Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 28 Kasım’da Türkmenistan’ın Başkenti Aşkabat’ta yapılan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı toplantısından dönüşte yanında götürdüğü gazetecilerle soru-cevap seansı bugünkü Türkiye’nin içler acısı bir kesitini daha sunuyor. Sadece artık Erdoğan’ın -basın toplantısı demeye dilimin varmadığı- basınla buluşmalarında kural haline gelen cevaplara göre sorular uygulaması nedeniyle değil. Ama cevaplara göre soruların giderek ülkenin ve halkın gündeminden kopması, daha acemi, daha sığ, daha yaranmaya çalışan bir hal alması nedeniyle de.
AK Parti’nin 19’uncu iktidar yılında, iktidar kontrolündeki medyadan gazeteci manzaralarını paylaşmak aslında nereye doğru yol aldığımızı da gösteriyor.
Cevaplara göre sorular, güç sahibi makama, ister Cumhurbaşkanı, isterse bir futbol kulübü başkanı olsun, zaten belli bir sözü söylemesi için sorulmuş düzmece soruları yöneltmek demek. Sorulması gereken soru veya konuların güç sahibinin basın danışmanları tarafından doğrudan gazetecilere verilmesi yoluyla da olabilir. Küçük hesaplar, örneğin o güç sahibinin bir seyahatine ya da yemeğine ya da bir etkinliğine daha davet edilebilmek için göze girme niyeti taşıyan gazetecinin kişiliksizliğinden de kaynaklanıyor olabilir.
Cevaplara göre sorular ve soranlar
Cevaplara göre sorular seansına, Betül Bozdoğan Soysal ile başlayalım. TRT’de program sunucusu. Daha önce Cumhurbaşkanının TRT’de “cevaplara sorular” programını da sundu. Sorusu şöyle olmuş:
• “Cumhuriyet tarihinde ezber bozan bir söylem ortaya koyuyorsunuz. Bu noktada bir gazeteci olarak arz etmek isterim, halkta güven noktasında bir sorun yok fakat daha fazla bilgi ihtiyacı olduğunu söylüyorlar, anlamaya çalıştıklarını söylüyorlar. Bu noktada bu ekonomik argümanı bir model şeklinde aktaracak mısınız halka, yoksa eylem düzeyinde mi kalacak?“
Cumhurbaşkanının cevabı:
• “Elbette aktaracağım. İnşallah, 15’er gün arayla bazı televizyon gruplarında ortak yayınlara bizzat çıkacağım. Bazı arkadaşlarımı ayrıca çıkaracağım. Onlar da bazı açıklamalar yapacaklar.”
Anlamı şu: Her konuşmasını kontrolü altındaki bütün kanalların canlı yayınlaması yetmiyor. Belli bir kanala çıkınca rating raporlarında pembe dizilerin altında görünmesini istemiyor. Ya da mesela o konuşurken bir muhalefet liderinin de başka bir kanal, ya da internet yayınında görünmesine tahammülü yok.
Artık hepsi basketbol oyuncusu kesildi ya, tam saha baskı taktiği güden bir iletişim stratejisi olsa gerek. Tabii izleyicilerin o sırada zaman kendisini yayınlama cüreti göstermeyen kanallara, internet sitelerine atlayacağını, ya da mesela bir macera filmi izleyeceğini hesaba katmıyor.
Yine de Betül Bozdoğan Soysal ‘ın sorusu kırk dereden su getirse de halkın ekonomik durumuna dair verilen sözlerin lafta mı kalacağı anlamına geliyor ki, bu meslektaşımızın iletişim siciline işlemiştir bile.
Soru iyi de arada Rusya olmasa…
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını CHP’li Ekrem İmamoğlu’nun alması ardından fonlar kesilince kağıttan çıkan Star gazetesinin Azeri yazarı Sevil Nuriyeva’nın sorusu da şu anda ekmek kuyruklarında, emekli maaşı hesabındaki halkın tartıştığı bir konuda olmuş:
• “Türk dünyasının birliği fikri daha önce de vardı ama sizinle birlikte fiili olarak elle tutulur, gözle görülür bir şekilde harekete geçti. Dolayısıyla bugüne kadar Türk birliği ile ilgili söylenen sözler, atılan adımlar kimseyi tedirgin etmemişti ama şimdi siz el atınca coğrafyadaki birtakım ülkeler bunu gündem ettiler. Özellikle Rusya’dan bunu tehdit olarak algılayanlar oldu. Türkiye açısından Türk birliğinin, Türk Devletleri Teşkilatının nihai hedefi ve muradı nedir ve bunu tehdit olarak görenlere mesajınız nedir?”
Erdoğan konunun açılmasından memnun ama bir nokta dışında:
•“Dışarıda bundan rahatsız olanlar olmadı değil, olmuştur da hatta. Bu konuda Rusya rahatsız oldu diyemem.”
Şimdi Rusya’yla başımı belaya sokmanın sırası mı demiş oluyor. Böyle kaş yapayım derken göz çıkarma örneklerine sınır tanımayan yaranma çabası vakalarında rastlanıyor.
Turnayı gözünden vuranlar da var
Ama cevaplara göre sorular seansında turnayı tam gözünden vuranlar da olmuş. Örneğin Kanal 24’ten Ömer Özkök. İşte sorusu:
• Kemal Kılıçdaroğlu, söz konusu ziyarete [BAE Veliaht Prensi] ilişkin sosyal medya paylaşımında “hakiki Müslümanların sarayın yanında yeri yoktur” ifadelerini kullandı. Bu paylaşımından bir gün önce de zatıalinizin gayri milli olduğunu ve sizi destekleyenlerin de gayri milli olduğu yönünde bir açıklama yaptı. Bu sizi hedef almanın ötesinde sizin seçmeninizi, sizi destekleyenleri hedef alma şeklinde yorumlandı. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?”
Erdoğan sorudan tam anlamıyla memnun kalmış:
• “Helal ve haramı öğrenmesi lazım. Şu anda parti kuran eski arkadaşları bile Bay Kemal’e hakkımı helal etmeyeceğim diyorlar. Yani Tayyip Erdoğan’a kalkıp bunu söyleyen adam, sen kiminle helalleşeceksin?”
Ömer Özkök rahat uyuyabilir, şimdilik önü açık.
Ama birincilik başkasına gidiyor
Ama Erdoğan’ın uçağındaki cevaplara sorular seansında birincilik bana kalırsa Özkök’ün değil. Akşam yazarı Taceddin Kutay, tarihi, felsefi ve sosyolojik derinlikler taşıyan şu sorusuyla birinciliği hak ediyor:
• “İyi Parti kurulduğu günden beri agresif diliyle dikkati çekiyor. Suriyelilere karşı bir pozisyonları var. Hatta Bayırbucak Türkmenleri, Irak’lı Türkmenler ya da Afganistan’dan gelen soydaşlarımız bundan masun kalmadı. Demek ki kan bağı yabancı karşıtlığına mâni değilmiş. Sayın Akşener son olarak Sağlık Bakanımızın Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye’deki tedavilerine yönelik çalışmalarına da karşı çıktı. İlk defa olarak vatandaşlarımız yabancı gibi hedef alındı. Yani vatandaşlarımıza yönelik yerli karşıtlığını da sahneye koydu. Bu siyasal kültürümüzde olmayan bir şey. Siyasal kültürümüz mü dönüşüyor? Bu iş nereye varacak?”
Erdoğan “bana işte böyle sorularla gelin” memnuniyeti içinde cevaplamış:
• “Bizim böyle bir derdimiz yok. Olsa olsa Millet İttifakı’nın böyle bir yaklaşımı olabilir. Bunlar da kimdir Bay Kemaldir, Bayan Meral’dir, HDP’dir. Bunlarda nedense mültecilere karşı, ülkemize gelen göçmenlere karşı böyle bir düşmanlık var. Biz ise böyle bir düşmanlığı yapamayız.”
Sonra Suriyeli kardeşlerimize yapılan briket evlerin nasıl başka ülkelerde uyandırdığı hayranlık konusuna girmiş. Hem bütün muhalefete bir anda çakıyor hem Suriye politikasının doğruluğunu savunuyor hem de başkalarının bizi kıskandığına gönderme yapıyor. Tam isabet yani.
Şimdi tutup “Ne bekliyorsun ki?” diye soranlarınız çıkabilir; “Böyle yönetime böyle gazeteci”. Siz de haklısınız. Bugünkü Türkiye’den gazeteci manzaraları işte böyle.