Ukrayna krizi giderek endişe verici bir hal aldı. Rus birliklerinin Avrupa’nın en büyüğü olan Zaporizhzhia (Zaparijya) nükleer santraline saldırması Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) dahil herkesi alarma geçirdi. Şu anda radyoaktif sızıntı tehlikesi yok ama olursa Türkiye de serpintiye maruz kalabilir; Çernobil faciasını hatırlatıyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile 90 dakika süren uzun görüşmesi ardından “Daha kötüsü yolda” diye bir beyanda bulundu. Türkiye’de Ukrayna krizi sadece siyasi değil ekonomik sonuçlarıyla hem iktidar hem muhalefetin gündeminde.
Hem iktidar hem muhalefetin endişesi aslında aynı. Ülkeye getireceği güvenlik tehdidini bir yana bırakıyorum. Bu krizde o bakımdan muhalefetin de iktidarın da ortak paydada birleştiği görülüyor: Montrö zemini bunu sağladı. Ayrıca büyük resimde kavga AB destekli ABD/NATO ve Çin destekli Rusya boyutunda devam ediyor. O nedenle iktidarın da muhalefetin de dikkatleri daha çok ekonomik ve siyasi boyuta odaklandı.
Rusya’dan kaçan para nereye gider?
Ukrayna krizinin zaten krizden çıkmaya çalışan Türkiye ekonomisini daha da sarsacağı açık. Bu durum 2023 seçimlerine giderken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarını daha da zorlayacak bir gelişme.
Öte yandan Ukrayna istilası nedeniyle Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlar, özellikle bankacılık işlemlerinin engellenmesi, pek çok dünya markasının Rusya operasyonlarını kapatmasına yol açtı. Dünya markaları, üretim üsleriyle birlikte Rusya’dan çekiliyor.
Nereye gidecekler?
Rusya ve Türkiye Batılı yatırımcılar gözünde benzer çerçevede görülen ülkeler arasında. Rusya’dan kaçan paranın doğal rotalarının başında Türkiye’nin gelmesi beklenir.
Ukrayna krizi, yakın zamana dek Türkiye’nin NATO’daki varlığını dahi sorgulamaya başlayan uluslararası lobilerin Türkiye’nin coğrafi ve siyasi önemini hatırlamasını sağladı. Ankara -AK Partililerin “monşer” diye burun kıvırdığı Dışişlerinin bulduğu ince formüllerle- Rus savaş gemilerinin Boğazlardan Karadeniz’e geçişini durdurdu. Ukrayna’ya sattığı TB-2 SİHA’larının Ukrayna hükümet güçlerinin direnişinde oynadığı rol görüldü. Ama hava sahasını kapatmayarak, kendisine daha da zarar verecek ekonomik yaptırımlara katılmayarak Rusya ile ipleri koparmak istemediğini de gösterdi.
“Neden Türkiye’ye gelmesinler?”, değil mi?
Türkiye’ye gelir ama ne zaman?
Türkiye’ye gelen dış yatırımlar Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın özellikle 2018 seçimlerinden itibaren ülkeyi hukuk devletinden uzaklaştırdığı, keyfi yönetim sergilediği algısı nedeniyle duraksamış görünüyor. O kadar ki Türk lirasının değeri yerlerde sürünürken, Erdoğan “istediğiniz kolaylığı sağlarız” dediği halde beklenen sermaye akışı başlamadı. Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri yatırımcıları Türk şirketleri hem biraz daha ucuzlasın diye bekliyor hem de telekomünikasyon, enerji vb şirketlerindeki AK Partili isimlerin ayıklanmasını istiyorlar. Parasını biz vereceksek, siz yönetmeye devam etmeyeceksiniz demek istiyorlar.
CHP’li Erdoğan Toprak, “Rusya’dan kaçan yatırımların Türkiye’ye gelmesi ülke için çok iyi olacak” diyor; “2001’de Afganistan’a desteğimizden sonra gelen yatırımlar krizden çıkılmasında rol oynadı. Ama şimdi Erdoğan’ın ülkeyi hukuk devletinden çıkardığı algısı var. Asıl yatırımcılar bu durumum değişmesini bekleyebilir.”
Acaba? Acaba uluslararası sermaye siyasi nedenlerle Rusya’dan çekmek zorunda kaldığı yatırımları, dolayısıyla karı, Türkiye üzerinden çıkarmak için Türkiye’nin daha demokratik, hukuk devleti ilkelerine daha saygılı olmasını bekler mi?
Ukrayna krizi ve muhalefetin söyleyemediği
Toprak’ın sözleri aslında bütün muhalefet partilerinin dilinin altında olan ama bir türlü çıkaramadığı soruyu sormuş oluyor. Ukrayna Krizi Erdoğan’a yarar mı?
Erdoğan Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı nedeniyle Türkiye’ye akacak diş sermayeyi ekonomik krizden çıkmak için kullanarak 2023 seçimlerinde avantaj sağlar mı? Yatırımcı sermaye girişinin Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına katkı sağlayacağı açık. Ama bu durum ülke yararından çok Erdoğan’ın 2023 seçimini kazanmasına destek verecek bir avuç sermayedarın yararına sunulur mu?
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Beşli Çete” diye yüklendiği Erdoğan’a yakın müteahhitlere 3 Mart akşamı yayınladığı mesajında “yerli oligarklar” diye Rusya çağrışımıyla yüklenmesi, iktidar değişikliğinde hesap sorulacağı tehdidi de akla bunu önleme çabasını getiriyor. Muhalefetin ülke çıkarlarıyla Erdoğan ve AK Parti çıkarları arasına çizgi çektiğini gösterme gereği önemli.
Erdoğan ne yapması gerektiğini biliyor ama…
Erdoğan ise tersine -turizmden gelecek nakit de riske girdiğine göre- Batı’daki görünümünü yumuşatıp bir an önce sermaye çekmeye çalışıyor. Avrupa Birliği’ne “lütfen” tonunda çağrı yapması bir yandan İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ziyaretinde vereceği mesajlara hazırlanması bunu gösteriyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli ile 3 Mart’ta yaptığı görüşme sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarına saygı duymasa da uymak zorunda oldukları söylemine dönmesi beni şaşırtmayacak. Hatta bağımsız Türk yargısının birden fikir değiştirerek, Selahattin Demirtaş daha zor ama, Osman Kavala’yı tahliye etmeye karar vermesi de.
Erdoğan ekonomik krizden çıkıp 2023 seçiminde yeniden avantajlı duruma geçmek için ne yapması gerektiğini biliyor. Ama bu adımları atmasının kendi otoritesini sağlamak üzerine kurulu sistemi gevşeteceğinin de farkında. Kendi etrafında kurulu oligarşik yapının da dağılması gerekecek. Zor karar.
Tarım Bakanı da “affedildi”
Bu arada Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli de orman yangınlarından beceriksizliği ve ayyuka çıkan yolsuzluk iddiaları ardından yerini Vahit Kirişçi’ye bırakarak gönderildi. O da Erdoğan tarafından “görevden affedildi”. Aylardır gideceği söyleniyordu. Acaba geride bıraktığı dosyaların ileride soruşturma konusu yapılmaması için temizlenmesi mi zaman aldı? Yolsuzluk iddiaları altında gönderilen önceki Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın elini kolunu sallayarak gitmesi geliyor akla; belki sus payı kabilinden bir yönetim kurulu üyeliği bile verir Erdoğan ona da.