Bugün 100’üncü yılında Zafer neye ve kimlere karşı kazanıldığıyla da yüzleşmek zorundayız.
100’üncü yıldönümünde Zafer ve Cumhuriyete layık olma kavramıyla da yüzleşmek zorundayız.
Türkiye’de kitleleri vatan kavramıyla tanıştıran Namık Kemal oldu. “Vatan Yahut Silistre” eserinin sahnelenmesi ve halktan büyük ilgi görmesi üzerine Payitaht tarafından gönderildiği sürgünlerde 47 yaşında vefat etti.
O zamana dek Halife Sultana mülk olan topraklar üzerinde yaşayanlara ait olmaya başladı.
Türkiye’de kitleleri “halk” kavramıyla tanıştıran ise Mustafa Kemal Atatürk oldu.
O zamana dek Halife Sultan’a tebaa olan ümmet, kendisini millet olarak tanımaya başladı.
Kurtuluş Savaşı vatan için verilen bir halk savaşıdır.
Bu yönüyle işgalcilere karşı verilmiştir.
Tuna nehri boylarında başlayan gerileme, Sakarya boylarında durdurulmuştur.
Durduran orduların başında, Halife Sultan’ın İngiliz ordusunun İstanbul’u, Payitahtı işgaliyle uzlaşması ardından 23 Nisan 1920’de Ankara’da kurulan Millet Meclisinin verdiği yetkiyle Mustafa Kemal Paşa vardı.
Zafer kime karşı kazanıldı?
Zafer sadece işgalci İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan, Gürcü ve Ermeni ordularına karşı kazanılmadı.
Bu işin askeri yönüdür.
Zafer aynı zamanda işgalcilerle uzlaşan Halife Sultan ve yandaşlarına karşı kazanıldı.
Evet, aynı zamanda bir iç savaştı. Millet Meclisi orduları işgalcilere karşı savaşırken bir yandan da cephe gerisinde onları sırtından hançerlemek için yeşil bayrak açıp cihat ilan edenlere karşı da savaştı ve kazandı.
Bu da işin siyasi yönüdür.
Yani zafer, “Keşke Yunan kazansaydı. Ne Hilafet yıkılırdı, ne Şeriat” diyen Kadir Mısıroğlu gibilerine karşı kazanıldı.
Zafer aynı zamanda Atatürk’ün Meclis başkanı koltuğunda maalesef oturtulup şimdi şehirlerimizin işgalden kurtuluşuna karşı çıkan İsmail Kahraman gibilere karşı kazanıldı. Şu sözlerin bir TBMM başkanının ağzından çıktığını duymak acı veriyor:
• “İzmir’in kurtuluşu 9 Eylül, kim demiş? Ne münasebet. Cihan harbi bitti, müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı ve öyle gittiler, çekildiler. Kurşun sıkmadık ki.”
Sırada Cumhuriyetin 100’üncü yılı var
Dünyaya örnek olmuş Kurtuluş Savaşımızı, Büyük Taarruzu, Sakarya’yı, Dumlupınar’ı “Kurşun sıkmadık ki” diye aşağılamak için ya tarihine ve oturduğu koltuğa ihanet içinde olmak lazım, ya da ABD Altıncı Filosuna nazır namaz kıldırıp gençleri 1969 Kanlı Pazar’a kışkırtacak kadar Cumhuriyetin kazanımlarına kin beslemek. İsmail Kahraman budur.
Belki biraz da bu nedenle Türkiye’de siyasi İslamcılar onu “İsmail Abi” diye el üstünde tutar. Halen Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesidir. Aynı Kurula üye Cemil Çiçek, Abdülkadir Aksu, Köksal Toptan’ın Kurtuluş Savaşımızı hiçe sayan bu gerici kindarlığa katılacağını hiç sanmıyorum.
Peki, itiraz ediyorlar mı? Bu kadarının da olmayacağını söylüyorlar mı? Söylemeleri gerekiyor.
Baksanıza, 2023 seçim yılında doğru, zamanında Kahraman’ı TBMM Başkanlığına seçtiren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dün, 29 Ağustos’ta ilk defa “Batı cephesi Komutanı İsmet Paşayı” diyerek İsmet İnönü’yü de olumlu bir cümle içinde kullandığına tanık olduk.
Ama 2023 sadece seçim yılı değil; 2023 Cumhuriyetimizin 100’üncü kuruluş yıldönümü.
Zafer, Cumhuriyet, Hilafet
2024 ise Hilafetin ilgasının, Hilafet yetkilerinin TBMM’ye, yani millete devrinin 100’üncü yılı.
Şimdi başında Ali Erbaş’ın bulunduğu Diyanet’ten bizlerin vergisiyle maaş alan imam Halil Konakçı’nın TBMM’nin kaldırdığı “o makamı geri istiyoruz” demesi altında hangi gerici arzunun yattığı belki daha iyi anlaşılır.
Türkiye’nin 100 yıl önce Cumhuriyeti kurarken yaptığı stratejik tercihi 100 yıl sonra koruması gerekiyor. Seçim de tercih de odur aslında.
Zafer de Cumhuriyet de en çok ona layık olanlarındır.
30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun.