Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, cumhurbaşkanı yetkisini kullanarak 10 Mart tarihinde seçimlerin 14 Mayıs’ta yenilenmesine karar vereceğini söylemesi bir daha aday olamayacağı tartışmalarını hızla alevlendirdi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) başvurunun sonuç getirmeyeceği düşüncesiyle adaylığına itiraz etmeyeceklerini söylemesine rağmen, gözler YSK’ya çevrildi.
YSK’nın 11 üyesinden 5’inin görev süresi 24 Ocak Salı günü dolacak. Başkan Muharrem Akkaya, Başkan Vekili Erhan Çiftçi ile Cengiz Topaktaş, Kürşat Hamurcu, Yunus Aykın’ın yerine Yargıtay 3 üye, Danıştay 2 üye seçecek. Arkasından yeni başkan ve vekili ile 7 asil ve 4 yedek üyenin belirlenmesi gerekiyor.
Yargıtay’da YSK kilitlenmesi
Danıştay’ın Ali Çopur ile İsmail Kalender’i YSK üyeliğine seçtiği biliniyor.
Yargıtay’da yapılan seçimlerse 10. turda da sonuçlanmadı. 16 aday ile başlayan 10 üyenin adaylıktan çekildiği, seçime bugün [23 Ocak 2023] 11. turla devam edilecek.* 10. Turda adaylardan Feyzi Eroğlu 145 oy; Talip Bakır 118 oy; Bülent Savtok 117 oy almışlar.
Yargıtay’ın YSK’na üye seçimi, en çok oy olan 3 kişinin aday gösterilmiş sayıldığı Anayasa Mahkemesine aday göstermesinden oldukça farklıdır. YSK üyeliğine seçilmek için bir aday 364 üyenin yarısından bir fazlasının yani 183 kişinin oyunu alması zorunludur. Yargıtay’da yerlerine yeni üyeler seçilinceye kadar görev süresi dolmuş olan YSK üyeleri göreve devam ederler.
Erdoğan’ın Yargıtay’a etkisi
İlk 10 turdaki oy miktarlarından Sayın Erdoğan’ın Yargıtay’daki nüfuzunun yaklaşık 110 üye sınırlı olduğu tahmin edilebilir. Yargıda Birlik Platformunun 2014 yılında muhafazakâr, ülkücü ve sosyal demokrat yargı mensupları tarafından oluşturulmuş olması birinci tahmini doğrular. Sayın Erdoğan, Yargıtay’ın YSK’na üye seçmesini önleyerek süreleri biten üyelerin göreve devam etmesini sağlayacak kadar etkili değildir.
2023 seçimlerinin sıhhati ve millet iradesinin güvenli şekilde tecelli etmesi, açıklanacak sonuçlara halkın itibar etmesi için aşağıda ana başlıklarla özetlenen birçok önemli konuda YSK’nın alacağı kritik kararların hukuka uygun, doğru, isabetli ve itibar edilir olmasına bağlı.
Seçimler bir ay önceye çekilebilir mi?
“Seçimler Erkene Alınabilir Mi, Erdoğan Aday Olabilir mi” başlıklı önceki yazımda açıkladığım sebeplerle, 18 Haziran 2023 tarihinde yapılacak olan seçimlerin mevcut dönem sona ermeye çok yaklaştığı bir tarihte öne alınması Anayasa’yı dolanarak ihlal etmek anlamına gelir. Anayasa’da yapılan 2017 değişikliği ile kaldırılması sebebiyle erken seçim kararı almaya ne cumhurbaşkanı ne de meclis yetkilidir. Ayrıca “seçim tarihinde küçük bir güncelleme yapılacağına dair beyanların da Anayasa’da bir temeli yoktur. Hal böyle iken seçimler 14 Mayıs 2023 gününe öne çekilebilir mi? Bu hususta cumhurbaşkanının ya da meclisin alacağı bir karara karşı YSK’nın tutumu ve kararı ne olacaktır?
Erdoğan yeniden aday olabilir mi?
İkinci döneminde görev yapmakta olan cumhurbaşkanının sadece Anayasa’nın 116(3). maddesine göre Meclis’in seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde tekrar aday olabileceği, başka türlü aday olamayacağı tartışmasızdır.
Ancak, AK Parti ve MHP Sayın Erdoğan’ın 1. döneminde olduğunu, aday olmasına engel bulunmadığını ileri sürmekteler.
Dolayısıyla YSK, Sayın Erdoğan’ın kaçıncı dönem cumhurbaşkanı olduğunu tespit edecek ona göre aday olup olamayacağına karar verecek. Bu hususta YSK’nın alacağı karar hem taraftarları hem de karşıtları arasında ciddi tartışmalara yol açacaktır.
“Seçimin başlangıcı” ve “Oy verme günü” ayrımı
“Seçimin başlangıcı” ile “oy verme günü“ terimlerinin aynı şey olmadığını 5819 sayılı Seçim Kanunu net olarak açıklıyor. Kanunun 6(2). Maddesi şöyle diyor: “Bir önceki seçimin yapıldığı tarihten itibaren beş yılın dolmasından önceki son Pazar günü oy verilir. Oy verme gününden geriye doğru hesaplanacak altmış günlük sürenin ilk günü seçimin başlangıç tarihidir.”
Sayın Erdoğan’ın “60 gün ne zaman bitiyorsa seçim günüdür,” sözü, doğru ise “seçim”, “seçimin başlangıcı” ve “oy verme günü” terimlerini karıştırmaktadır.
Yeni seçim yasası ne zaman ve nasıl uygulanacak?
Oy verme günü 14 Mayıs ise 15 Mart 2023 Çarşamba günü, eğer 18 Haziran 2023 ise 19 Nisan 2023 Çarşamba günü “seçimin başlangıç tarihidir. 6 Nisan 2022 tarihinde yürürlüğe giren 7393 sayılı yasa ile yapılan seçim kanunu değişiklikleri Anayasa m. 67(son) gereğince “yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde [6 Nisan 2023’e kadar] uygulanmaz.”
Buna göre söz konusu değişiklikler 15 Mart 2023 tarihinde başlayan seçimlerde uygulanmayacak; ancak 19 Nisan 2023 tarihinde başlayacak seçimlerde uygulanacaktır. Tolga Şirin bu konuda kapsamlı bir makale yazmıştır.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ yukarıda değindiğim 6(2) maddesini ve seçimin oy verme gününden 60 gün önce başlayacağını göz ardı etmekte, 12 Haziran 2011 tarihinde YSK’nın 3’e karşı 4 oyla çoğunlukla vermiş olduğu bir karara dayanarak 6 Nisan 2023’ten sonraki seçimde uygulanabilecek olan seçim barajını yüzde 7’ye indiren ve ittifakları düzenleyen 7393 sayılı yasanın “oy verme” gününde uygulanacağını söylüyor.
YSK’nun 7393 sayılı kanunla yapılan değişikliklerin 6 Nisan 2023’ten önce başlayacak bir seçimde uygulanmayacağına dair karar vermesi gerektiği ortada. Ancak YSK’nın vereceği böyle bir kararın sonuçlarının hem MHP hem de Cumhur ittifakı için ciddi olumsuz sonuçları olacaktır.
Seçim sırasında siyasi yasaklar ne olacak?
Oy verme gününden 60 gün önce başlayan seçim sırasında, adaylıkların kesinleşmesinden sonraki bir tarihte Cumhurbaşkanı veya milletvekili adayları siyasi yasaklı hale gelirse ne olacaktır. Örneğin bu dönemde Ekrem İmamoğlu siyasi yasaklı haline gelirse, ya da Halkların Demokratik Partisi (HDP) kapatılırsa ne olacaktır? Hem Cumhurbaşkanlığı hem de milletvekili seçimlerini çığırından çıkarabilecek ve meşruiyetini kaybettirebilecek olan bu ihtimaller hakkında YSK son derece kritik kararlar verecektir.
YSK’ya güven neden sorgulanıyor?
Bu soruya birkaç başlıkta cevap vermek mümkün:
1- Kararları kesin, denetimi yok:
YSK kararları kesin; açıkça hatalı ve hatta keyfi karar verseler bile hatayı giderecek bir yargısal denetim yolu yok. Örneğin sayın Erdoğan seçimi kaybetmiş Sayın Kılıçdaroğlu kazanmış olsa fakat YSK üyeleri keyfi olarak ya da illerden gelen toplamları kasıtlı olarak yanlış toplayarak “Seçimi Erdoğan kazanmıştır” diye açıklama yapsa buna karşı yargısal bir başvuru ve düzeltme yolu yoktur. Hataları düzeltme ve giderme imkânı olmayan, yani hukuka hesapverir olmayan bir kuruma güven duyulmaması, tersine keyfilikten endişe duyulması doğaldır. Peki bu endişeyi giderecek tedbirler var mıdır?
2- Üyelerln dokunulmazlığı:
“ YSK üyeleri, mesleklerinde en son aşamaya erişmiş, bilgili tecrübeli ve hata yapması, görevini kötüye kullanması beklenmeyen saygın kişilerdir. Saygınlıklarını zedeleyecek veya yargılanarak mahkûm edilmeleri ile sonuçlanacak davranış içinde olmazlar, suç işlemezler, işlerlerse Yüce Divan’da yargılanır ve hapse girerler” demeyin…
Çünkü bir kısmı Yargıtay ve bir kısmı Danıştay üyeleri olan YSK üyelerinin saygınlıklarını korumak vicdanlarına bırakılmış olup buna karşın milletvekili dokunulmazlığından daha güçlü korumaya ve ömür boyu süren dokunulmazlığa sahiptirler. YSK üyelerinin görevleri sırasında işleyecekleri suçlar hakkında kendi kurumlarında, mesai arkadaşları tarafından oluşan kurullar soruşturma izni vermediği takdirde soruşturulamaz, yargılanamazlar.
3- Soruşturulmaları mesai arkadaşlarının iznine bağlı:
Yargıtay ve Danıştay’ın ilgili kurulları suç işleyen YSK üyelerini korumazlar, soruşturularak yargılanmalarına karar verirler diyorsanız, yanılıyorsunuz. 1977 tarihli bir Anayasa Mahkemesi kararında de belirtildiği gibi hukukçuların her durumda doğru ve hukuka uygun karar verecekleri düşüncesi bir safsatadır. Hukukçuların adil bir yargılama yapmadan verecekleri yargı denetimine de tabi olmayan kararları hatalı olmaya mahkumdur. Çünkü doğru karar zıt tarafların adil mücadelesinden ortaya çıkar.
Kaldı ki, hukuka aykırı ve hukuku çarpıtan kararları ancak yetkin hukukçular verebilir ve ustaca gizleyebilirler. Hatta hukuka aykırı karar alıp da kendilerini sorumluluktan kurtaracak tedbirleri en iyi hukukçular düşünebilirler. YSK’dan bir örnek vereyim: kimin asil kimin yedek üye olduğu belirlenmeden tüm üyelerinin katılımı ile kurul adına alınan karar YSK adına alınmış sayılmaz, çünkü kurul asil üyelerle teşkil eder ve ancak asil üyeler kurul adına geçerli karar alabilirler.
Sözde YSK adına alınan ve herkesin uymak zorunda olduğu kararlarda bir hata çıkarsa üyelerin sorumlu tutulması ve neye göre sorumlu tutulacağı oldukça çetrefilli bir sorudur. Böyle bir durumda kendilerine bir suçlama yöneltilse yetkimiz belli olmamıştı, kararın hukuken hükmü yoktu gibi haklı ve güçlü savunma getirebilirler.
4- Hatalı ve keyfi karar verilirse:
“Hukuka aykırı, bilerek hatalı veya keyfi karar vermek için ne menfaatleri var ki, niye yapsınlar” demeyin. Bir kere hata yapmamayı, keyfi kara almamayı kişilerin kendi vicdanına bırakmak doğru değildir; doğru kararlar alınması için kurumsal ve sağlıklı mekanizmalar kurulması şarttır. Öte yandan her insanın bilinmeyen, görülmeyen bir tarafı olabilir.
Görünürde menfaatleri olmadığı düşünülse bile siyasi sadakatleri, herkesin bilmediği açığa çıkarsa kişileri mahvedebilecek kabahatleri, zevk ‘ü sefahat videoları, şaibeli ilişkileri ve benzeri durumları olabilir. Hayatlarının ikinci devresinde mevkilerinin sonuncu durağında olup da o güne kadar matah bir şey biriktirememiş olan dürüst insanlar son seferde büyük bir vole vurmaya ikna edilebilir ve hatta zorlanabilirler?
5- İrtikap veya rüşvet ihtimali olabilir mi?
YSK üyelerine rüşvet verilebileceği, ya da mevkilerini ve konumlarını kullanarak menfaat elde etmek isteyebilecekleri ihtimalleri akla gelebilir. Geçmişte ortaya çıkarak resmi kayıtlara geçen bir iki olay, ülkemizin yolsuzluk endekslerinde gerilerde olması bu yönde şüphelerin ortaya çıkması ve spekülasyon yapılması için uygun ortam yaratmaktadır.
2010 civarında, Araştırmacı Gazetecilikte dünyanın en önde gelen kurumlarından biri olan Der Spiegel Dergisinde yayınlanan “Alman Bankası Türk Yargısına rüşvet vermiş” haberi hakkında Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulu’nun soruşturmaya gerek olmadığına dair karar vermiş olması; bariz bir rüşvet olayında Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla, 2011/1 Esas ve 2012/1 Karar sayılı kararı ile bir kısım hukuk ilkelerini zorlayarak beraat kararı vermiş olması ve kamuoyunun mutabık olmadığı tartışmalı kararlar YSK üyelerine güven duyulmasını önlemekte; tersine şüphe duymayı ve spekülasyonları davet etmektedir.
YSK’nın tarihi görevi
“Seçimler Erkene Alınabilir Mi, Erdoğan Aday Olabilir mi” başlıklı yazımda da belirttiğim üzere 2023 seçimleri ülkemizin demokrasi tarihinde 1950’dekinden daha önemli bir dönemeç olacak. Bu dönemeçte yaşanacak gelişmelere YSK, kararları ile yön verecek. Kritik konularda isabetli ve sağlam gerekçeli kararlar vererek YSK; toplumsal birliğimizi ve hukukun üstünlüğüne inancımızı güçlendirebilir, ya da keyfi, hatalı ve gerekçesiz kararları ile ayrımlarımızı keskinleştirip ve kutuplaşmalarımızı daha da derinleştirebilir.
Yargıtay Genel Kurulu’nun YSK üyeliklerine göreve en uygun liyakatli kişileri seçmesini, yeni üyelerin seçilmelerini takiben YSK kurul başkanı, başkan vekili ile asil ve yedek üyelerini Anayasaya 79. Maddesi ve YSK kanununa göre bir an önce oluşturmalarını ve bu zorlu dönemden yüz akı ile çıkmamızı diliyorum.