Rusya, Ukrayna’ya resmen girdi. Çatışmalar başladı. Ukrayna Başkenti Kiev ve önemli şehri Harkiv’in havaalanları fiilen işlemez hale getirildi. Rus Spetsnaz birliklerinin paraşütle Harkiv’e indirilmesinden, Rus tanklarının Karadeniz’deki Odessa limanına çıkartma yapmasına, Ukrayna’nın Luhansk bölgesinde 5 Rus savaş uçağı ve bir helikopteri düşürmasine dek bir kısmı yalanlanan haberler ortalığı sardı. Ardından Ukrayna hava kuvvetlerinin tamamen etkisiz hale getirildiği yolunda Rus açıklaması geldi. Şimdi soru, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin NATO’nun askeri müdahalesiyle -bizim açımızdan Türkiye’yi de içine çekecek- topyekûn bir savaşa dönüşüp dönüşmeyeceği. Erdoğan güvenlik ve diplomasi yetkilileriyle toplantı üstüne toplantı yapıyor.
Rusya Ukrayna’yı yutuyor ve dünya sert kınamalar ve anlamsız yaptırımlarla uluslararası kurumlar ve kurallar düzeninin yıkılışını izliyor.
İkinci Dünya Savaşı ardından kurulan Birleşmiş Milletler düzeninin adeta lime lime dökülüşüne sabah saatlerinde canlı olarak izlediğim Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısıyla tanık oldum. Güvenlik Konseyi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Rus birliklerine “ateşkes denetimi” adı altında iki gün önce bağımsız devlet olarak tanıdığı Ukrayna’nın Donetsk ve Luhansk vilayetlerine girme emri vermesi nedeniyle toplanmıştı. İlk tur konuşmalar biterken Putin bunun “işgal” değil Özel Kuvvetler Harekâtı olduğunu söyledi. Amaç açıktı: Ukrayna birliklerini bu bölgelerden silah zoruyla çıkarmak.
BM’nin dakika dakika çöküşü
Bunun üzerine Ukrayna Temsilcisi Sergiy Kyslytsya ile, tesadüfe bakın ki aynı zamanda Güvenlik Konseyi’nin dönem başkanlığını yürüten Rusya Temsilcisi Vasily Nebezya arasında hararetli bir tartışma yaşandı. Ukrayna temsilcisi diğerlerine dönerek “Daha ne bekliyorsunuz, harekete geçin” diye sesleniyordu. O sırada Kiev havaalanının bombalandığı ve şehirden patlamalar geldiği haberleri gelmeye başladı, tartışmalar alevlendi. Nebezya, gelen bütün taleplere rağmen kınama oylaması başlatmadı, zaten başlatsa da kendisi veto edecekti. Oturum Kyslytya’nın “Cehennemliksiniz” çıkışıyla kapandı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Dünya Beşten Büyüktür” ifadesini hatırlatan bir andı.
Asıl çöküş toplantı ardından BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in basın toplantısında yaşandı. Guterres, ağlamaklı ve samimi bir üzüntüyle kameralara dönerek Putin’e “İnsaniyet namına çağrıda bulunuyorum, lütfen birliklerinizi geri çekin” dedi. Amerikan CBS televizyonu muhabiri “BM’nin Rusya’yı durdurmasının bir yolu var mı?” diye sordu. Guterres durakladı “Ne yapabiliriz? Kınıyorum. Çağrıda bulunuyorum” gibi bir şeyler geveledi ve gitti.
Gerçekten sistem kendini kilitlemişti, kınama ve çağrıysa işgali durdurmuyordu.
BM aciz, AB çaresiz, NATO kararsız
ABD Başkanı Joe Biden’ın bütün dünyayı Ukrayna halkı için duaya çağırmasıysa Guterres’in BM aczini itirafından daha acıklıydı.
ABD, Ukrayna için savaşmayacağını, hiçbir anlamı kalmayan yaptırım siyasetiyle 2014’te Kırım’ın Rusya tarafından ilhakında göstermişti zaten. Rusya’nın daha o tarihte Donetsk ve Luhansk’a asker yerleştirdiği biliniyordu. Öte yandan Ukrayna’yı NATO’ya alma girişimlerinin Rusya’nın kırmızı çizgisi olduğu aşikârdı. Rusya, Sovyetler dağıldığı zaman kendisine verilen NATO’nun daha doğruya genişlemeyeceği sözlerinin kayda alınmamasına kızgındı.
Bütün bunlar Rusya’nın bağımsız bir devlet olan Ukrayna’yı işgalini haklı çıkarmaz. Ama Putin belli ki Rus Çarlarının izinden gidiyor, güç politikası uyguluyor.
Erdoğan’ın da katılacağı NATO zirvesinde Rusya’ya karşı askeri harekât kararı çıkar mı? Kolay görünmüyor. Çünkü ABD’nin dahi hevesli olmadığı böyle bir seçeneğe, Türkiye ve çoğu Avrupa ülkesi yanaşmayacak gibi görünüyor. Zaten aynı zamanda Avrupa Birliği üyesi de olan çoğu NATO üyesinin Rusya ile savaşmaya hiç de niyeti olmadığı açık; başta AB’nin lokomotif güçlerinden Almanya ve Fransa olmak üzere. Fransa olmasa da çoğu AB ülkesinin Rusya’ya enerji bağımşlışlığı da ortada.
Putin: Erdoğan yeni bir şey söylemedi
Putin, Ukrayna’ya askerî harekâtı başlatmadan birkaç saat önce Erdoğan’la telefonda görüştü. Erdoğan öteden beri Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelensky ile Putin’i bir araya getirip çatışmayı önleyeceğine samimiyetle inanıyordu. Bu samimiyet de biraz fazlaydı. Çünkü Türkiye’nin her iki ülkeyle de arayı iyi tutmaya çalışması gerekiyordu ama Rusya Türkiye’yi Ukrayna’ya etkili bir silah sistemi, Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar tarafından üretilen TB-2 SİHA’larını satan bir NATO üyesi olarak görüyordu. Yine de Erdoğan Zelensky ile görüşmesi ardından ve NATO zirvesi öncesinde görüşmek istemişti; diplomasinin gereği buydu.
Görüşme hakkında Beştepe’nin açıklaması 23 Şubat öğleden sonra 17.01’de Twitter’dan yayınlandı. Erdoğan savaşı önlemek için Türkiye’nin elinden geleni yapmaya hazır olduğunu söylüyor, “NATO içinde yapıcı tutumu sürdürdüğünü” ekliyordu. Bunun anlamı, NATO’nun Rusya ile askeri çatışmaya girmemesi için çaba harcıyorum demekti.
Ama Putin bundan etkilenmiş görünmüyordu. Kremlin’den 17.41’de gelen açıklamada “Erdoğan konu üzerine iyi bilinen görüşlerini aktardı” deniyordu. Putin, “Erdoğan yeni bir şey söylemedi” demek istiyordu.
Türkiye Boğazları kapatabilir mi?
Kremlin açıklamasında asıl önemli kısım, görüşmede “Rusya Federasyonuna hukuki bağlayıcılığı olan uzun dönemli güvenlik garantilerinin verilmesi gereğinin” de görüşüldüğünü de söylemesiydi. Bu kısım Beştepe açıklamasında yoktu. Putin, ABD ve NATO’nun “Rusya’nın meşru endişe ve taleplerini görmezden gelmesinden” duyduğu hayal kırıklığını da Erdoğan’a iletmişti.
Putin, NATO’dan Ukrayna’yı (ve o çerçevede Gürcistan’ı da) üye kabul etmeyeceğine dair bir belge istiyor adeta.
NATO bunu verebilir mi? Göreceğiz.
Ancak o arada Ukrayna, Ankara Büyükelçisi Vasyl Bodnar aracılığıyla, 23 Şubat’ta yaptığı Türkiye’nin Boğazları savaş gemilerinin geçişine kapatma çağrısını işgalin resmen başladığı 24 Şubat’ta tekrarladı.
Bunun Ukrayna’yı içinde bulunduğu zorluktan kurtarması hayli kuşkulu. Ama belli ki Zelensky, Erdoğan’ı Rusya’ya karşı daha sert tutuma zorlamak istiyor.
Bu krizde Türkiye’nin elindeki en önemli siyasi silah olan 1936 Montreux (Montrö) Sözleşmesinin 21’inci Maddesi, Türkiye kendisi girmese dahi “kendisini yakın bir harp tehlikesi tehdidie maruz telakki ettiği takdirde” savaş gemilerinin Çanakkale ve İstanbul boğazlarından geçişini durdurmasına izin veriyor. Hukuki olarak yanıt “Evet, kapatabilir” ama siyaseten tartışmaya açık.
Tabii Montrö imzalandığında ne İkinci Dünya Savaşı çıkmıştı ne NATO kurulmuş ne de Türkiye (1952’de) NATO üyesi olmuştu. Savaş gemilerinin geçişinin durdurulması Karadeniz’e sahili olan Türkiye, Romanya, Bulgaristan dışında NATO ülkesi gemilerinin geçişini de durduracak mı? Siyaseten bakıldığında Erdoğan’ın “Ne Ukrayna’yı ne Rusya’yı kaybetmek isteriz” siyasetiyle çelişecek mi? Bunlar Erdoğan’ın muhtemelen NATO zirvesi ardından alacağı zor kararlar. Bu konuda muhalefetin desteğini de alması faydalı olacaktır.
Putin’in niyeti açık
Putin NATO’yu Rusya’nın burnunun dibine getiren lider olarak anılmak istemiyor. Harekâtı muhtemelen Zelensky hükümeti düşüp yerine Rusya ile askeri ve ekonomik işbirliği anlaşması imzalayacak Moskova yanlısı bir isim geçene dek sürdürmek isteyecektir. Bu gerçekleşirse Ukrayna’yı Moskova’nın etki alanında yeniden şekillendirmek isteyecektir.
Başarabilecek mi? Şu ana kadar uluslararası kurum ve kurallar sistemini de yerle bir ederek amaçları doğrultusunda ilerliyor.
Kriz vesilesiyle yeniden dolaşıma sürülen 2016 tarihli bir video, aslında Putin’in bilinçaltını ele veriyor çoğu yorumcuya göre. Putin bir çocuğa Rusya’nın sınırlarını soruyor, yanıtı düzeltiyor: Rusya’nın sınırı hiç bir yerde bitmez şeklinde. Videoyu da şu bağlantıya bırakıyorum.