Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2002’den bu yana süren iktidarının belki de en dezavantajlı döneminde yeniden seçilmesi Türk siyasetinde artık kurucusu olduğu AK Partiden de bağımsız bir “Erdoğancılık” olgusunun adını koymamız gereğini ortaya koyuyor.
Tıpkı kurucusu olduğu Anavatan Partisinden bağımsız bir Özalcılık tanımı, Önce CHP sonra kurucusu olduğu DSP’den bağımsız bir Ecevitçilik olgusu gibi AK Partiden bağımsız bir Erdoğancılık olgusu, 2023 seçimlerine damgasını vurdu.
Bu iddiayı rakamlarla desteklemek mümkün.
Rakamlarla Erdoğancılık ve ötesi
Erdoğan 14 Mayıs’taki ilk tur seçimlerde oyların yüzde 49,5’ini AK Parti ise yüzde 35,6’sını aldı. 24 Haziran 2018 seçimlerinde kendisi yüzde 52,5 ile cumhurbaşkanı seçilirken AK Parti yüzde 42,5 almıştı. Erdoğan ve partisi arasındaki destek makasının açıldığı 14 Mayıs’ta da belliydi ama konuyu Erdoğan ve AK Parti bakımından değil de Erdoğancılık bakımından daha çıplak görmek için 28 Mayıs sonuçlarını da tahlil etmemiz gerekiyor.
Cumhur İttifakı desteğindeki Erdoğan 28 Mayıs’ta oyların yüzde 52,2’sini, Millet İttifakı desteğindeki CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise yüzde 47,2’sini aldı.
Gerek 2018 gerekse 2023 seçimlerinin ilk turunda Erdoğan’ın oyları içinde MHP’nin desteği vardır. Bu destek 2018’de yüzde 50+1 barajını aşmaya yetmiş, ama 14 Mayıs’ta yetmemiştir. Bu durumda -hâlâ birinci parti kalsa da AK Parti oylarındaki gerilemenin, kez 2018’de yüzde 11,1 oy alan MHP’nin -anketlerin daha düşük tahminine rağmen- yüzde 10,1 almış olmasının etkisi var.
Şahsi çekim gücü
Öte yandan yüzde 2,8 ile 2023 seçimlerinin sürprizlerinden sayılması gereken Yeniden Refah, yüzde 1 ile BBP, yine seçime AK Parti listesinden giren Hüda-Par ile DSP’nin de Erdoğan’ın 14 Mayıs’taki yüzde 49,5’i içinde payı vardı vardı.
Peki, ne oldu da 14 Mayıs’taki yüzde 49,5 destek on beş gün içinde yüzde 3’e yakın artış gösterdi.
Bunu sadece Millet İtifakı ve genel olarak muhalefetteki dağınıklık sonucu partilerin bütün seçmeninin Kılıçdaroğlu’na oy vermemesi, sadece 14 Mayıs’taki rakiplerinden Sinan Oğan’ın Erdoğan’a destek vermesiyle açıklamak yetersiz kalır ve haksızlık olur. Neticede Kılıçdaroğlu’nun 14 Mayıs’ta yüzde 44,9 olan oy oranı da 28 Mayıs’ta yüzde 3’e yakın artış göstermiş, ama yetmemiştir.
Aradaki farkı, Erdoğan’ın siyasi çekim gücünü hesaba katmadan açıklamak zorlama olur. Türkiye’nin Cumhuriyet tarihinin en ciddi ekonomik krizlerinden birini yaşıyor, tarihinin en büyük deprem felaketini geçirmiş ve devlet kurumlarının ilk andaki beceriksizliği ortaya çıkmış olmasına rağmen Erdoğancılık olgusunun temeli sayabileceğimiz bu çekim gücüyle kararsız ve dağınık oyları toplayabildi.
İdeoloji, güç kullanımı, ısrar ve pragmatizm
Erdoğancılık mutlaka -artık ne zamansa- ilerde siyaset bilimciler tarafından daha ayrıntılı incelenecektir. Ancak en genel hatlarıyla Erdoğancılık şu özellikleri sıralayabiliriz:
1-İdeolojik zemin: Erdoğan’ın siyasetteki çıkış noktasında siyasi İslamcılık gibi güçlü bir ideolojik zemin var. Bu ideolojinin getirdiği imkânlarla seçmeniyle, hatta seçmeni olmayan dindar kesimlerde ortak dil kullanabiliyor. Güncel bir örnekle, düşük faiz siyasetini savunurken “Nas” dediğinde Kuran lisanına alışık olmayanlar bunun anlamını çözmeye çalışırken o çoktan cami cemaatine “Anladınız siz onu” mesajını iletmiş oluyor. İmam-hatip eğitiminin avantajını kullanarak kısa cümlelerle, sık tekrarlarla, bazen hamasi şiirlerle hitap ediyor. Biz dediği zaman milletten değil ümmetten bahsettiğini, aslında milli sınır aşan bir kavram kullandığını anlayan anlıyor.
Dün dündür, bugünse bugün
2- Pragmatist ısrar: Erdoğancılık bir yerde, tıpkı Erdoğan’ın hitabet üslubunda olduğu gibi, kararlarında -yanlış olduğu uyarılarına rağmen sonuç getirmeyeceği apaçık görünene dek ısrar ve tekrar demek. Diğer yandan tam geriye dönülmez noktaya gelirken keskin manevralar yapabilen, hatta oportünizm raddesinde bir pragmatizmi de içeriyor. Örnek, 2011-2016 arasında izlenen Suriye siyaseti. Örnek, PKK ile diyalogdan rakiplerini PKK destekçiliğiyle suçlamaya dönüş. Örnek; hâlâ “ben değişmedim” dese de Merkez Bankasının 27 ay sonra faiz yükseltmek zorunda kalması.
Bu yönüyle Süleyman Demirel’in “Dün dündür, bugün bugündür” taktiklerini kullanıyor.
3- Korku-umut dengesi: Erdoğan bugüne dek Türkiye’de seçmenle korku-umut dengesini bir güç çarpanı olarak en iyi kullanan siyasetçi. “Ben gidersem siz kaybedersiniz” gözdağını, “Hata olmuşsa yine ben düzeltirim” ümidiyle aynı çerçeve içinde kullanabiliyor. Erdoğancılık biraz da bu. Korku etkeninin nesnesi kimi zaman terörizm oluyor, kimi zaman başörtüsü ayrımcılığının geri geleceği. Umut etkeniyse kendisini en açık şekliyle deprem mağdurlarının yine Erdoğan’a oy vermesiyle gösterdi.
Atı alan Üsküdar’a geçer
4- Güç kullanımı: Erdoğancılık bir yönüyle eldeki imkânları, gerektiğinde Anayasal-yasal sınırları ihlal etmeyi göze alıp azami verimlilikte kullanmaktan çekinmemek demek.
Güç kullanımının iki boyutu var. Biri seçim kazanmak diğeri iktidarını korumak için.
Son seçimlerde -kabinede tutacağı sonradan kesinleşen iki bakan dışında- bütün bakanları milletvekili adayı yapıp, sadece Cumhurbaşkanlığı değil, bütün bakanlıkların ve TRT, Anadolu Ajansı, RTÜK dahil bütün kamu kuruluşlarının imkânlarını kendisinin ve AK Parti’nin seçim kampanyasına seferber ettirmesi bunun açık örneği. Seçimde oy kullanımından sayım ve kaydına dek yaşanan hile-hurda iddiaları buna dahil. İtirazlar yapılana kadar, “Atı alan Üsküdar’a geçmiş” oluyor.
Erdoğan’ın iktidardayken ister yargı ister güvenlik isterse mali olarak devlet gücünü rakiplere nefes aldırmayan baskı ve yıldırma siyasetini uyguluyor. Bu çerçevede 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin e-muhtırası sonucu Fethullahçılarla ittifak ilk, 2013 Gezi Protestoları ikinci, Selahattin Demirtaş’ın “Seni Başkan Yaptırmayacağız” çıkışı Erdoğan’ın dozu artırdığı üçüncü dönüm noktası oldu. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın tahliye kararlarına rağmen yeni suçlamalarla hapiste tutulması, Erdoğancılık açısından acımasızlığa varan güç kullanımına ibretlik örnekler oluşturma anlamına geliyor.
“Biz de yapabiliriz” duygusu
5- Ağır popülizm: Erdoğancılık bir yönüyle, tıpkı Özalcılık ve Ecevitçilik gibi yüksek dozda popülizm demek. Bu düzeyde popülizm halkta “Adamlar yapıyor” duygusu yerine “Biz de yapabiliriz” duygusuna doğrudan hitap etmeyi gerektiriyor.
Laik, cumhuriyetçi, demokrat kesim Milli Muharip Uçak, Bayraktar TB-2 gibi, Anadolu gemisi gibi savunma, ya da Avrasya tüneli, İstanbul Havalimanı ya da Çanakkale Köprüsü gibi projeleri yok sayıp küçümserken halkın çoğunun bu projelerle gurur duyduğunu görmekte yetersiz kaldı. Üstelik kullanılan kibirli eleştiri tonu, bu projelerin uygulama ve mali boyutlarına dair haklı eleştirileri de gölgede bıraktı.
6- Milli gurur: “Değerli Yalnızlık”, Arap Baharıyla (2010) başlayıp, 2016 darbe girişimine kadar olan dönemdeki dış politika çelişkilerinin seçmende popülist karşılık bulmasını sağlayan bir formüldü. “Milli gururun” dış politikada güç çarpanı olarak kullanılmasının Erdoğancılık olgusunun temellerinden biri. Teorik olarak haklı ama pratik olarak imkânsız görünen “Dünya beşten büyüktür” sloganının sürekli tekrarla dünyada da belli bir yankı bulması buna örnek. Libya’da askeri boyuta ulaşan siyasi ısrar, keza Azerbaycan’ın Ermenistan işgali, altındaki topraklarını kurtarmasına verdilen destek sonuç getirdi. Rusya’nın Ukrayna savaşındaysa tam tersine müdahaleci değil uzlaştırmacı rol üstlenerek önemli bir dönüş yaptı.
Türk-İslam sentezi gerçek oldu
7- Türk-İslam sentezi: Türkiye (aslında Aydınlar Ocağı tarafından ABD ilhamlı bir proje olarak üretilen) Türk-İslam sentezi kavramıyla yaygın olarak Turgut Özal döneminde tanıştı. Ama bunu gerçekleştiren MHP lideri Devlet Bahçeli’yle birlikte Erdoğan oldu. Bir başka deyişle Erdoğancılık İslam ümmetçiliğiyle Türk milliyetçiliğinin sentezini önemli bir güç çarpanı olarak kullanıyor. Türk Devletleri Teşkilatı buna örnek; Avrupa Birliği üyesi Macaristan dahi gözlemci üye ve KKTC.
Bu siyasetin dönüm noktası olarak da 15 Temmuz 2016 darbe girişimini görmek mümkün. Bu sentez hem Erdoğan hem Bahçeli açısından belli tavizlerle mümkün oldu. Örneğin Bahçeli, Anayasanın ilk 4 maddesine, laiklik ve Atatürk ilkelerine çoğu zaman söylemde kalsa da sahip çıkıyor, buna karşı hem Kürt milliyetçisi hem Şeriatçı Hüda-Par ile aynı ittifak çatısında yer almak zorunda kalıyor.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılına iktidardaki 21’inci senesini yaşayıp beş yıl için daha vize alan Erdoğan ile girerken, siyasi manzarayı daha iyi okuyabilmek adına Erdoğancılık tanımını yapmak ve üzerinde çalışmak gerekli görünüyor.
Bir küçük not: Özal’dan sonra kurucusu olduğu Anavatan Partisi, Ecevit’ten sonra kurucusu olduğu Demokratik Sol Parti tabela partisi olma sürecine girdi. Akılda tutmakta yarar var.