Depremin yıkıcı etkisinin aslında şimdiye kadar çoktan çağrıştırması gereken “yaaratıcı yıkım” kavramını Alper Coşkun’un Diplomasi Koridoru için yazdığı yazıyla hatırladım. Türkiye’nin önümüzdeki döneme “yaratıcı yıkım” üzerinden, ülkeye hizmet edecek yaratıcı çözümlerle yaklaşması gerektiğinin altını çizen Dışişleri’nin genç emekli büyükelçilerinden Çoşkun, ne yazık ki, iktidardan gelen ilk işaretlerin pek umutvar olmadığını belirtiyor.
Haklı. Zira iktidar, yaratıcı yıkım sürecini devreye sokup, bilimsel verilere dayalı çözümler üreteceğine, yangından mal kaçırırcasına, seçimlerin de baskısıyla en iyi bildiği destura sarıldı: “inşaat ya resulullah.”
Bu durum, elbette Türkiye’ye özellikle onarım sürecinde destek vermek isteyen uluslarararası aktörlerin gözünden kaçmadı.
“Bir an önce inşaat başlasın” telaşı
Şu noktanın altını çizmekte fayda var: Çok şükür Türkiye, geçmişte olduğu gibi “ben bunun altından kendi başıma kalkarım” demedi; daha ilk saatlerde uluslararası yardım talebinde bulundu. Ve belki de hemen herkesi şaşırtan hızda ve kapsamda tam bir uluslararası yardım seferberliğine şahit olduk. Dünyanın dört bir yanından 100’ü aşkın ülke, kendi imkanları ölçüsünde yardıma koştu.
Şimdi bunlardan bir bölümü; uluslararası kuruluşlar ve görece gelir düzeyi yüksek Batılı ülkeler, Türkiye’nin onarım sürecine de destek vermek istiyor. Ancak iktidarın “bir an önce enkazı kaldırıp, temelleri atalım” telaşı karşısında şaşırmış ve rahatsız olmuş durumdalar.
Ankara’daki kimi büyükelçilerin, “yardım etmek istiyoruz ama, daha doğru dürüst zemin etüdü yapılmadan, planlama olmadan inşaat sürecine geçilmesini yadırgıyoruz,” şeklinde özetlenebilecek bir kaygı içinde oldukları anlaşılıyor.
AB Bağışçılar konferansı
Avrupa Birliği dönem başkanı İsveç Avrupa Komisyonu ile birlikte 16 Mart’ta bir bağışçılar konferansı düzenleyecek. Burada “temelleri attık; siz de paraları bastırırsanız, barınma sorununu bir yılda bitiririz Evvel Allah” şeklinde bir mesaj duymak istediklerini sanmam.
Suriye’li mülteciler konusunda da benzer sıkıntılar yaşandı. Türkiye kendisine doğrudan çek yazılmasını isterken, Avrupa Birliği, uluslararası yada yerel sivil toplum kuruluşları üzerinden gitmeyi tercih etti.
Her ne kadar uluslararası sivil toplum kuruluşları ya da BM’ye bağlı birimler devreye girince, toplanan paranın önemli bir bölümü, hedef kitleye varıncaya kadar masraflara gidiyorsa da eğer toplanacak paranın bir bölümü inşaata gidecekse, bir takım uluslararası kriterler getirilmesini beklemek hatta arzu etmek durumundayız.
Küçük bir hatırlatma yapmak gerekirse, Hatay Dörtyol’da Fransız Kalkınma Ajansı’nın AB kredileriyle yaptığı hastane, inşaatında depremlerde dayanıklılığı sağlayan izolatörlerin kullanılması sayesinde ayakta kaldı.
Depremin ardından ihale kanununda dikkat çeken değişiklik kararı