14 Ekim Cumartesi günü dünyanın çoğu şehrinde olduğu gibi İstanbul’da (ve Türkiye’nin pek çok şehrinde) İsrail’i kınayan yürüyüşler yapıldı. Hamas’ın 7 Ekim saldırısıyla başlayan kanlı çatışmaların 7’inci günüydü. On binleri bulan kalabalıklar, ellerinde Filistin ve Türk bayraklarıyla Beyazıt’taki İstanbul Üniversitesi girişinden 3,5 kilometre ötedeki Ayasofya Camii’ne yürüyüş yaptılar.
Kabul etmek lazım ki Türkiye çok daha geniş katılımlı, çok daha heyecanlı Filistin dayanışması yürüyüşlerine sahne olmuştur. Bu defa önemli AK Parti yüzlerinin de yürüyüşte ön safta olmasına rağmen katılım ve heyecan farkının nedeni ne Filistin halkına duyulan sempatinin ne de yıllardır İsrail askeri operasyonlarda sivillerin öldürülmesine duyulan tepkinin azalmasıdır. Bu defa bütün dünya bambaşka bir durumla karşı karşıya olduğunun farkında.
Filistin sadece Hamas değil
Türkiye’de Filistin halkına dayanışma duygularıyla bakan -her siyasi kesimden- insanların çoğu, Filistin’in sadece Hamas olmadığını, Hamas’ın eylemlerini sahiplenmenin Filistin halkına daha fazla zarar verdiğini görüyor. Öter yandan Hamas’ın 7 Ekim saldırısında İsrailli sivilleri de öldürdüğü bilindiği halde Hamas’ı doğrudan suçlu ilan etmenin İsrail’deki sağ Siyonist saldırganlık ve ana akım batı medyası tarafından Filistin halkını topyekûn hedef yapacağı endişesi hâkim.
Nitekim BBC’nin Filistin’in Londra’daki temsilcisi Husam Zomot’un, Hamas’ın siyaseten rakibi ve Hamas’ı “militan bir örgüt” olarak tanımlamasına rağmen, bunu İsrail devletinin Filistinli sivilleri öldürmesini meşrulaştırmamak gerekçesiyle kınamayı reddetmesi bunun açık örneği oldu. Fransa’da popülist-solcu lider Jean-Luc Melenchon aynı gerekçelerle Hamas’ı terörist olarak kınamadı ve bu yüzden ülkesinde ciddi bir tartışma başlattı.
Cuma günü ABD’de Kaliforniya Üniversitesinde (UCLA) de bir grup öğrenci Filistin’le dayanışma gösterisinde Arapçasıyla “intifada”, Türkçesiyle “ayaklanma” sloganı attıkları için Hamasçı olmakla suçlandı. Nev York’ta Columbia Üniversitesi, İsrail kınaması olmasın diye yerleşkeyi kapattı o gün.
İsrail sadece sağ-Siyonizm değil
Aynı şekilde, İsrail hükümetlerinin saldırılara karşılık verirken sivil ayrımı gözetmeden saldırmasına, Filistinlilerin kendi topraklarında kuşatmasına karşı çıkmakla İsraillilerin de kendi topraklarında yaşama hakkına karşı çıkmak arasında da fark var.
İsrail’deki şu anda Başbakan Binyamin Netanyahu’nun temsil ettiği ve marjinal Yahudi şeriatçısı, ırkçı partilerin desteğiyle iktidarda duran sağ-Siyonist saldırganlığa karşı çıkmakla işi Yahudi düşmanlığına, ırk ve etnik ayrımcılığa vardırmak arasında da dağlar kadar fark bulunuyor. Bu, Batı’da artan İslamofobik siyasetin bütün Müslümanları IŞİD ya da El Kaide terörizmiyle aynı gözle değerlendirmesine benziyor.
Hamas saldırısının hemen ardından, ana akım ve etkili Haaretz gazetesi bu felaketin sorumlusu olarak Netanyahu’nun saldırgan ve pervasız siyasetini gösteren manşet ve yorumlarla çıktı. İsrail parlamentosu Knesset’in solcu Hadaş koalisyonu üyesi Milletvekili Ofer Cassif felaketten Netanyahu hükümetinin Filistin topraklarını işgal siyasetini sorumlu tutuyor. (Haaretz hakkında da Cassif hakkında da dava açılmadı. “Türkiye’de olsa ne oldurdu?” sorusunun yanıtını size bırakıyorum.)
Uluslararası riskler artıyor
İran şu anda Hamas’ın en önemli destekçisi konumunda. İran Şii, Hamas Sünni karşıtlığı İsrail’in var olma hakkına ve aslında Yahudi karşıtlığı zemininde birleşiyor. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan açıkça İsrail operasyonları devam ederse Lübnan’da Hizbullah’ı da devreye alacağını söylüyor. Tabii orada sınır-aşan terör hareketlerinin devreye gireceğini ve Batı dünyasında kanlı eylemlerin ve tepki olarak Müslüman karşıtlığının yükseleceğini de unutmamak lazım.
Unutmamamız gereken bir şey de şu anda kuşatma altındaki Hamas’ın elindeki silah ve mermilerin er geç tükeneceği. İsrail’in kara harekâtını ertelemesinin bir nedeni de bu gibi görünüyor. Hamas biraz da bu yüzden Gazze’de çıkmak isteyen sivilleri engellemek istiyor.
ABD daha ilk günden bu yana İsrail’deki sağ-Siyonist saldırganlığa tam destek veriyor. ABD Başkanı Joe Biden Doğu Akdeniz’e ikinci uçak gemisi filosunu da gönderiyor. Bu kadar silah Gazze için de Hamas için de çok fazla. Eğer İran içinse ABD’nin bölgeyi tamamen savaşa atmadan önce Rusya ve Çin’in muhtemel tepkilerini de dikkate alıyordur mutlaka.
Türkiye’nin konumu
Rusya, dikkatlerin Ukrayna savaşından dağılmasından memnun. Ukrayna ile meşgul Rusya’nın Filistin için savaşa girmeyeceğini düşünenler bir bakıma haklı olsa da Rusya’nın Orta Doğu’daki dayanak noktası Suriye’den vazgeçmek istemeyeceği de görülmeli.
Türkiye, Rusya ve İran, Suriye’de “Astana Süreci” üzerinden irtibattalar. Türkiye’nin şu anda bir numaralı güvenlik sorunu Suriye’de ABD destekli PKK varlığı ve bu nedenle ABD ile ciddi gerilim içinde.
Öte yandan Türkiye’nin Gazze savaşının bir an önce bölgeye yayılıp kendisinin de müdahale etmek zorunda kalmadan bitmesini istediği açık. Bunun siyasi, insani ve ekonomik gerekçeleri var. Savaş uzadıkça petrol fiyatları ve yatırım ortamının kötüleşmesi ekonomik krizden çıkışı zorlaştırır.
Ankara, Rusya-Ukrayna krizinde olduğu gibi Filistin krizinde de sinirlerine hâkim olmaya çalışan, iç siyasetin izin verdiğince dengeli bir tutum izliyor. Erdoğan acısını ABD’den çıkarıyor, en azından söylem olarak. Belki de kolaylıkla Yahudi düşmanlığını azdırabilecek şekilde sadece İsrail’i hedef almaktansa arkasındaki ABD yönetimini koymak siyaseten daha uygun geliyor.
Tahtaya vuralım, işler daha kötüleşmesin.