Altı muhalefet partisi, CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi, Ekim ayından beri Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem çalışması yürütüyorlar. 14 Aralık tarihli toplantılarının ardından Yüksek Öğretim Kurulu’nun (YÖK) kaldırılması konusunda uzlaştıklarını açıklamışlar. Yapılan açıklamada, rektörlerin üniversitelerin akademisyenleri tarafından seçileceğini ve YÖK yerine idari, mali ve akademik özerkliğe kavuşturulan üniversiteler arasında koordinasyonu sağlamak üzere yeni bir kurulun kurulacağını söylemişler.
Bu haberi büyük bir sevinçle karşıladım. Üniversitelerimizin standartlarının yükseltilmesi gerekçesiyle kurulmuş olan YÖK; kalite aşınmasının, yozlaşmanın başlıca sebeplerinden birisi haline gelmiş durumda. Üniversite sayısının kontrolsüzce artması, hiç bir planlama yapmadan ve tarafların görüşü alınmadan bölümler ve fakülteler açılması, istihdama ilişkin planlama olmadan öğrenci kontenjanları belirlenmesi, liyakatsiz öğretim üyesi istihdamı, ayyuka çıkan akademik sahtecilikler. Bir kısmının doğrudan müsebbibi; diğerlerinde ise hiç bir müdahalede bulunmadığı için sorumlu. Her halükarda, varlığı, sorunların çözülememesine yol açıyor.
Ankara’da tek bir üniversite
Rektör yardımcılığı yaptığım dönemde, basılı 2547 sayılı kanun masamın üzerinde kalın bir kitap olarak dururdu. Üniversitelerin başlıca mevzuatı olan 2547, aslında üniversitelere dair çok az şey söylüyor. Üniversitenin organları, Senato, Üniversite Yönetim Kurulu tanımlanmış, ancak görevlerine dair çok az şey söylenmiş. Senato akademik işleri yapar; rektörün gerekli gördüğü işleri yapar gibi genel ifadeler. Üniversiteye dair her şey, 7-8 sayfada. Geriye kalan sayfaların hepsi, Yükseköğretim Kurulu ve Üniversitelerarası kurula ait. Her şey ayrıntısıyla anlatılmış. Bu kanunu yazanlar, Türkiye’de tek bir üniversite olmasını öngörmüşler. Ankara’da yükseköğretim üniversitesi, hatta genel müdürlüğü, her ilde de taşra teşkilatları. YÖK de kendini öyle görüyor; planlamayı yapıyor; talimatları veriyor; yerine getirilmesini bekliyor.
Araştırma Üniversitelerinin hepsi YÖK’ten eski
Altı muhalefet partisini YÖK’ün kaldırılmasına dair uzlaşmaya varmasından bir gün önce, YÖK başkanı Araştırma Üniversitelerine dair bir açıklama yapmıştı. YÖK 20 kamu üniversitesini araştırma üniversitesi kabul edip, performanslarına göre üç kategoriye ayırmıştı.
A1 kategorisinde üç üniversite var: ODTÜ, İTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi. 20 üniversitenin tümünün YÖK’ten önce kurulmuş üniversiteler olması kimseyi şaşırtmamıştır. Demek ki 2547’de yer alan onca sayfa boşa gitmiş; bütün o bürokrasi, 1980 öncesi kurulan, kendi geleneklerini oluşturan, az çok özerkliğini koruyabilen 20 üniversiteye bir tane daha katamamış.
Beklersiniz ki bu sıralamadan sonra YÖK, en iyi üniversitelere dönüp, “Sizler ülkemizin en iyi üniversitelerisiniz; daha iyiye gitmek için neler yapılmalı; bu konuda bir rapor hazırlar mısınız” desin. Olur mu öyle şey! Araştırma üniversiteleri yetkinliklerine göre YÖK tarafından 11. Kalkınma planında yer alan öncelikli sektörlerle eşleştirilmiş, hedeflerimiz belirlenmiş. Sanayi Bakanlığı, Tübitak, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, diğer kamu kurumları; hepsinin görüşleri ile. Akademik özerklik bu mu oluyordu?
YÖK Boğaziçi Üniversitesini imha ediyor
Son bir sene içinde YÖK, hala en iyi üç kamu üniversitesi içinde olması hayret uyandıran Boğaziçi Üniversitesi’ni yıkmak için elinden geleni yaptı. Üniversitenin haberi bile olmadan üniversiteye yama şeklinde iki yeni fakülte kurdu. Bunlara başka üniversitelerden görevlendirerek üniversitenin öğretim üyesi alım kriterlerini sağlamayan, İngilizce koşullarını sağlamayan, endekslere giren uluslararası yayın kriterlerini sağlamayan kişiler görevlendirdi; o kişiler usulsüz bir şekilde idari görevlere atandılar. Senatonun koyduğu öğretim üyesi alım kriterlerine aykırı şekilde adrese teslim ilanlarla, gizlice öğretim üyeleri alındı. Diğer yandan, üniversitenin hocaları dönem ortasında, derslerin ortada kalacak olmasına aldırmadan işlerinden çıkarıldı. Gözbebeği öğrencileri rektör tarafından yersiz suçlamalarla savcılığa verildi; tutuklu yargılanıyor. Yüzlercesi disiplin soruşturmaları ile okuldan uzaklaştırılmaya çalışılıyor. Dolayısıyla, en iyi üç üniversitemizden birisini korumak için de, diğerlerini daha iyiye götürmek için de, YÖK’ün kaldırılması şart.
YÖK’ten sonra
Yerine ne gelmeli? Öğrenci yerleştirmelerinin merkezi yapılmasına devam edilmeli. Öte yandan, yükseköğretim planlaması için bir yapı olması lazım. Türkiye’de hangi alanda, ne gibi mesleklere gerek var? “Ara eleman” laflarını bir kenara bırakırsak, uygulamalı yeni meslekler nelerdir? Bu mesleklere hazırlık olarak sanayi ile nasıl işbirliği yapılabilir? Hangi fakülteler bunlara dönüştürülebilir? Hangi mesleklere önümüzdeki yıllarda talep azalacak, hangilerine artacak? Müfredat güncellemesi nasıl yapılmalı? Akreditasyon nasıl yapılmalı?
Geçenlerde üniversite diploması bile olmayan bir kişinin doçent olarak Aksaray Üniversitesine girmesi herkesi hayretlere düşürdü.
Doçentlik belgesi sahte; yayınlar başkasının, doktora diploması sahte, yüksek lisans sahte; lisans diploması bile sahte. Bunun münferit bir olay olmadığı ortada; akademik sahtecilikler ayyuka çıktı. Buna dair yasal düzenlemeler ve yaptırımlar ne olacak, nasıl düzenlenecek? Bu da merkezi bir yapı gerektiriyor.
1981’de kurulan YÖK, geçen 40 senede ömrünü çoktan tamamladı. Kaldırılması çok olumlu olacaktır. Yerine neler geleceğini, üniversitelerimizin tartışmaya başlaması ve bu görüşlerin kamuoyu ile paylaşılması çok faydalı olur.