Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 24 Temmuz’daki kabine toplantısı ardından yaptığı konuşmanın hemen başında, konuya verdiği önemin işareti olarak ufuktaki yerel seçimlere değindi. 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinde elde ettiğimiz başarıyı 31 Mart 2024 mahalli idareler seçimleriyle tahkim etmek istiyoruz” dedi; “İnşallah bu tarihî fırsatın heba olmasına izin vermeyeceğiz.” Erdoğan fırsat sözünü çok sık kullanmaz. Bu defa kullanması anlamlı, çünkü kendi gücü kadar 14-28 Mayıs seçimlerinde karşısında çıkan CHP Genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yenilgisi sonrasında, başta CHP olmak üzere muhalefetin ciddi bir dağınıklığa, adeta hasta yatağına düşmüş olmasına da güveniyor.
Peki nedir o fırsat?
İki boyutu var. Birincisi 2019 yerel seçiminde 2002’den bu yana ilk yenilgisini almakla kalmadı, aynı zamanda hükümet ile İzmir dışında ülke büyüklüğündeki büyükşehirlerin yönetim sinerjisini de yitirdi. Özellikle İstanbul’da CHP’li Ekrem İmamoğlu’nun seçilmesi Erdoğan’ı derinden etkiledi; kendi siyasi yükselişi de 1994’te oradan başlamıştı.
30 yıl sonra yine gelen fırsat
Burada Erdoğan’ın fırsat sözcüğüne yüklediği anlamın ikinci boyutuna geliyoruz. Erdoğan tam 30 yıl aradan sonra, 1994 yerel seçimlerinde, o zaman Refah Partisi olarak kendisinin İstanbul, Melih Gökçek’in de Ankara büyükşehir belediye başkanlıklarını alarak ülke yönetimine doğru tırmanışını hatırlatıyor.
Bunu da gizlemiyor, açıkça söylüyor. Örneğin 1 Temmuz’da AK Parti İstanbul İl Teşkilatına Bayramlaşma mesajında 2024 yerel seçimlerinin 1994 yerel seçimleri gibi “milat olacağını” vurgulayan Erdoğan, “1994 ruhunu tekrar dirilterek”, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya başta olmak üzere büyük şehirlerin “üzerine karabasan misali çöken Fetret Devrine hep birlikte son vermekten” söz ediyordu.
Ne olmuştu 1994’te, neden 30 yıl sonra aynı fırsat doğmuştu.
Muhalefet birleşemeyince
1994 seçimlerinde İstanbul ve Ankara’da Refah Partisinin nasıl aradan sıyrılıp yerel yönetimleri almasının, burayı basamak yaparak 24 Aralık 1995’teki Genel Seçimlerden Refah Partisinin birinci parti olarak çıkıp Necmettin Erbakan’ın Başbakan olduğunun iki sırrı vardı. Biri, siyasal İslamcı hareketin tabanda durmaksızın çalışması ve halkın dinî ve geleneksel duygularını siyasete tahvil etmeyi başarmalarıydı. İkincisi ise birbirine çok benzeyen muhalefet partilerinin ortak aday çıkarmaktaki sekter beceriksizlikleriydi.
Örneğin Ankara’da, merkez soldaki üç parti, CHP, DSP ve SHP ayrı adaylar çıkarmış, onların bölünmüşlüğü sayesinde 1 milyon 400 bin oy kullanılan seçimi Gökçek sadece 6500 oyla kazanmıştı. Benzeri tablo İstanbul’da da yaşanmış, Erdoğan seçimi oyların yüzde 25,19’unu yani her dört İstanbul seçmeninden sadece birinin oyunu alarak kazanmıştı.
Bu tabloyu ayrıntılı olarak Aralık 2022’de YetkinReport’taki “Muhalefete Garantili Seçim Kaybetme Dersleri” tahlilinde yayınlamıştım; bu bağlantıdan tekrar okumanızı öneririm.
Bu gidişle tarih tekrar eder
Erdoğan’ın 30 yıl sonra gördüğü fırsat biraz da budur. Muhalefet darmadağın yatağa düşmüş, karşı koyacak takatini yitirmiş görünmektedir.
Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’in birlikte inşa ettikleri ittifaklar politikası 2019’da işe yaramış ve 1994 tablosu tersine çevrilmişti. 2023’te de işleyebilirdi. Kılıçdaroğlu’nun bütün uyarılara rağmen adaylığında ısrar etmesini sağlayan güya kurmayları bugün kendi koltukları aşkına karşısına geçmiş durumda şimdi İmamoğlu’nu ona karşı öne itiyorlar, Kılıçdaroğlu ise yine “yeni” etrafındakilerin akıllarıyla hata üstüne hata yapıyor.
Akşener küskün ve güvensizliği daha da artmış görünüyor. Yerel seçimlere uygun bir ittifak siyaseti için ön şart ise CHP’nin toparlanması. Bu arada CHP’den kopmalar yeni partilerin doğmasına, ya da mevcut fraksiyonel yapıların güçlenmesine yol açar ki bu da Erdoğan’ın işine gelir, ayrı fırsat pencereleri açar. Tarih 30 yıl sonra tekrar eder.
Erdoğan’ın AK Partililerden heba etmemelerini istediği fırsat budur.