanyol ve Hırvat itfaiye uçakları da Hava Kuvvetleri’nin emrindeymiş, onu da öğrenmiş olduk. Avrupalıların aklına gelmemiş demek Orman İdaresine verip ihaleyle dışarıdan hizmet almak, aradan komisyonculara kazandırmak.)
Felaketle mücadelede partizanlık
Şimdi işlemiyor bu sistem. Aslında herhangi bir sistem işlemiyor, tam bir koordinasyonsuzluk hâkim.
Eleştirilerin hedefindeki Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy, yangının vurduğu yerlerden Muğla’nın Milas ilçesinde koordinasyon toplantısı yapıyorlar 2 Ağustos’ta. Milas’ın Belediye Başkanı Muhammet Tokat yakınıyor, bana haber bile verilmedi diye. İYİ Parti lideri Meral Akşener, AK Partili bakanları “Millet İttifakının elindeki belediyelere ayrımcılık yapmaması”, söndürme çalışmalarının dışında tutmaması konusunda uyarıyor.
Yangın bölgelerindeki bütün büyükşehir belediyeleri CHP’nin elinde. Sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan çıkıp söndürme çalışmalarından uzak tuttukları CHP’li büyükşehir belediyelerini yangının söndürülememesinden sorumlu tutuyor. Felaketlerle mücadelede de partizanlık gerçeklerden kopmak değilse, nedir?
Konuya dönersek, ancak bir grup vatandaş Marmaris’teki Aksaz Deniz Üssünün kapısına gidip talepte bulunduktan sonra Muğla Valisi Orhan Tavlı’nın izniyle iki çıkarma gemisi, karayolunu yangının kestiği Turunç mevkiindeki vatandaşları oradan çıkarıyor.
Asker neden yardım etmiyor soruları çoğalınca Millî Savunma Bakanlığı iki çıkartma gemisiyle birlikte itfaiye kamyonlarının, iş makinalarının fotoğraflarını koydu Twitter hesabına ve yangın noktalarının tam olarak saptanmasında Deniz Kuvvetlerine ait İHA’ların kullanıldığını duyurdu. MSB’nin duyurduğu kadarıyla kara birliklerinin tek müdahalesi Hatay’ın Dörtyol ilçesinde çıkan yangın, o da kısa sürede kontrol altına alındı.
Askeriye yardım mı etmiyor, izin mi verilmiyor?
Soru şu: askeri birliklerin yangınların bir an önce söndürülmesi için göreve çağrılmasına Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, jandarma birliklerinin kullanılmasına İçişleri Bakanı Soylu mu izin vermiyor, yoksa Cumhurbaşkanı Erdoğan mı?
Keşke aTV yayınında sorabilseydi meslektaşlarımızdan birisi de öğrenseydik, felaketle mücadeleye askerler neden katılmıyor diye?
Doğal felaketlerle mücadele dahil askerlerin garnizon dışına -savunma gerekleri dışında- çıkması 15 Temmuz askeri darbe girişimi sonrasında valilerin talimatına bağlandı. Valiler, idari yönden İçişleri Bakanına bağlı olsa da tıpkı Büyükelçiler gibi doğrudan Cumhurbaşkanını temsil ediyorlar. Eğer talimat, ya da izin Cumhurbaşkanından gelmiyorsa, neden valilerin Mehmetçiklerin halkın yardımına koştuğu, işte filanca yerde yangını söndürdüğü türünden bilgilerin kamuoyuna yansımasını istememeleri olabilir mi? Ya da askeriye içinde bu tür felaketlerle mücadele amacıyla kurulan birliklerin lağvedilip bütün yetkinin AFAD’a verilmesinin?
Ya da askeriyeyle ilgili bilmediğimiz bir başka neden varsa bunun da öğrenmek bizlerin hakkı. Çünkü bu sorular neden yangınların bir an önce söndürülemediğini anlamak için soruluyor. Gerçeklerden söz ederken Erdoğan’ın -bir yandan Rusya’yı överken- bölgedeki en iyi orman yangınıyla mücadele altyapısını Türkiye’de olup kendisi tarafından kurulduğu sözleri pek inandırıcı olmuyor.
Gelelim akçalı işlere
Orman yangıları kısmından başlayalım.
Pek çok ülke gibi İsrail de Türkiye’ye yardım olarak itfaiye uçağı göndermeyi teklif etti. En son 2016’da İsrail’de çıkan orman yangınına Türkiye yardım için itfaiye uçağı göndermişti. Hangi uçakları mı? İhale oyunlarıyla Türk Hava Kurumuna verilmediği için bakımına para ayrılmayıp şimdi Erdoğan’ın büyük bir rahatlıkla işe yaramaz olduğunu söylediği uçakları.
Dışişleri Cumhurbaşkanlığına sordu ve İsrail’in yardım talebi yanıt bile verilmeyerek geri çevrildi. Ama sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Azerbaycan’dan bir, İsrail’den iki itfaiye uçağı geleceğini açıkladı. “Bir şirketimiz bir İsrail şirketinden kiralamıştı”. Neden yardım olarak alabileceğimiz hizmeti, aracı şirket üzerinden aldık? Cevap buluruz bir gün elbette.
Ama gerçeklerden asıl kopuş izlenimi faiz, enflasyon gibi konularda ortaya çıkıyor.
Erdoğan fiilen Merkez Bankasının kontrolünü devralmış olsa da faizlerin hala yüzde 19’da kalmış olması gibi bir olgu var. Ancak bu arada enflasyon oranı, hem de pek kimsenin inanmadığı TÜİK rakamlarıyla yüzde 19’a dayandı.
Erdoğan’ın aTV’da söylediğine göre, Ağustos’tan itibaren enflasyon düşecekti, çünkü artık faizi düşürecekti. Yayında karşısında duran dört meslektaşımızdan birisi sormadı, “Neden şimdiye kadar düşürmediniz?” diye. DEVA Partisi lideri Ali Babacan’dan iktisatçı Mahfi Eğilmez’e dek konuyla ilgili çoğu kişi “Kaç defa söyleyeceğiz. Faiz enflasyon yüzündendir, enflasyon faiz yüzünden değil” diye açıklamaya beyhude çalıştılar. Erdoğan hâlâ damadı Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığını bıraktığı noktadaydı.
Şimdi yeni bir sahfaya geçiyoruz. Erdoğan ne zaman Cumhur İttifakı ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli’yi ziyaret etse geçtiğimiz gibi. O konuya başka bir yazıda geleceğiz, biraz daha bilgi topladıktan sonra.