Hayat

Gündelik totalitarizm: ‘Cehenneme Övgü’ye bugünden bakmak

Seksenli yıllarda, 68 ruhuyla yazılan Cehenneme Övgü’nün felsefi perspektifi etkileyici.

Utku Perktaş – Mert Günay

Yakın zaman önce Gündüz Vassaf’ın “Cehenneme Övgü” isimli eserini bir kez daha okudum. Kitap ilk olarak İngilizce basılmış, daha sonra Zehra Gençosman ve Ömer Madra’nın ortak çevirisiyle Türkçe’ye kazandırılmış. İlk Türkçe baskısı 1992 yılında Ayrıntı Yayınları’ndan yapılmış, daha sonra İletişim Yayınları 43 baskı daha yapmış. Seksenli yıllarda, 68 ruhuyla yazılan Cehenneme Övgünün felsefi perspektifi etkileyici.

Tıp hekimi arkadaşım Mert Günay’la okuduğumuz kitaplar üzerine değerlendirmeler yapıyoruz. Açık Radyo’da sürdürdüğüm radyo programım “Antroposen Sohbetler”de bunların bazılarını yayınladık. Yazar Gündüz Vassaf’dan da bu program için yaptığımız kısa söyleşide Cehenneme Övgü’deki fikirlerini  35 yıl sonra tekrar değerlendirmesini istedik. Aşağıda söyleşimizin satır başlarını bulabilirsiniz.

Yaşamdaki odağı kendimizden uzaklaştırmalıyız

Eserde ele alınan birçok kavrama klasik manasının dışında yaklaşılmış. Bu durum fütüristik[1] olarak tanımlanabilir. Söz konusu yaklaşım, bahsedilen kavramların içini günümüzde daha fazla dolduruyor. Görünen o ki, Gündüz Vassaf’ı 80’lerde kırklı yaşlarına getiren deneyim daha fazla insan için ancak bugün bir gerçeklik olmuş.  Yazar da bu durumu kavramların içini boşaltarak yeni bir dil oluşturmak şeklinde tanımlıyor. Yani, dünyaya kendimizden uzaklaşarak bakabilmek. James Webb Uzay Teleskobu’nun önümüzdeki yıllarda buna yardımcı olacağını da söylüyor. İçinde bulunduğumuz çağda, biyoçeşitlilik ve iklim krizleri gündemden düşmüyor.

Yazar, söyleşide bunlara dikkat çekerek: “Eğer yeni diller oluşturamaz, bir arının gözünden kendimize bakmayı düşünemezsek,  kendimizi tekrarlıyor olacağız. Böylece ekseni insandan başka canlılara, daha büyük bir evrene götüremeyeceğiz,” diyor.

Bilgiye boğulan toplumlar tarihini silen toplumlar mı?

Bugün elimizdeki teknoloji bilgiye ulaşmamızı kolaylaştırıyor. Peki, bu kadar bilgiye ulaşmak ve etrafla bu kadar çok ilgili olmak gerçekten gerekli mi? Kitap bilgiyle boğulan toplumları “tarihi silen toplumlar” olarak tanımlıyor. Yazar söyleşimizde bilgi kavramının da günümüzde değiştiğini şöyle belirtti:

Galiba sadece insanı bilgiye boğmakla kalmıyor; bilgiyi de boğuyoruz. Çünkü bu kadar çok bilgi parmaklarımızın gözümüzün ucundayken, ‘nereden biliyorsun?’ diye sormuyoruz. Bilginin kaynağını sormuyoruz, duyuyoruz, hele ki bu bilgiyi az çok güvenilir bir kişiden duyuyorsak… Bilginin kaynağını sormamakla bilgiyi öldürülmüş oluyoruz.”

Bulunduğumuz dönemde bilgi kavram olarak değişmiş durumda ve bu gerek tarihi gerekse bugün öğrendiklerimizi bambaşka bir düzeye taşıyor. Yazarın tespiti çok yerinde:

Çünkü hep bir tekrar var; sonunda tarihten öğrenmek lazım; ancak ‘tarihten öğrenelim’ diyenler bize aynı tarihi tekrarlattıranlar. O zaman, ben neden bu tarihle ilgileneyim? Neden ona bakayım? Neden onu okuyayım? Onunla boğulacağıma yarına bakayım, yeni bir yarının tarihini oluşturmaya çalışayım. Çünkü her yaptığımla, her düşündüğümle, her yapmadığımla zaten tarih yaratıyorum. Ama, ‘şu tarihin parçasıyız’ diye geçmişe baktığımızda veya bakmamız istendiğinde o tarihin önünde edilgenleşiyoruz. ‘Bu bayrağın bir parçasıyım’, ‘bu dinin bir parçasıyım’ diyerek kendimizi tarihe yerleştirip, orada patinaj yapıyoruz.”

Esasında, tekrarlarımızla bildiğimiz her şeyin doğru olduğuna inandığımız, dediğimiz dedik, rafine, geçmişine, bugününe ve çevresine duyarsız totaliter bir toplum yaratıyoruz.

Yaşamı tüketmeden yaşamayı öğrenmeliyiz

Bu söyleşinin tamamını buraya taşımak pek olanaklı değil, belki okuyucular önümüzdeki günlerde Antroposen Sohbetlerde yayınlanacak söyleşiyi dinlediklerinde burada vermeye çalıştığımız kavramsal bütünlüğü daha iyi anlayabilirler. Kısaca noktalayacak olursak; “yaşam”da istediklerimizi elde etmek için çaba harcarken “yaşam”dan almamak, bilakis yaşama, yani doğaya vermek. Tüketim patolojimizi en aza indirerek iyileşmek ve “ne yapabilirim?” diye sormak geleceğimiz için elzem.

[1] TDK’ya göre fütürist “ Gelecekçi “ anlamına gelmektedir. Dilimize Fransızca futuriste kelimesinden geçmiştir.

Utku Perktaş

Prof. Dr. Utku Perktaş, Hacettepe Üniversitesi, Biyoloji Bölümü öğretim üyesi.

Recent Posts

Erdoğan’dan beri 5’inci ABD Başkanı: Türkiye için ne fark edecek?

ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…

2 saat ago

Devlet aklı buraya kadar: Ahmet Türk’e de kayyum. Sırada İmamoğlu mu?

İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…

23 saat ago

CHP yürüyüş hızını keserse Adalet Yürüyüşünün tekrarı olur

Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…

2 gün ago

ABD İsrail savunması için İran’a karşı Orta Doğu’ya B-52’leri gönderdi

ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…

2 gün ago

Erdoğan’dan İmamoğlu ve Özel’e 1’er milyonluk tazminat davası

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…

3 gün ago

Avrupa Komisyonu Türkiye raporu: “Toprağı bol olsun”

Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…

3 gün ago