Parti-devlet deyince akla sadece tek parti rejimi gelmemeli.
Günümüzde Çin Halk Cumhuriyeti, örneğin tipik parti-devlet örneği. Ülke Çin Komünist Partisi tarafından yönetiliyor ve parti yetkilileri zaten devlet kademelerinde rol alıyor. Geçmişte, yine Komünist Parti yönetimindeki Sovyetler Birliği, Nazi Partisi yönetimindeki Almanya, Faşist Parti yönetimindeki İtalya parti-devlet örnekleriydi.
Türkiye’de Cumhuriyetin kurulduğu 1923’ten İkinci, Dünya savaşının bittiği 1945 yılına dek -başarısız birkaç “ikinci” parti denemesine rağmen- Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) tek parti yönetimi de tipik bir parti-devlet örneğiydi. CHP’nin il, ilçe başkanlarıyla valiler, kaymakamlar iç içe geçmişti. Kayırmacılık ve devlet yapısının parti tercihleri nedeniyle işlemez hale gelişinden kaynaklanan rahatsızlık, 1950 seçimlerinde Demokrat Parti’nin (DP) zafer kazanmasındaki etkenlerden biriydi.
DP iktidara demokrasi, adalet, kalkınma ve hürriyet talepleriyle geldi. Ama kısa sürede, muhalefet ve basının üzerine kurulan baskılarla yaka silktiren bir parti-devlet yapılanmasına yöneldi. Valiler iktidar partisinin muhalefete karşı militanları gibi davranmaya başlamışlardı. İsmet İnönü’nün Uşakta Vali emriyle taşlanması buna örnek verilir.
Cumhuriyet gazetesinin haberini okurken bunları düşündüm.
Cumhuriyet gazetesinden Mehmet Oflaz’ın haberine göre, Şanlıurfa, Niğde, Karabük, Kırıkkale ve -yine- Uşak’a yeni atanan valiler, illerindeki AK Parti yöneticileri ile birlikte İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yanı sıra, o illerden gelen bakan ve bakan yardımcılarına toplu ziyaretlerde bulunmuşlardı.
Geçenlerde İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın, Esenler’deki sel baskını üzerine basın toplantısını yanında AK Parti İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe ile birlikte yapması muhalefetin eleştirilerine neden olmuştu.
İşin ilginç yanı bu parti-devlet görüntüsünün AK Parti’nin kuruluşunun bugün, 14 Ağustos, 21’inci yılında artık gizlenmeye çalışılmaması, hatta bir tür güç gösterisi olarak sergilenmesi.
Halkın iradesi yalnızca iktidar partilerine oy verirken geçerli değil oysa.
Halkın oylarıyla seçilen CHP’li belediye başkanları ise valilerin kendilerini il yönetimini ilgilendiren toplantılara çağırmamasından şikâyet ediyorlar. HDP’li belediye başkanlarının çoğu ise görevden alındı, terör suçlamalarıyla tutuklandı, yerlerine kaymakamlar kayyım olarak atandı.
Vali ve kaymakamların AK Partili gibi davranmasıyla döngü tamamlanmıyor ama, döngünün tamamlanması için onların hangi bağlantılarla o görevlere getirildiğine de bakmak gerekiyor.
Cemaat deyince hemen aklınıza daha 15 Temmuz 2016 kalkışmasından önce “FETÖ Terör Örgütü” ilan edilen AK Parti’nin bir zamanlar işbirlikçi gözdesi Fethullah Gülen Cemaati gelmesin. Onların -itirafçı olmayan ya da hâlâ gizlenebilenler dışındakilerin devlet kademelerinden tasfiye edilmesiyle yerini başkaları almaya başladı. “FETÖ borsası” deyimini muhalefet çıkarmadı, AK Parti içinden çıktı; rüşveti veren sabık Fethullahçı aklanıyor, adım adım parti-devlet görüntüsü alan bürokrasi ya da yargı içindeki konumunu sürdürüyordu.
Türkiye’de cemaat çok. Şu anda gözde olanların hemen hepsi Nakşibendi tarikatının kolları. Önce derin Anadolu’da örgütlü ve ülkücüler arasında da yaygın Menzilcilerin adı çok duyuldu. Keza, Erbakan’dan Özal’a, Erdoğan’a dek pek çok siyasinin zamanındaki irtibatları nedeniyle “Devlet Cemaati” diye bilinen İskenderpaşa ve daha çok iş dünyasında örgütlü Erenköy cemaatlerinin.
Cemaatler Fethullahçılardan boşalan yerlere akın etmeye başladı. O kadarki, çocuk tecavüzünden tutuklanan bir şeyhin, müritlerine “sakalınızı kesin, kravat takın, devlete girin” dediğine dahi tanık olduk.
Özellikle AK Parti’nin 2019’da İstanbul, Ankara gibi kilit önemdeki belediye başkanlıklarını CHP’ye kaybetmesi sonrasında cemaatler Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bakımından daha bir önem kazandı. Derin devlet bağlantılı cemaatlerden sayılan İsmailağa cemaatinin başlattığı kadına şiddete karşı İstanbul Sözleşmesinden çıkma kampanyası başarıya ulaştı.
Şimdi İsmailağacılar öne çıkıyor.
Son olarak Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) yolsuzluğu nedeniyle görevden alınan ve ülkücü eğilimli olduğu yazılan Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanı Halis Aygün’ün yerine İsmailağa Cemaati bağlantılı Bayram Ali Ersoy’un getirilmesi bu çerçevede yer buluyor.
Konuya dönersek, kilit devlet memurluklarına yapılan atamalar da sadece AK Parti değil, AK Parti üzerinde siyasi etkileri olan İslamcı cemaatlerin tercihleri dikkate alınarak yapılıyor.
O yüzden gidiş sadece parti-devletine değil, cemaatlerin etkisi altındaki parti-devlet yapısına doğru ne yazık ki.
Ancak bu saadet zinciri de öncekiler gibi sonsuza dek sürmeyecek gibi. Önümüzdeki seçimlere kadar sürdürülebilmesi dahi mucize sayılabilir.
Erdoğan’ın Fethullahçılar örneğinde görülen “böl-yönet-kullan-at” siyasetine diğer cemaatler de uyanmış olabilir.
ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…
Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…
ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…