Bu fotoğraf 2 Şubat 1983’de ABD Başkanlık Sarayında, Beyaz Saray’da çekilmiş. Başkan Ronald Reagan, o zamanki deyimleriyle “Afgan özgürlük savaşçılarını” ağırlıyor. Gündem, Sovyet işgaline karşı birlikte mücadele. Kötülüğün sıfır noktası olarak belki Sovyetler Birliğinin 1979’da Afganistan’ı işgali de alınabilir. Ama Sovyet işgali, birincisi Afganistan küresel bir sorun haline getirmeyebilirdi ama ikincisi, Sovyetlerin kendi sonunu getirdi. Bu fotoğrafsa bugün dünya çapında yaşanmakta olan kötülüğün sıfır noktası sayılabilir.
ABD Başkanı tarafından Beyaz Saray’da kabul edilenler, soldan sağa Mir Nimetullah, Habib Urrahman Haşemi, Gül-Mohammed, Ömer Babrakzai, Muhammed Suaffor Yusufzai, tercüman ise ileride Afgan kadınlarının içine düşürüleceği felakette istemeden payı olan Feride Ahmedi.
Reagan’ın yanındaki takım elbiseli kişi Gust Avrakotos, Amerikan istihbaratı CIA’nın Afganistan masası şefi. İslamcı aşiret liderlerini toplayıp Beyaz Saray’a getiren ve yakın zaman sonra “Mücahit Direnişi” adı altında Afganistan’da CIA dosyalarında “Operation Cyclone – Kasırga Harekâtı” olarak anılan harekatın silahlanma ve saha örgütlenmesi kısmını yürüten kişi.
Avrakotos’un CIA içindeki lakabı “Dr. Dirty – Doktor Kirli”; adı üstünde kirli, başka kimsenin üstlenmekten hoşlanmayacağı işlere gönüllü olanlardan. Yunan asıllı Amerikalı bir aileden gelen Avrakotos, CIA Atina istasyonunda görevliyken 1967 Yunanistan darbesindeki rolüyle tanınıyor; Albaylar Cuntasıyla Washington arasındaki köprüyü o kurmuş. Kötülüğün önemli aktörlerinden.
CIA, Pakistan istihbaratı ve Hikmetyar
ABD, Sovyetlere karşı İslamcı aşiretleri kullanmaya aslında Reagan’dan önce, Demokrat Partili Başkan Jimmy Carter döneminde karar veriyor. Hatta Sovyetlerin Afganistan’ı resmen işgale başladığı 24 Aralık 1979 tarihinden önce, 3 Temmuz 1979’da Carter imzasıyla başlatılıyor Kasırga Harekâtı. Ulusal Güvenlik Danışmanı, Sovyetler’i güneyden İslami bir “Yeşil Kuşak” ile kuşatmak projesinin fikir babası Zbigniew Brzezinski olan Carter’a göre, İran’ın 1 Şubat’taki İslam Devrimiyle ABD saflarından çıkması ardından Afganistan’ın Sovyet etkisine girmesi kabul edilemezdi. 1977’de bir darbeyle Pakistan’ın seçilmiş cumhurbaşkanı Zülfikâr Ali Butto’yu deviren Ziya ül-Hak ile temas kuruldu. Pakistan ordu istihbaratı ISI, CIA’yı kendi irtibatlarının bulunduğu (1975’te kurulmuş olan) Hizb-i İslami lideri Gülbeddin Hikmetyar ile tanıştırdı. Hikmetyar, daha sonraları iki defa Afganistan Başbaknı da olacak Hikmetyar, Amerikan kayıtlarında en fazla CIA fonu kullanan, (toplamda en az 600 milyon dolar tahmin ediliyor) para alan Mücahit lider olarak geçiyor.
Hikmetyar ve diğer Afgan mücahit gruplar ve aşiretlerden ABD işbirlikçisi devşirme operasyonuna katılanlar arasında (artık emeklilik yaşına gelmiş olasına rağmen) Özbek Türkü Ruzi Nazar’ın da bulunduğunu Meraklısı İçin Entrikalar Kitabı’nda yazmıştım. Nazar 1959-1971 yıllarında, 27 Mayıs 1960 ve 12 Mart 1971 darbelerini de kapsayan dönemde CIA’nın İran-Turan coğrafyasından da sorumlu olan Ankara İstasyon şefiydi. CIA’nın Müslümanlığı Sovyetler’i yıkmak için kullandığı ilk eylem olan 1954 Hac eyleminin de aktörüydü; ayrıntıları kitapta var. Kötülüğün kökleri derinlerdeydi.
Peki Suudi-Vahabi etkisi bu coğrafyalarda nasıl bu kadar kökleşmişti?
Suud ve Amerikan parası var
Rabıtatül Alemi İslami, kısaca Rabıta 1962’de Suudi Arabistan’da kuruldu. Amacı İslam Birliğini sağlamaktı. Parası, Suud krallığıyla ABD şirketlerinin birlikte kurduğu ARAMCO petrol şirketinden, ideolojik ve siyasi kaynakları ise Vahabilik ve Müslüman Kardeşlerden geliyordu. (Şimdi İhvan-ı Müslimin, Müslüman Kardeşler’i terörist sayan Suudi Arabistan, o zaman baş destekçisiydi.) Mekke’de yayınlanan kuruluş bildirisinde, İhvan’ın kurucusu Mısırlı Hasan el-Benna’nın özel kalem müdürü ve damadı Said Ramazan ile İhvan’ın Pakistanlı ideologlarından Abul Âlâ el-Mevdudi’nin imzaları vardı. Rabıta’nın önemli hedefleri arasında Kuran’ın Arapçadan ezberlenerek öğrenimini sağlamak, Kuran Kurslarının yaygınlaştırılması ve din derslerinin zorunlu kılınması da vardı. ARAMCO parası, mutemetler kanalıyla dünyanın her köşesindeki Müslüman topluluklara akıtılmaya başladı.
İlk kez Uğur Mumcu’nun “Rabıta” kitabında yazdığı üzere, Rabıta yönetiminde Türkiye’den giden temsilci, Nurculuğun kurucusu Said-i Nursi’nin “dışişleri bakanı” diye bilinen Salih Özcan idi.
1964’te yönetimi bir saray darbesiyle ele geçiren Veliaht Prens Faysal, Rabıta faaliyetlerini artırdı. Faysal 1966’da Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ı 30 Ağustos tebriki gerekçesiyle arayarak Türkiye’nin de ülke olarak Rabıta’ya dahil olmasını istemiş, şunları söylemişti: “Türk ve İslam dünyasında komünizme karşı ortak mücadele zaruridir. Kim Allah’a inanıyorsa, kâfirlere ve komünistlere karşı birlikte mücadele etmelidir.”
Sunay’ın girmediği o topa, 12 Eylül 1980 darbesi ardından Kenan Evren, üstelik Atatürkçülük kisvesi altında girecekti. Suudi sermayesi ve İslami bankacılığın Türkiye’ye girmesi de 12 Eylül sonrasındaydı; bu konuda Turgut Özal ve yarı-zamanlı Suudi Arabistan’da yaşayan Korkut Özal adeta başrollerdeydi. Zaten Rabıta da o zamana dek İslam Konferansı Örgütü adını almış, gömlek değiştirmişti.
ABD, Pakistan, Suudi Arabistan, İngiltere ve Çin
CIA, Afganistan operasyonunu temel olarak üç gizli servisler iş birliği içinde yürüttü. Bunlar ISI, İngiliz gizli servisi MI6 ve Suudi Arabistan İstihbarat Başkanlığı (RİA) idi. Suud istihbaratının başında o dönem Faysal el-Türki bulunuyordu. 2 Ekim 2018’de Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunda öldürülen Cemal Kaşıkçı, Türki’nin uzun yıllar değişmeyecek basın müşaviri ve açık operasyonlar şefiydi. Suudi Arabistan, Afganistan Harekâtına para ve asker sağlıyordu. CIA koordinasyonundaki Afgan savaşına bizzat devşirdiği militan gençler arasında, ileride El-Kaide örgütünü kurup başına geçecek olan Usame bin Ladin’in de bulunduğunu Richard Clark “Against All Enemies – Bütün Düşmanlara Karşı” kitabında yazar. Sovyetler’e karşı savaşan Mücahitlerden Hikmetyar ABD, daha ılımlı sayılan Kuzey İttifakının başındaki Ahmed Şah Mesud ise İngiltere ile irtibatlıydı. (Hikmetyar, bir ABD sehayatinden dönüşteyken, 1985’te İstanbul’a da uğramıştı. O zaman Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın davetlisi olarak Necmettin Erbakan’ın izleyicilerine konuştu, zafer vaat etti. Erdoğan’ın Hikmetyar’la fotoğrafı o temastan kalmadır.)
İşin belki de en ilginç yanlarından birisi de Çin Komünist Partisinin CIA operasyonuna verdiği destekti. Çin iki koldan destek sağlıyordu. Hem Pakistan üzerinden Mücahitlere silah ve cephane sağlıyor hem de Pakistan, Hindistan ve diğer Güney Asya ülkelerindeki Maocu gerilla hareketlerinin Afganistan’a giderek Sovyetler Birliği Komünist Partisi yönetimindeki işgale karşı İslamcı gerillalarla omuz omuz savaşmasını sağlıyordu. Aslında Afganistan’daki olaylar zincirini başlatan 1978 darbesinin Moskova yanlısı olduğunu dünyaya duyuran da Pekin radyosu olmuştu.
Dünden bugüne Taliban
Kötülüğün doğuşunu sağlayan sadece ABD olmamıştı, o başlatmış, ama Suudi Arabistan’dan Pakistan’a, Çin’e dek suç ortakları bulmuştu. Bu ortakların (o sırada henüz NATO üyesi olmasına rağmen Türkiye’nin elinde dahi bulunmayan Stinger füzeleri dahil) silah, para ve eğitim verdiği Mücahit hareketi içinden sadece (1988’de) El Kaide çıkmadı, Molla Ömer Muhammed liderliğinde Taliban adı verilen radikal İslamcı medrese talebeleri hareketi de doğdu.
ABD ve ortaklarının gayretiyle Mücahitler Sovyet işgaline son verdi. 1989’da Sovyet orduları çekildi. Afganistan, Sovyetlerin Vietnam’ı oldu. Aynı yıl Sovyet Blokunun ve Soğuk Savaş’ın simgesi sayılan Berlin Duvarı yıkıldı. Bu kadar travma Sovyetlere fazla gelecek, Sovyetler 1991 sonunda dağılacak, cumhuriyetler ayrılacak, Rusya Federasyonu kurulacaktı.
Sovyetler dağılınca ABD Kongresi Afgan mücahitlerin eğitim ve silahlanmasına ayrılan bütçeyi kesti, Kasırga Harekâtı bitirildi. Para kesilince El Kaide’den Taliban’a Hizb-i İslamiye dek ABD ve ortakları tarafından üst düzey askeri eğitim verilip silahlandırılan mücahitler silahlarını ABD ve ortaklarına çevirdi.
Taliban, 1996’da, Hikmetyar’ın da içinde olduğu Burhaneddin Rabbani hükümetini devirerek Afganistan yönetimine geldi. El Kaide’nin 9 Eylül 2001’de Mesud’u öldürüp 11 Eylül’de ABD’ye yolcu uçaklarıyla saldırması ardından BM ve NATO kararlarıyla bu defa ABD önderliğinde NATO güçleri Afganistan’ı işgale başladı. Bu kanlı macera, Taliban’ın 15 Ağutsos 2021’de başkent Kabil’e girip ABD destekli Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin Tacikistan’a kaçmasıyla son buldu. Taliban yeniden yönetimdeydi. Bu arada Hikmetyar’ın 2015’te sırf Taliban onu devirdiği için Taliban’dan kaçıp IŞİD’e katılan mücahitlere tam destek ilan ettiğini de hatırlatalım.
Türkiye ne yapıyor, ne yapacak?
ABD, Vietnam ve Irak’tan sonra Afganistan’ın da geride bir harabe bırakarak terk ediyor. Üstelik bu defa tahribat kötülüğün bütün dünyaya yayılmasına neden olacak şekilde; evet Irak’tan da fazla.
Taliban yönetimine ilk olumlu mesajı veren ülkenin Çin olması şaşırtıcı değil. Çin Komünist Partisi diğer ülke yönetimlerinin ne olduğuyla filan ilgilenmiyor, bir tek hedefi var, o da ABD. Çin Afganistan’ın altından uranyuma değerli madenleri ve rakibi Hindistan’a coğrafi yakınlığıyla ilgileniyor.
Taliban daha ilk anda hem kurnazlığını hem gaddarlığını gösterdi. Kız öğrenciler, erkek öğretmenler ve öğrencilerle aynı okula gidemeyecek. Kadın ve çocukların hayatını daha da cehenneme çevirecek bir dönem başlıyor. Kötülüğün sınırlarını görmeye hazır olun. Ancak bunun karşılığında Taliban dış dünyaya “yatırımlara ve ticarete açığız” mesajı veriyor: gelin beraber yiyelim, ama benim içeride halkıma nasıl davrandığıma karışmayacaksınız. Kaybeden insan hakları olacak, özellikle de kadın ve çocukların; demokrasiden zaten söz eden yok.
Taliban ülkeyi beklenenden çabuk ele geçirmeseydi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Joe Biden’ın teklifiyle bu tabloyla karşı karşıya kalma ihtimali vardı. Şimdi sadece kaçan Afgan göçmenler sorunu var ki o da az bir şey değil.
Şimdi bu özet ışığında lütfen yukarıdaki fotoğrafa bir daha bakın. Kötülüğün kaynaklarını göreceksiniz.