Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Dış ve Güvenlik Politikaları Danışmanı İbrahim Kalın ile Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal 25 Mayıs’ta İsveç ve Finlandiya’dan gelen iki heyetle toplantılar yaptılar. Önce teker teker, sonra üçlü halde.
Konu, iki kuzey ülkesinin Rusya korkusuyla NATO’ya üye olmak için Türkiye’den onay alma talebi. Türkiye’nin koşulları belli: PKK ve türevlerine desteği somut adımlarla kesin ve PKK’ya karşı kullanılabilir gerekçesiyle koyduğunuz silah ambargosunu kaldırın.
Görüşmeler başlamadan hemen önce Millî Savunma Bakanlığının açıklaması geliyor. Irak’ın kuzeyinde PKK’ya karşı devam eden askerî harekâtta 4 adet daha İsveç yapımı AT-4 tanksavar roket yakalanmış. Türk Silahlı Kuvvetleri ise Suriye (ve muhtemelen Irak’taki) PKK ve PYD/YPG hedeflerine yeni bir sınır ötesi harekata hazırlanıyor; önce Vaşington ABD “yapmayın” diyor, sonra Şam.
Kalın kızmasın da kim kızsın?
2019’daki Suriye (Barış Pınarı) harekâtı sonrasında Türkiye’ye silah ambargosu ilan eden Stokholm ve Helsinki bu defa sessiz; çünkü Ankara’yı ikna etmeye gelmişler.
Ancak Ankara’da görüşmeler devam ederken bir haber daha geliyor. İsveç Devlet Televizyonu SVT, PYD yöneticilerinden Salih Müslim ile Suriye’nin kuzeyinde, bir ABD üssünde konuşmuş, onu yayınlıyor. Bir zamanlar, AK Parti hükümetinin PKK ile MİT ve HDP üzerinden diyalogu sürerken Ankara’da makbul kişi olarak görüşmelerde bulunan Salih Müslim “İsveç bizi yalnız bırakmaz” diyor.
Stokholm adeta “Nasıl olsa ABD bastırır, Türkiye onayı verir, biz boş yere PKK lobisiyle aramızı bozmayalım, siyasetimizi değiştirmeyelim” der gibi.
Kalın kızıyor. Sadece Kalın değil elbette. Ankara kızgın. Ama görüşmeleri yürüten o. Kalın basın toplantısında “Somut adım atılmazsa” diyor; “Süreç ilerlemez”. Anlamı şu: henüz somut adım yok. Evet, silah ambargosunun kaldırılması konusunda yumuşama var ama o kadar.
İsveç: ABD nasıl olsa kabul ettirir
İsveç, ABD nasıl olsa Türkiye’ye kabul ettirir havasında. Gerçi ABD “Biz devrede değiliz” diyor ama oyundaki baş aktörlerden birisi. Erdoğan’ın Suriye’ye harekâtın yolda olduğunu söylemesi ardından, az önce bahsettik, ilk “yapmayın” uyarısı Vaşington’dan geldi. Rusya, Ukrayna’yı takviye etmek için geri çekildikçe Türkiye ve İran boşluğu doldurma rekabetinde, arada IŞİD’e karşı piyade gibi kullandıkları PKK/YPG’ye zarar gelmesin istiyorlar.
Peki, Türkiye, talepleri yerine gelmese de birkaç kozmetik tavizle gelmiş gibi yapıp onay verir mi? Mesela 28-29 Haziran’da Madrid’te yapılacak NATO zirvesine kadar? Destekçisi MHP lideri Devlet Bahçeli, “gerekirse NATO’dan çıkarız” diye açık çek verdi Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1980 darbesini yapan askerî yönetimin Yunanistan’ın askeri kanadına dönüş iznini, yazılı belge dahi olmayan sözlere güvenip vermesini hatırlatarak, “aynı yerden sokulmayacağız” dedi.
Gerçi Erdoğan’ın bu sert çıkışları daha önce Rahip Brunson’da olayında ABD ile, Cemal Kaşıkçı cinayetinde Suudi Arabistan ile ve 2016 darbe girişiminin desteğinde BAE ile de söz konusu olmuştu. Bu defa da olur mu?
Erdoğan NATO’dan çıkmaya ne diyor?
Kalın ve Önal, Erdoğan’ın talimatları çerçevesinde üstlerine düşeni yapıyorlar. Tıpkı ekonomi politikası gibi, Türkiye’nin dış politikasında da tek karar alıcı Erdoğan. Olumlu olduğu kadar olumsuz bütün adımların sorumlusu de kendisi. Artık geçmişin günahları diye suçlayacağı pek bir şey de kalmadı: 20 yıldır iktidarda.
Erdoğan’ın NATO’da “stratejik özerklik” siyasetini sürdürmesi pek çok açıdan olumlu. Yakın zamana dek Türkiye “uslu çocuk” olmaktan fazla bir yarar görmedi. Öte yandan hükümet ortağının “Gerekirse NATO’dan çıkalım” demesine dek varmış durumda zıtlaşma.
Acaba Erdoğan NATO’dan çıkma konusunda ne diyor?
Geçmişte, 1964’te ABD Başkanı Lyndon Johnson, Kıbrıs’ta NATO silahı kullanırsanız sizi korumayız dediğinde Başbakan İsmet İnönü “yeni bir dünya kurulur, Türkiye o dünyada yerini alır” diyebilmişti. Geçmişte, 1975’te ABD Kıbrıs ve Afyon ekimi nedenleriyle silah ambargosu uyguladığında Başbakan Süleyman Demirel İncirlik üssünü kapatabilmişti.
Şimdi Erdoğan bu kadar keskin çıkışlar yaptıktan sonra kozmetik tavizleri “istediğimizi aldık” diye zafer kutlaması mı yapacak seçimlere doğru? Hem de ekonomik kriz derinleşirken?
Görelim günler ne gösterir bize.