Yıllar önce bir uluslararası toplantının serbest akşam saatlerinde herkes kendi ülkesinden ünlü bir şarkı söylesin dedik; siyasetten bunaldığımız saatlerdi. Biz de eşimle “Üsküdar’a Gider İken” türküsünü söyledik. Bir baktık ki topluluktan bazı kişiler de ya melodiyi mırıldanıyor ya da kendi lisanında aynı türküyü söylüyor. Bitirince İrlanda’dan, Ürdün’e değişik coğrafyalardan arkadaşlar bazı arkadaşlar türkünün kendilerine ait olduğunu söylediler. Aramızda Pakistanlı yoktu ama Pakistan’da bulunmuş bir arkadaşımız bunu Pakistan türküsü olarak biliyordu. Sözler aynı ama beste aynıydı.
Üsküdar’a Gider İken kimin türküsüydü?
Bir ara bir tez daha atıldı ortaya. Buna göre melodi İngiliz İmparatorluğundaki İskoç Tümeninin resmi marşıydı. Kırım savaşı (1853-56) döneminde İstanbul’a gelip Selimiye Kışlasına yerleşen İskoç birliklerinin gayda takımı bandosu aracılığıyla Üsküdar semtinde yaygınlaşmış, Türkçe sözler yazılmıştı. Sömürgecilik döneminde Kraliyet donanması aracılığıyla İngiltere’nin sömürgeleştirdiği coğrafyalara yayılmış ve son derece akılda kalıcı melodisiyle benimsenmiş, kimi yerde savaş marşı, kimi yerde de bizdeki gibi bir aşka çağrı türküsü sözleri yazılmıştı.
İspanya’dan gelen Jordi Savall yorumu
Ancak Osmanlı döneminde yazan Romen tarihçi Dimitri Kantemir (Cantemir) ya da Kantemiroğlu Dimitri, bu türküyü Yahudi göçüyle İspanya’dan göçen Seferadların bir türlüsü olarak kayda almıştı. Kantemir 1673-1723 yılları arasında yaşamıştı. Demek ki Üsküdar’a Gider İken’in türküsünün İstanbullularca 1850’lerde İskoçlardan duyulup uyarlandığı tezi tarihi gerçeklerle örtüşmüyordu.
Yine İspanya’dan gelen bilgiler çok daha derinlere inmemizi sağlıyor.
Katalan müzisyen ve müzik tarihçisi Jordi Savall ve Hesperion XXI grubunun 4 Şubat akşamı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO) Ada Ankara’da “Dimitri Kantemir – Müzik İlminin Kitabı” başlıklı nefis konserinde yaptığı açıklamalar ufuk açıcı nitelikteydi. Savall ve grubu 1700’lerdeki Osmanlı dönemi Türk müziğinden örnekler verdikten sonra ısrarlı alkışlarla yeniden sahne aldı.
Orada, bizde “Kâtibim” adıyla da bilinen Üsküdar türküsünün tarihine dair kısa ama özlü açıklamalarda bulundu.
Hayır, bu türkü ne İskoç ne Seferad kaynaklıydı ama onlar da sürdürücülerinden olmuşlardı.
İstanbul türküsü olabilir mi?
Jordi Savall yaptığı çalışmalara göre türkünün köklerini 9’uncu yüzyıla dek indirmişti. Muhtemelen Yunan ilahileri kaynaklı ama bütün Akdeniz’e yayılan bir melodiydi. Seferadlar muhtemelen oradan almıştı. Seferad göçüyle yeniden doğduğu topraklara döndüğü ve Osmanlı egemenliğinin yayıldığı Kuzey Afrika ve Balkanlarda yeniden yayılmıştı.
Kaynakları 9’uncu Yüzyıl Grek ilahilerine dek iniyorsa onun öncesine, tek tanrılı dinler öncesine dek de gidiyordur belki; orası müzik tarihçilerinin işi. Ama 9’uncu Yüzyılda Grek kültürünün en önemli merkezini o zamanki adıyla Konstantinopolis, yani İstanbul saymak yanlış olmaz. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından yeniden camiye çevrilen Aya Sofya katedrali 6’ıncı Yüzyılda ibadete açılmış, üç asırdır Ortodoks Hıristiyanlığın hizmetindeydi.
Dolayısıyla evet, Üsküdar’a Gider İken, en azından ezgi kökleriyle bir İstanbul türküsü sayılmalı bu bilgiler ışığında.
Üsküdar’a gaydayla gitmek?
Bu ezginin İngiliz Adalarına nasıl gidip benimsendiğini, İskoç gayda takımlarının nefesiyle askeri bir nitelik kazandığı ayrı bir araştırma gerektirir her halde. İspanya’daki Katolik Engizisyonundan kaçan Seferad Yahudilerinin bir bölümünün de İngiltere ve Hollanda’ya gittiği de biliniyor.
Ama 18 ila 20’inci yüzyıllara yayılan İngiliz sömürgeciliği ile doğduğu topraklara bu defa gayda sesiyle dönmesi söz konusu. Bugün Pakistan Ordu Bandosu, Gayda Takımıdır. Ürdün Ordu Bandosunun temeli Türklerden bağımsızlıklarını kazandırmaları şerefine kurulmuş İskoç Gayda Takımıdır. Gaydanın İngiltere’den kaçan İrlandalı Katolikler aracılığıyla Amerika’ya gitmesi ve bugün ABD polis teşkilat bandolarının gayda takımlarından oluşması da tarihin cilvelerinden biri.
Peki gayda bir İskoç ya da İrlandalı çalgısı mıdır? Gaydanın İngiliz ordularının resmi müzik aleti olduğuna dair en eski kayıtlar 16’ıncı yüzyıla aitmiş; sadece İskoçya değil İrlanda birliklerine ait gayda takımları üzerine. https://en.wikipedia.org/wiki/Bagpipes
Anadolu’da Kelt izleri
Genellikle bütün olarak işlenmiş koyun veya keçi derisinden imal ediliyor tulum. Bizde Doğu Karadeniz’in yaygın çalgılarından tulum gibi. Yani koyun-keçi hayvancılığının yapıldığı bütün kültürlerde benzerleri olabilir.
Ama derine inince gaydanın daha basit ve eski şekli olan tulumun en eski izlerini M.Ö 1000 yıllarından kalan Hitit kayıtlarında bulmuş arkeologlar. Belki de Roma döneminde Galatya diye anılan İç Anadolu’da devlet kurmuş olan Keltlerden bazıları dönerken alıp götürmüştür tulumu. Olamaz mı? Tarihçilerin işi o da.
Tıpkı bugün Ankara, Çorum, Çankırı, Yozgat köylerinde uzaylı gibi duran kızıl, sarı saçlı ve mavi, yeşil, ya da yöre ağzıyla “çakır” gözlü vatandaşlarımızın Keltlerin genetik mirasını sürdürdüğü iddiasını araştırmanın biyologların işi olması gibi.
Evet, kadim İstanbul türküsü
Özetle, evet, “Üsküdar’a Gider İken” daha Türkler İstanbul’a gelmezden öncesinden kalan, Konstantinopolis daha İstanbul olmadan öncesinden kalan bir İstanbul türküsü gibi duruyor.
Kâtibim türküsünden bizlere kültürlerarası entelektüel bir gezi yaptıran Jordi Savall ile onu ve grubunu müzikseverlerle buluşturan CSO Ada Ankara’ya teşekkürler. Bu yazı neden bu kadar gecikti derseniz, araya deprem felaketi girdi, seçim girdi, kabine kuruluşu, zam yağmuru girdi; bugüne kısmetmiş.
Yazıyı sonuna dek okuyanların ödülü de Üsküdar’a Gider İken”, ya da “Katibim” türküsünü Zeki Müren’in eşsiz sesinden dinlemek olsun.