Kemal Kılıçdaroğlu 23 Mart akşamı Halk TV’de “Vatandaş değişimden yana, seçim birinci turda biter” dedi; “Birinci turda bu işi alıp Türkiye’yi artık ikinci kez yormamak gerekiyor.”
Kılıçdaroğlu başından itibaren kazanma azmine sahipti ama ilk kez bu kadar net konuştu; 14 Mayıs’ta milletvekili seçimiyle birlikte cumhurbaşkanlığı seçiminin de biteceğine ve 15 Mayıs sabahı cumhurbaşkanı olarak uyanacağından emin.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ağzından henüz bu netlikte bir söz çıkmadı ama çıkmasına gerek olmadığını da söylemek mümkün. Onun adına Adalet Bakanı Bekir Bozdağ söyledi örneğin “İlk turda alırız” diye. Son haftalarda onunla yüz yüze konuşan yerli, yabancı konukları karşılarında gergin bir Erdoğan beklerken, tersine son derece rahat ve kendinden emin gördüklerini ifade ediyorlar. Erdoğan 15 Mayıs sabahı Beştepe’den taşınma hazırlıklarına başlayacakmış izlenimi vermiyor.
Seçmenin gözü 51 gün sonra, 14 Mayıs’ta önüne gelecek seçim sandığında. Cumhur İttifakı adayı Erdoğan ve Millet ittifakı adayı Kılıçdaroğlu’nun gözü ise 15 Mayıs sabahına kilitlenmiş durumda.
Erdoğan neye güveniyor?
Özellikle yabancı konukları Erdoğan’ın bu kendinden emin rahatlığına anlam vermekte zorlanıyor. Gördükleri, derin bir ekonomik kriz içindeki Türkiye’de hükümetin tepkileri giderek değeri azalan para basıp anlamı kalmayan ücret artışlarıyla bastırmak istediği.
Deprem felaketinde can kaybının artmasına yol açan gecikme ve beceriksizliklerin halkta biriktirdiği öfke. Gördükleri, Suriyeli sığınmacılar sorununun hükümeti yıprattığı.
Bunların hepsi doğru gözlemler. Öyleyse nasıl oluyor da Erdoğan 15 Mayıs sabahı, yakın ekibi ve kabinesinde yapacağı köklü değişikliklerle yola devam edeceğinden bu kadar emin görünüyor? Yakın çevresinden isimler 14 Mayıs tahminlerini yüzde 52’den 53’ten açıyorlar; yani AK Parti’nin her iki oydan birini MHP desteği de olmadan aldığı 2011 seçimlerinden, MHP desteğiyle aldığı 2018 seçimlerinden de fazla.
Mümkün mü? Erdoğan neye güveniyor?
Komplo teorilerine gerek yok. Erdoğan umut ve korku dengesini yönetme yeteneğine güveniyor. Acı içindeki depremzedelere “Yaparsak yine biz yaparız” diye teselli vermesi de bunu gösteriyor, el altından yayılan “Biz gidersek başörtüsü yasağı gelir, din elden gider” propagandası da.
Erdoğan kazanırsa 15 Mayıs
Ekonomik enkaz bakımından da eğer seçim ilk turda biterse 15 Mayıs sabahı ister Erdoğan ister Kılıçdaroğlu kazansın Türkiye aynı kötü manzaraya uyanacak.
Erdoğan kazanırsa Türkiye’nin mali krizine destek ve doğrudan yabancı yatırım arayışı daha da artacak. Erdoğan’ın zamanında görevden aldığı eski ekonomi kurmayı Mehmet Şimşek’i yeniden ekibe katma çabasının altında Batının mali çevreleriyle yeniden köprü kurma ihtiyacı yatıyordu. Olmadı.
Geçenlerde bir grup yabancı yatırımcı sohbetimiz “Haziran’da daha kalabalık gelebiliriz” demeleriyle bitti; “Ya da uzun bir süre gelmemize gerek olmaz.”
Erdoğan kazanırsa Türkiye’deki “Hâkim parti” sistemi kalıcı hale gelecek. Eğer bir ülkede bir parti seçim yoluyla 10 yıldan fazla aralıksız iktidarda kalırsa, “baskın parti” ya da “hâkim parti” sistemi deniyor. İkinci Dünya savaşı ardından İtalya’da Hristiyan Demokratlar 45 yıl iktidarda kaldı. Japonya’da Liberal Demokratlar öyle. Asya ve Afrika’daki rejimlerin çoğu öyle; kimilerinde seçimler de göstermelik.
Bir şey daha var: Cumhuriyetin 100’üncü yılında Türkiye’de din ve devlet işlerini ayıran laiklik ilkesi ve kadın haklarının daha da gerileyeceği bir dönemin başlangıcı olabilir 15 Mayıs.
Kılıçdaroğlu neye güveniyor?
Kılıçdaroğlu’nun ilk defa ilk turda kazanacağına dair bu kadar net konuşmasının altında 2017’de milletvekili Enis Berberoğlu’nun hapse atılmasını protesto için başlattığı Ankara-İstanbul Adalet Yürüyüşünden beri geliştirdiği ittifaklar politikasına güveni yatıyor.
Kılıçdaroğlu’nun geliştirdiği ittifaklar politikası sayesinde CHP, 1970’lerde Bülent Ecevit’ten bu yana ilk defa iktidara, ortaklık şeklinde de olsa bu kadar yakın. Kılıçdaroğlu’nun, kendi partisi içinden gelen muhalefete rağmen İYİ Parti lideri Meral Akşener’le birlikte kurduğu ittifak mimarisi 2019 yerel seçiminde Erdoğan’ın “yenilmezlik” büyüsünü bozdu.
Uzunca bir deneme yanılma süreci ardından Kılıçdaroğlu, Kürt seçmen desteği olmaksızın Erdoğan’ı alt etmenin yolu olmadığını gördü. Bunu aslında Akşener’in de görmemesi mümkün değil ama İYİ Partide daha yeni yeni siyasi öncelikler ideolojik önceliklerin önüne geçmeye başladı.
Kılıçdaroğlu’nun 15 Mayıs sabahı için ilk defa bu kadar net konuşmasında HDP öncülüğündeki Emek ve Özgürlük İttifakının aday çıkarmayarak kendisine verdiği dolaylı desteğe de güvendiğini düşünüyorum ki bu da geniş ittifaklar siyasetinin sonucudur.
Cennetin kapıları açılmayacak ama…
Kılıçdaroğlu’nun artık emin göründüğü üzere cumhurbaşkanlığı seçimini 14 Mayıs’ta kazanması sadece onlarca yıl sonra bir CHP liderinin 15 Mayıs sabahı söz verdiği üzere Çankaya Köşküne taşınma hazırlıklarına başlaması demek olmayacak. Aynı zamanda Atatürkçülerden İslamcılara, Sünni ve Alevilerden diğer inanç gruplarına, sosyal demokratlardan Türk ve Kürt milliyetçilerine, merkez-sağ liberallerden sosyalistlere dek geniş siyasi yelpazede, ulusal birlik hükümeti seçilmiş olacak.
İster ilk ister ikinci turda eğer bu ulusal birlik ittifakı iktidara gelirse Kılıçdaroğlu’nun elinde sihirli bir değnekle cennetin kapılarını açması beklenmemeli. Çünkü muhalif seçmenin bakışıyla asıl sorun cennetin kapılarının açılması değil, cehennemin kapılarının kapatılması.
Bu çerçevede Kılıçdaroğlu’nun Halk TV yayınında söz verdiği TBMM grubu ve yönetim kademelerinde daha fazla kadın siyasetçi sözünü tutması da laik, eşitlikçi ve özgürlükçü Türkiye bakımından önemli.
Eğer seçilir ve sözlerinde dururlarsa, yani işe yargı bağımsızlığı, ekonomik restorasyon ve idaredeki, bürokrasideki tıkanıklığı aşmakla başlarlarsa Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’dan alacağı enkazı, daha kolay sağlanacak mali kaynak ve doğrudan yatırımlarla aşması da kolaylaşabilir.
15 Mayıs sabahı Cumhurbaşkanı Beştepe’de oturmaya mı devam edecek yoksa Çankaya Köşkü’ne dönüş hazırlıklarına mı başlayacak? Çok değil 51 gün kaldı görmek için.