DEVA Partisi lideri Ali Babacan 3 Ekim akşamı Bilkent Otel’deki yemekli basın toplantısında “Altı parti de birbirine rakip ama asıl rakip karşı tarafta” diyordu. Önemli olan “o rakibi” ki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı kast ediyordu, “uygun bir yerde indirmek” ve yola devam etmekti. Tam o sırada CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun kamuda başörtüsü/türban kullanımı konusunda 4 Ekim’de TBMM’ye kanun teklifi verecekleri açıklaması cep telefonlarımıza düştü.
Hemen Babacan’a soruldu. “Başörtüsü yasağıyla ilgili yasal bir engel yok, fiili durum vardı” dedi Babacan. Kılıçdaroğlu’nun çıkışı daha çok yeniydi; “ayrıntılarını bilmiyorum” dedi, sözü Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu’na verdi. Yeneroğlu, “Önümüzdeki süreçte iktidarın bunu istismar edeceği düşüncesiyle bu yola gidilmiş olabilir” dedi. Türkçesiyle, Erdoğan’ın “Ben gidersem başörtüsü zulmü başlar” propagandasını kast ediyordu.
Altılı Masanın diğer partileri de Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ın önünü kesmeyi amaçlayan bu çıkışına destek verdi. Kılıçdaroğlu “iktidar için turnusol kağıdı” diyordu ya MHP lideri Devlet Bahçeli ret oyu vereceklerini ilk açıklayan iktidar bloku lideri oldu.
Asıl rakip ve Babacan
“Asıl rakip” önemli bir silahını yitirmiş olabilir miydi?
Nitekim AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik 4 Ekim sabahı Erdoğan’ın bu konularda konusunda 6 Ekim’de “tarihi” bir konuşma yapacağını duyurdu. CHP Sözcüsü Faik Öztrak da ona “Haydi hemen seçime” yanıtı verdi.
Yoksa bürokrasiden sonra AK Partiden de mi bilgi sızıntısı başlamıştı CHP’ye ve genel olarak Altılı Masaya? Ya da artık Erdoğan ve AK Parti seçim propaganda taktiklerini fena açık etmeye başlamış, muhalefet de ortak akılla yol amaya mı başlamıştı?
Her halükârda, Erdoğan İstanbul’da Belediye başkanı Ekrem İmamoğlu ile metro kapmaca yarışındayken Ankara’da Kılıçdaroğlu ve Masa ortakları onun önemli bir seçim kozunu zayıflatmışlardı.
Babacan’a göre “Hükümet bu sürecin bitmekte olduğunu ve gitmekte olduklarını görüyor” o nedenle hırçınlaşıyor ve hata yapıyordu.
Ama bu “top ayağımıza gelecek, biz de vuracağız” anlamına gelmiyordu. Altı parti, evet birbirine rakip konumdaydı, farklı geçmişlerden geliyordu ama geçmiş üzerinde tartışmak yerine “yarınlarda mutabık kalma” yoluna bakmalıydılar.
İkinci tura neden kalmamalı?
O yüzden “Birinci turda farklı kazanmak zorundayız” diyordu Babacan. 2015’te 7 Haziran seçimleri ile 1 Kasım seçimleri arasında “kötü bir dönem yaşanmıştı, bundan ders çıkarılmalı ve dikkatli olunmalıydı. Dünyada da iktidarı kaybedeceğini anlayan hükümetlerin bazen yanlış işler yaptığı görülüyordu.
O yüzden temel de rakip olsalar da Altılı Masa bileşenleri asıl rakibin Erdoğan olduğunu unutmamalıydı.
Son haftalarda Altılı Masa bünyesinde, özellikle de CHP ile İYİ Parti arasında yaşanan gerilim soruldu Babacan’a: 2 Ekim toplantısında konuşulmuş muydu?
Evet, “kısaca konuşuldu” dedi Babacan. Öncelikle, herhangi parti üyelerinin birbirine dair söyledikleri değil, parti genel merkezlerinin ve genel başkanlarının ne dediği esas alınacaktı. Yine de “Yanlış anlamalara meydan vermemek” için birbirlerini hemen cep telefonlarından arama kararı almışlardı. Daha sık görüşeceklerdi ama bunu bir takvime bağlamamışlardı.
“Büyük şeref olacak”
Bir gazeteci arkadaş Babacan’a çok önem verdiği Geçiş Süreci Yol Haritası üzerine ters köşe bir soru sordu. Evet, Altılı Masanın adayı bu Yol Haritasını, dolayısıyla şahsi oynamamayı kabul etmiş olacaktı. Ama ya sözünü tutmazsa ne olacaktı.
Babacan Türk siyasetinde nadir görülen özgüvenle bir yanıt verdi: kim, neden bu ortaklığı bozmak istesindi ki?
“Bu ülkenin sorunlarını çözmek Altı Parti için de büyük şeref olacak” dedi; “İleride çocuklarımıza, torunlarımıza anlatacağız”.
Bir gözlemle bitireyim: Babacan konulara ayrıntılarda hâkim görünüyor. Tereddütte olduğu bir ayrıntı varsa hemen yardımcılarından bilgi soruyor, onlar da not almak yerine hemen telefonla bilgi alıp aktarıyorlar. Bu da Türk siyasetinde fazla görmediğimiz bir disiplin ve çalışkanlık örneği.
Özeti, Altılı Masa 2 Ekim toplantısı öncesi hayli çalkantılıydı ama sular durulmuş dağınıklık toplanmaya başlamış görünüyor.