Geçen yıl açıklanan asgari ücret büyük bir heyecan yaratmıştı. Kasım 2021’de yıllık TÜFE artış oranı sadece yüzde 21 olduğu halde asgari ücretin yüzde 44 artırılmasını muhalefet partileri de beklemiyordu. Asgari ücretteki artış geçmiş enflasyon oranının iki katıydı. Fakat Aralık ayından itibaren hızlanan enflasyon asgari ücreti kısa sürede eritince, 6 ay sonra asgari ücret tekrar artırıldı – ve yıl sonu enflasyon oranı yüzde 80’i geçti.
Bu yıl asgari ücret yüzde 100 artırıldı, fakat bu artış bir heyecan ve sevinçle karşılanmadı. Hatta yeni asgari ücret açıklanırken gerekirse “bir ara düzenleme yapmaktan” çekinilmeyeceği, yani 6 ay sonra asgari ücretin tekrar artırılabileceği de vurgulandı, fakat bu da olumlu bir tepki ile karşılaşmadı.
Asgari ücret satın alma gücünü artıracak mı?
2023 yılı için 8506.80 TL olarak açıklanan asgari ücret, sabit gelirli kesimlerin satın alma gücünde bir artış sağlayabilecek mi? Bu soruyu cevaplayabilmek için asgari ücretin son yıllarda nasıl değiştiğine bakalım.
Asgari ücretin satın alma gücü, elde edilen net ücret ile ne kadar mal ve hizmet alınacağına, yani reel ücrete bağlı. Reel ücret, nominal ücretin ilgili fiyat endeksine bölünmesiyle hesaplanıyor.
Ücretin satın alma gücü için genellikle tüketici fiyat endeksi (TÜFE) kullanılıyor. Bu hesaplama için kullanılabilecek bir başka fiyat endeksi de yurt içi üretici fiyat endeksi (kısaca ÜFE). Bu endeks yurt içindeki üreticilerin fiyatlarındaki değişimi gösteriyor.
Normalde TÜFE ve ÜFE benzer şekilde değişir, fakat son iki yıldır bu iki endeks arasındaki makas çok fazla açıldı ve ÜFE, TÜFE’den çok daha hızlı arttı (Kasım 2022’de yıllık TÜFE yüzde 84, ÜFE yüzde 136). Şayet endekslerin hesaplanmasında bir yanlışlık yoksa, bu makasın zamanla kapanması, yani TÜFE’nin ÜFE’ye yaklaşması beklenir. Bu nedenle karşılaştırma amacı ile reel asgari ücreti her iki endeksle de hesaplayacağız.
Reel asgari ücret 2016 altına düşecek
Şekil 1’de 2016’dan günümüze (aylık) reel asgari ücret serileri yer alıyor. Mavi çizgi TÜFE’ye göre, ise ÜFE’ye göre hesaplanan reel asgari ücreti gösteriyor. Endeks değerleri 2016 ortalaması 1 olacak şekilde seçildi. Karşılaştırma amacıyla 2023 yılı için asgari ücret TÜFE ve ÜFE artış oranının aylık yüzde 4 olacağı varsayımı altında hesaplandı.
Şekilde de görüldüğü gibi 2019-2021’de hafif bir artışa karşın, hızla artan enflasyon nedeniyle 2022’de TÜFE’ye göre hesaplanan reel asgari ücret 2016 düzeyinin altında kaldı. Son açıklama ile reel ücret Ocak 2023’de yaklaşık yüzde 50 artacak, fakat bu artışın ne kadar kalıcı olacağını 2023 yılı enflasyon oranı belirleyecek. Şekilde görüldüğü gibi 2023’de aylık enflasyonun yüzde 4 düzeyinde gerçekleşmesi durumunda yıl sonu reel ücret yine 2016 düzeyinin altına düşecek.
Bu karşılaştırmayı yaparken TÜFE endeksini kullandık. ÜFE endeksi kullanılırsa durum son derece vahim. ÜFE endeksi baz alındığında Ocak 2023 asgari ücreti, 2016 ücretinin ancak yüzde 75’i düzeyinde. Bir başka deyişle Ocak 2023’deki asgari ücretin satın alma gücü, 2016’deki düzeyinden yüzde 25 daha düşük ve enflasyonla birlikte düşmeye devam edecek.
Üretkenlik artışı
Burada asgari ücreti, geçmiş yıllardaki düzeyi ile karşılaştırdık, fakat asıl karşılaştırma asgari ücretin potansiyel düzeyi ile yapılmalı. Son yıllarda asgari ücretle ilgili tartışmaların gündeminden çıkmasına karşın üretkenlik artışları ve paylaşımı da göz önüne alınmalı. Türkiye ekonomisi uzun dönemde yılda ortalama yüzde 4-5 düzeyinde büyüyor, yani kişi başına üretim yılda yaklaşık yüzde 3 artıyor. Ücretli kesim üretkenlik artışından eşit pay alacaksa reel asgari ücretin de aynı oranda artması gerekiyor.
Şekil 1’de kırmızı nokta ile gösterilen çizgi, Ocak 2016’ya göre üretkenlik artışını gösteriyor. Burada da görüldüğü gibi 2016’dan sonra tüm dönem boyunca TÜFE’ye göre bile hesaplanan reel asgari ücret üretkenlik artışının altında kalmış durumda, yani üretkenlik artışının ücretlere bir katkısı olmamış.
Ücretiyle geçinen kesimler açısından reel ücret geçim düzeyini belirleyen önemli bir değişken. Fakat reel ücret kadar önemli olan bir başka değişken de istihdam düzeyi, yani çalışabilecek durumda olanların ne kadarının çalışabildiği. Reel ücret artarken istihdam düzeyi düşerse, örneğin bir evde iki kişi yerine bir kişi iş bulabilirse, ücretli kesimlerin geçim düzeyi de düşecektir.
Ücretlerin toplam gelirden aldığı pay düştü
Bir bütün olarak ücretiyle geçinen kesimlerin göreli geçim düzeyini gösteren önemli bir gösterge gayrisafi yurt içi hasıla (GSYİH) içinde ücretlerin payı, yani ücretli kesimlerin bir ülkede üretilen toplam gelirden ne kadar pay aldığı.
2016-2019 yılları arasında Türkiye’de GSYİH’nın yüzde 30-35’i ücretlerden oluşuyordu (bkz. Şekil 2). Burada Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında ücret payının en düşük olduğu ülkelerden biri olduğunu hatırlatalım. 2020’de Covid-19 pandemisi ile özellikle kayıtdışı istihdamın olağanüstü bir şekilde düşmesi sonucu ücretlerin GSYİH içindeki payı kısa sürede çok sert bir şekilde düştü (yaklaşık 3 puan). Fakat 2022’deki enflasyon ücret payında çok daha büyük bir düşüşe yol açtı ve 2022’nin 2. çeyreğinde bu oran ancak yüzde 21.4 oldu. Hem Covid-19, hem de yüksek enflasyon dönemlerinde ücretlerin GSYİH içindeki payının düşmesi, bu tip şoklara karşı ücretli kesimin örgütsüz ve savunmasız olduğunu açık bir şekilde gösteriyor.
Geçim düzeyi artmayacak
Bu açıklamalardan sonra sorumuza dönebiliriz: 2023 yılı için açıklanan asgari ücret, sabit gelirli kesimlerin satın alma gücünde bir artış sağlayabilecek mi?
Maalesef yüksek enflasyon ortamında, özellikle örgütsüz olduğu durumda ücretli kesimlerin satın alma gücünün artması mümkün değil. Çünkü, adı üzerinde, ücret ile geçinen kesimler sabit gelirlidir, yani ücretleri uzunca bir dönem sabittir.
Fakat yüksek enflasyon fiyat artışlarında bir yarışa yol açar, benzin fiyatından yiyecek fiyatına kadar hemen her ürünün fiyatı her zaman, her gün artırılabilir fakat ücretler arttırılamaz. Bu nedenle ücretler yılda bir veya altı ayda bir ne kadar artırılırsa artırılsın bu yarışta geride kalmaya mahkumdur.
Ücretli kesimlerin geçim düzeyinin artması için enflasyon oranının düşmesi, böylece ücret artışlarının enflasyonun altında ezilmemesi gereklidir.
Bu sağlayacak olan da ücretli kesimlerin siyasi ve ekonomik örgütlülük düzeyidir.