Son günlerde Türk-Yunan ilişkilerindeki gerginlik karşılıklı suçlamalarla söylem bazında tavan yaptı. Bu sefer Ege’de taciz olaylarından tutun, adaların silahlandırılmasına, Lavrion kampında terör örgütü mensuplarının eğitilmesinden, yasa dışı göçe kadar tüm Türk-Yunan sorunları 36 kısım tekmili birden sahnede.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, TEKNO FEST’in açılışında yaptığı konuşmadaki “Ey Yunan, tarihe bak, çok daha fazla ileri gidersen bunun bedeli ağır olur ağır! Yunanistan’a tek bir cümlemiz var: İzmiri unutma! Adaları işgal etmeniz falan bizi bağlamaz, vakti saati geldiğinde gereğini yaparız. Hani diyoruz ya bir gece ansızın gelebiliriz,” sözleri diplomasi dilinde sarfedilebilecek en ağır ifadeler. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan’a yönelik bu sert söylemini Balkan turunda da tekrarladı.
Ümit Yaşar Oğuzcan’ın ”bir gece ansızın gelebilirim” şiiri
Z kuşağı pek hatırlamayabilir. Ünlü şairlerimizden Ümit Yaşar Oğuzcan’ın sözlerini yazdığı ve Rüştü Şardağ’ın bestesini yaptığı, ”Bir gece ansızın gelebilirim” şarkısı, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında çok meşhur olmuştu. Harekat öncesinde Kıbrıs Rum Radyosu hem kışkırtma, hem de mücahitlerin moralini bozmak için sık sık ”Bekledim de gelmedin hiç mi beni sevmedin” şarkısını çalmış. Bayrak Radyosu da buna “Bu kadar yürekten çağırma beni bir gece ansızın gelebilirim” şarkısıyla cevap vermiş.
Ümit Yaşar Oğuzcan bu aşk şiirini kaleme alırken herhalde ileride savaş habercisi olarak kullanılacağını hiç düşünmemişti. Aslında şarkının sözleri bir gece ansızın gelebilirimden önce “bu kadar yürekten çağırma” diye başlıyor, ”beni bekliyorsan uyumadıysan” diye devam ediyor. Ne Suriye’nin ne de Yunanistan’ın Türkiye’yi yürekten çağırdığını, bizi bekleyip uyumadığını tahmin etmiyorum. Yine de “bir gece ansızın gelebilirim” sloganı dış politikamızın yeni mottosu oldu.
“İzmir’i unutma”
İzmir’i unutmamak ise doğru bir gözlem. Yunanlılar için tek şehir vardır, o da İstanbul. Kendi aralarında konuşurken İstanbul için “Constantinapolis”den ziyade şehir anlamında “Poli” derler. Çünkü başka şehir tanımazlar. Bugün Atina ile İstanbul arasında sadece Türk Hava Yolları’nın her gün 9 seferi var. Bu sayıya Agean Air’in, Pegasus’un tarifeli uçuşları dahil değil. Oysa Atina Büyükelçiliğim zamanında başlayan Pegasus’un Atina-İzmir seferleri, yolcu yokluğundan bir süre sonra kapanmak zorunda kalmıştı.
İstanbul’daki Rumlar mübadeleye tabi tutulmazken İzmir ve havalisinden binlerce Rum Yunanistan’a göç etmek zorunda kalmış. Yunanlılar akın akın İstanbul’a gelirken İzmir’den göç eden Rumların neden atalarının yaşadıkları evleri ziyaret etmek istemediklerini hala çözebilmiş değilim. Muhtemelen İzmir’i unutmak istiyorlar, ya da kafalarından tamamen silmişler.
Mektup savaşları
Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerginlik diplomatik alanda da mektup savaşlarına yol açtı. Türk uçaklarının radar kilidi atılarak taciz edilmesinden sonra bu ay başında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, AB ve NATO üyesi ülkelerdeki muhataplarına, Yunanistan ile mevcut sorunlarımız hakkında Türk görüşlerini anlatan birer mektup gönderdi. Ayrıca BM’yi ve NATO’yu ayrı ayrı bilgilendirdi. Anadolu Ajansındaki habere göre, Bakan Çavuşoğlu mektubunda münferit olaylara girmeden Ege’deki sorun alanlarını ve bunların çözüm yolları seçeneklerini dile getiriyor.
5 Eylül tarihinde bu kez de Yunan dışişleri Bakanı Nikos Dendias AB’nin Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’e birer mektup gönderdi. Benzer içerikli bir mektup da Yunanistan’ın BM nezdindeki Daimi Temsilcisi Büyükelçi Maria Theofili tarafından BM Genel Sekreteri Antonio Gueteres’e iletildi. Basınla da paylaşılan mektuplar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından birebir alıntılarla başlıyor, Türkiye’nin tehditlerinin somut taciz olaylarıyla desteklendiği, 3 ay önce Türkiye’nin Yunanistan’la tüm üst düzey temasları durdurduğu, oysa Yunanistan’ın tüm sorunların diyalog yoluyla çözümlenmesinden yana olduğu iddia ediliyor. İngilizce kaleme alınan mektuplarda “Türkiye” sözcüğünün kullanılması herhalde Yunanistan’ın uluslararası hukuka “saygısını” göstermek için tercih edilmiş olmalı.
Uluslararası tepkiler
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunanistan’a yönelik sert söylemine uluslararası camiadan ardı ardına tepkiler gelmeye başladı. AB yetkilierinin, üyeleri Yunanistan’ın yanında durmaları gayet doğal. ABD’den bu kez hem Dışişlerince hem Savunma Bakanlığınca iki ayrı açıklama yapıldı. Dışişleri açıklamasında her iki tarafa da itidal çağrısı yapıldıktan sonra adalar üzerindeki Yunan egemenliğinin sorgulanamayacağının da vurgulanması dikkat çekiyor. Fransız Dışişleri Bakanı Catherine Colonna’nın, Ankara’dan sonra gittiği Atina’da bir soruya cevaben, iş o noktaya gelirse Yunanistan ile imzaladıkları savunma işbirliği anlaşmasının ilgili maddelerinin uygulanacağının altını çizmesi de önemli.
En ilginç açıklama ise Yunanistan’ın eski Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı Apostalakis’ten geldi. Apostalakis, Erdoğan’ın konuşmasını değerlendirirken oyun oynanmadığını, Erdoğan’ın sözlerinin ciddiye alınması gerektiğini belirterek Türkiye’nin daima metotlu ve stratejik hareket ettiğini hatırlattı.
Gerginlik nasıl çözülür?
Bu gerginlik politikası nereye kadar devam eder? Nasıl sonuçlanır? Her iki ülkede de seçimlere bir yıldan az bir zaman kaldı. Türk-Yunan ilişkilerinde milliyetçi söylemler iç politikada sahiplerine puan kazandırıyor, ama dış politikada Türkiye’yi yeniden yalnızlığa sürüklediğini söylemek mümkün. Daha da vahimi, gerginlik politikası her iki ülkede de muhalefetten kaydadeğer bir eleştiri almıyor.
1996 yılında Kardak Krizi büyük ölçüde ABD’nin ”ilk tetiği çeken beni karşısında bulur” uyarısı ile çözümlenmişti. Bu kez de aynı şekilde davranır mı? Pek belli değil. Yine de ABD’nin resmi açıklamalarla devreye girmeye başladığını görüyoruz. Gerginliğin daha da tırmanması halinde telefon diplomasisinin başlaması muhtemeldir. Önümüzdeki BM genel kurul marjında ABD Başkanı Biden sırf bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmeyi kabul ederse de şaşırmamalı.