Zam yağmuru sonunda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hükümetinin ekonomi dünyasındaki en büyük destekçisi sayılan TOBB başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nu bile isyan ettirdi. Sanayide kullanılan doğalgaza 1 kasımda %48,8 zam yapılmasının “üretim maliyetlerini ve enflasyonu artıracağını” söyledi. Bu kadarını söylemesi dahi zor olmuştur ve muhtemelen Erdoğan’ı kızdırmıştır ama Odalar Birliği tabanında yükselen basıncı gösteriyor. Nitekim bu konularda daha açık sözlü olan Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, doğalgaza bağlı elektrik üretimine de zam gelmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledi ve en çok etkilenecek sektörleri şöyle sıraladı: demir-çelik, tekstil, konfeksiyon, un ve makarna üretimi. Bu da zaten artan un fiyatları yüzünden fırıncıların zam istediği ekmek fiyatlarının daha da artması demek.
Yani hükümet zaten görünür hale gelen oy kaybını artırmamak için konutlarda kullanılan doğal gaza zam yapmadı ama elektrikten ekmeğe halkın hayatını doğrudan etkileyecek şekilde sanayi doğal gazı fiyatını görülmemiş ölçüde artırdı. Sanayi doğalgazı 2021 başından bu yana %150 artmış oldu. Şeker üreticileri %50 zam talep ediyor. Akaryakıta gelen zamlar ise halkın cebine -daha çok- şehir içi ulaşıma harcanan para olarak yansıyor.
Bir yanda zam yağmuru, bir yanda Suriye
Hükümet ise Suriye’de yani bir askeri harekata hazırlanıyor. Son tezkere boşuna çıkmadı. Rusya’nın Sputnik haber kanalı, Türkiye’nin yeni Suriye operasyonunun her an başlayacağını yazdı. Ama zaten Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Erdoğan’ın “Bir gece ansızın gelebiliriz” demesini hatırlatıyordu. Konu 31 Ekim’de Erdoğan-Biden görüşmesinin de gündemindeydi.
Hatta siyaset kulisinde konuşulana göre Erdoğan, Glasgow’daki İklim Zirvesine (COP26) katılmama kararını protokol sorununa bağlamıştı ama asıl neden Suriye harekâtı hazırlığının başına bulunmaktı. Nasıl olsa birkaç gün önce Türkiye’nin fondan yararlanmak uğruna kendisini Paris İklim Sözleşmesindeki fakir ülkeler sınıfında gösterme girişimini geri çekmişti. İçeriye yoğunlaşma zamanıydı.
İçeride sorun ekonomi. Metropoll’un son anketine göre toplumun yüzde 81’i, neredeyse her beş kişiden dördü ekonominin kötü yönetildiği görüşünde. AK Parti seçmeninin yüzde 60’ı da böyle düşünüyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun hükümete “Karakış Fonu” kurma çağrısına hükümetin cevabı daha fazla para bastırıp, asgari ücreti yükseltmek olacak gibi. Merkez Bankası ise enflasyon ipinin ucunu tamamen bırakmış görünüyor. Hisarcıklıoğlu’nun “üretim düşer, enflasyon artar” demesi boşuna değil.
Ama önümüzdeki günlerde manşetlerde daha çok Suriye olacak gibi görünüyor, en azından o arzu edilebilir hükümet tarafından.
PKK’lı Duran Kalkan’dan ilginç itiraf
Buradan Suriye’deki rahatsızlığın gerçek olmadığı, dikkatleri ekonomiden çekmek için uydurulduğu gibi bir sonuç çıkarılmamalı. Suriye’deki rahatsızlık gerçek. Her gün şehit haberleri geliyor. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ne ABD ve ne Rusya’nın Türkiye’yle vardığı anlaşmalara uyduğunu söylüyor. ABD’nin Münbiç’ten çekilmesi ardından Rusya ve Suriye rejim güçlerine bıraktığı topraklardan, Suriye topraklarındaki Türk birliklerine saldırılar artıyor. Bu çerçevede PKK/YPG’nin özellikle Tel Rifat bölgesindeki varlığı Ankara’yı rahatsız ediyor.
Biden görüşmesinden hemen sonra ABD Savunma Bakanlığının YPG ile “IŞİD’e karşı” iş birliğinin devam edeceğini ilan etmesi dikkat çekici. Almanya’da PKK çizgisinde yayın yapan Özgür Politika gazetesinin 2 Kasım manşeti, 2012’den bu yana (Rojava söcüğünü kullanmadan) “Kuzey Doğu Suriye’deki kayıplarını “13 bin şehit, 28 bin yaralı, 5 bin gazi” olarak duyurdu ve Suriye rejimiyle diyaloga” hazır olduklarını söyledi. Bu aslında PKK’nın ABD’ye onlar adına ne kadar ağır kayıp verdiklerini hatırlatma ve aynı zamanda “Bizi bırakırsanız Şam’a döneriz” uyarısıydı; bu da aslında Moskova demekti. Dikkat çekici bir başka gelişme, bundan bir gün önce PKK’nın kurucu Merkez Komite üyelerinden, ABD’nin başına 3 milyon dolar ödül koyduğu Duran Kalkan’ın Hollanda merkezli Fırat Haber Ajansı ANF’ye söyledikleriydi. Kalkan, ABD ve Batı Avrupa’nın kendilerini sürekli olarak Türkiye’yle uzlaşmaya değil çatışmaya teşvik ettiğini, örtülü bir pişmanlık ve sitemle ifade ediyordu.
PKK’nın askeri planda aldığı ağır hasarı açıkça söyler ve bundan da Batıyı suçlar hale geldiği sırada Türkiye’nin yeni bir operasyona hazırlanması ve Rusya’nın da bunu dikkatle ve yakından izlemesi söz konusu.
Suriye ve Irak harekâtı zamları unutturur mu?
Zamanlama açısından bir hafifletici etki beklenebilir, ama bu kalıcı olmaz. Kalıcı olan halkın alım gücünün hayat pahalılığı karşısında erimesidir. Hükümetin bunu para basıp ücretleri artırmak suretiyle gidermeye çalışması, uzun vadedeki olumsuz etkileri hesap edildiğinde normal koşullarda seçim ekonomisine işaret eder.
Burada kritik olan AK Parti ve MHP’nin yeni seçim yasası üzerinde anlaşması ve TBMM’ye getirmesi olabilir. Bu durumda Anayasaya göre bir yıl seçim yapılamayacağına göre, 2022 sonuna dek erken seçim yapılmayacak anlamına gelir, bu da bizi zaten 2023 yılına getirir. Öte yandan 2022 ve 2023’teki büyüme rakamları şimdiden 2021’in altında tahmin edildiğine göre, Erdoğan ve Bahçeli’nin yeni seçim yasasını erteleyip “zararın neresinden dönülürse kardır” mantığıyla seçime gidebilecekleri ihtimali ortaya çıkar. Ama bu zam yağmuru para basıp asgari ücreti suni olarak yükseltmekle ve Suriye ve Irak’ta PKK’ya karşı operasyonları artırmakla giderilebilir mi?
Riskli bir oyun, ama Erdoğan’ın riskleri sevdiğini de biliyoruz.