Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 1 Eylül’de yeni Yargıtay binasının açılışında konuşurken 2022’nin ilk aylarında yeni bir Anayasayı “milletin takdirine” sunacaklarını söyledi. Bu, Cumhur İttifakı ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli’nin seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 7’ye indirilmesinde kendisiyle mutabık olduğunu söylemesinden birkaç saat önceydi. Erdoğan’a bakarsanız muhalefete sormaya pek gerek yok; Bahçeli’yle anlaşması yeterli. Ama acaba gerçekten öyle mi? Şimdi ona bakacağız.
Önce bir saptama: 2017’de artık mükemmele ulaşıldığı iddiasıyla halk onayına sunulan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Anayasasının miadı üzerinden beş sene geçmeden doldu. Anayasayı çıkaranlar dahi “yenisine bakalım” demeye başladı. Demek ki mükemmele ulaşıldığı varsayımı boş çıkmış.
Bir saptama daha: Bahçeli ve Erdoğan’ın bu sözleriyle 2021’in son aylarında yeni bir seçim yasası, 2022’nin ilk aylarında da yeni bir Anayasa taslağının Meclis’e sunulacağı anlaşılıyor.
Bazı yorumcular bunu şimdiden 2022’nin ilk yarısında halkın önüne seçime gitmeden oy sandığı konulacağı şeklinde yorumlamaya başladılar bile. Ancak o aşamaya varana dek alınacak epey yol bulunuyor.
Meclis aritmetiği ne gösteriyor?
Öncelikle AK Parti ile MHP’nin belli bir taslak üzerinde anlaştıkları yolunda bir beyan henüz yok. Bahçeli birkaç ay önce, mayıs başında, Erdoğan’ı biraz da ters köşede bırakacak şekilde MHP’nin taslağını kamuoyuyla paylaşmıştı. Bahçeli, mayın tarlasını andıran bu taslakta Cumhurbaşkanının iki yardımcısı olup seçimle işbaşına gelmelerinden tutun da Bakanların TBMM’de güvenoyuna tabi olmasına dek Erdoğan’ın yetkilerine sınır getiren önerilerde bulunuyordu. Erdoğan ise AK Parti taslağını yakında Bahçeli’ye ileteceklerini söyledi.
İçinde neler olabileceğine birazdan geleceğiz.
Ancak iş AK Parti ve MHP ortak taslakta uzlaşmasıyla bitmiyor. Meclis aritmetiği gibi önemli bir engel var.
Yeni bir Anayasa, ya da Anayasa’da değişikliklerin Meclis oylamasıyla kabulü için 400 oy, halk oylamasına, referanduma sunulabilmesi için se en az 360 oy gerekiyor.
Oysa (bugün itibarıyla) AK Parti’nin 288, MHP’nin 48 olmak üzere Cumhur İttifakının 336 sandalyesi bulunuyor. Yani hak oylamasına gitmek için dahi 24 sandalye açık var. Meclis’te birer ikişer vekili bulunan bütün sağ partilerin bir şekilde Cumhur İttifakına oy kullanması halinde dahi mevcut halde bu açık kapatılamıyor.
Özetle Meclis aritmetiği, Erdoğan gerçekten Anayasa’da değişiklik istiyorsa bunu muhalefete gitmeden, başvurmadan yapmasına imkân vermiyor.
Muhalefete nasıl gidecek, kime ne diyecek?
O aşamada Erdoğan’ın önüne iki temel sorun gelecek.
Birincisi muhalefete ne diyecek? Hangi partiyi memnun eden ne diyecek, Anayasa’ya onları memnun edecek hangi maddeleri koyacak ve onları da son anda Genel Kurul oylaması sırasında değiştirmeme garantisini nasıl verecek?
İkincisi, muhalefete vereceği bu sözleri MHP’ye nasıl kabul ettirecek?
Örnek verelim… Diyelim ki İYİ Parti lideri Meral Akşener, Başbakan ve güçlendirilmiş Meclis içeren bir yapıyı Anayasa şartı olarak öne sürdü. Buna Erdoğan ikna olsa bile Bahçeli ikna olacak mı?
Ya da AK Parti’nin Meclis’te üçüncü büyük siyasi grup olan HDP ile uzlaşma girişimleri söz konusu olursa, Bahçeli bunu sineye çekecek mi? Çekerse ne karşılığında çeker?
Erdoğan bunu aşmak için bakan, yüksek yargı yöneticileri, vali ve büyükelçilerin Meclis soruşturma ve onayına tabi olması tavizi verir mi örneğin. Ya da TRT’nin, üniversitelerin özerkliğini geri getirir mi? Bu olsa bile muhalefet bloku böyle bir taktiği yutar mı? Zor görünüyor.
Kılıçdaroğlu’yla konuşması bu kadar mı zor?
Mevcut Anayasa ile Türkiye’nin daha uzun süre yol alması daha da zor görünüyor.
Türk siyaseti bütün yetkilerin bir kişinin elinde toplanmasını kaldırmıyor. Yeni bir Anayasa, ancak kuvvetler ayrılığını, yargı ve Meclis’i güçlendirdiği ölçüde çoğulcu demokrasi ve hukuk devleti yönünde gerçek anlamıyla yeni bir Anayasa sayılabilir.
Aslında uzun yıllardır yapılması gereken belli. Eğer “her şeyi ben yöneteyim” anlayışını bir yana bıraksa, Erdoğan’ın yapması gereken öncelikle ana muhalefete, CHP lideri Kemal Kılıçdaoğlu ile konuşmaktır.
Örnek verelim, PKK ile MİT ve HDP üzerinden diyalog sürecinde konu Meclis’e getirilmiş ve muhalefetin kapısı çalınmış olsa, Suriye meselesi dahil tarih başka türlü akmış olabilirdi. Anayasa konusunda muhalefete baş vurmadan, muhalefeti dışlayarak atılan adımların, beş yıl sonra nasıl boşa çıktığını görüyoruz.
Türkiye beş yılda bir baştakilerin o anda nasıl işine geldiğine bağlı olarak yeni bir Anayasa mı hazırlayacak?
Herkesle konuşmakla övünen Erdoğan için -eğer gerçekten Anayasanın değişmesini istiyorsa- Kılıçdaroğlu ile konuşmak bu kadar mı zor?
Anlaşamazlarsa hiç değilse “denedik, olmadı” diyebilirler tarih karşısında.