Milli Savunma Bakanlığı, Cumhuriyet’in 100’üncü yıldönümü 29 Ekim 2023’te Mustafa Kemal Atatürk’ün kabri Anıtkabir’de ziyaretçi rekoru kırıldığını duyurdu. Bakanlık açıklamasına göre 1 milyon 182 bin 425 ziyaretçi Atatürk ve Cumhuriyete saygı ve sevgilerini göstermek için Anıtkabir’e gitmiş. Bakanlık, kalabalık yüzünden giremeyenlere de şükranlarını sunmayı unutmamış.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla Anıtkabir'e akın eden ve yeni ziyaretçi rekorunu kıran 1 milyon 182 bin 425 ziyaretçimiz ile yoğun kalabalıktan dolayı ziyaret gerçekleştiremeyen tüm halkımıza şükranlarımızı sunuyoruz.
Cumhuriyetimizin 100'üncü yılında Cumhuriyetimizin… pic.twitter.com/CuIOL7bKaF
— T.C. Millî Savunma Bakanlığı (@tcsavunma) October 30, 2023
Anıtkabir’e koşan kalabalıkları dikkatle gözledim. Çocuğunun elinden tutmuş, başörtü ve pardösüsüyle Türk bayrağını taşıyanı da gördüm, aynı bayrağı pelerin gibi omuzlarına sarmış kulağı küpeli, şortlu delikanlıyı da, Anadolu şehirlerinden topluca gelmiş aileleri de. Toplumun her kesiminden her inançtan insan Cumhuriyetin 100. Yılında Atatürk’e şükranlarını sunmak için oradaydı.
Kendiliğinden tabandan ve sivil
Atatürk ve Cumhuriyet değerlerinin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti’nin 20 küsur yıllık iktidarında bu yeniden keşfi doğru anlaşılmalı. Bu tabandan ve tamamen sivil bir dalga yükselişidir. Örneğin arkasında askeri darbe dönemlerinin halkı Atatürkçülük kisvesiyle Atatürk’ten soğutan askeri rejimlerin yönlendirmesi yoktur. Ya da Atatürk ve Cumhuriyet değerlerine gösterilen sevginin dışa vurumunun bugünün siyasi ortamında bir getirisi de yoktur. Tersine, toplum, Cumhurbaşkanı da cemaat içindeyken, Ayasofya imamının Atatürk’e açıkça hakaret ettiğine tanık olmuştur.
AK Parti içinde Atatürk’ü Türkiye’nin bağımsızlığının simgesi olarak gören de vardır, radikal İslamcı tarikat ve cemaatlerin bu kadar şımarıkça at oynatmasından rahatsız olanlar da; bunu görmek gerek. Muhalefet partilerinin, özellikle CHP ve İYİ Parti’nin, yapamadığını, merkezkaç kuvvetlerin etkisiyle yapmaktan çekindiğini toplum kendisi yapıyor. Halk Erdoğan’a adeta “seni seçtik ama Atatürk ve Cumhuriyet değerleriyle oynama” mesajı veriyor, adını koymadığı bir kırmızı çizgi çekiyor. Tamamen kendiliğinden, tabandan ve sivil özelliktedir.
Atatürkçülüğün mü, Atatürk’ün mü?
T24’te Cansu Çamlıbel’e konuşan ve zamanında Kemalizm eleştirisiyle AK Parti’nin değirmenine su taşımakla eleştirilen sosyolog Nilüfer Göle, bir yerde “Devlet kurumlarındaki Atatürk resimlerinden farklı olarak” diyor, “İnsanlar onun sivil yaşamdaki fotoğraflarını bulup evlerinin köşelerine koymaya başladı.” Göle “Yirmi yıl önce vurgu Kemalizm’in eleştirisindeydi, bugün Atatürkçülüğün yeniden keşfinde” diye eklemiş.
Ben daha da basit ifade etmek isterim: Atatürkçülüğün de değil, Atatürk’ün yeniden keşfidir tanık olduğumuz.
Burada hassas bir denge var. O da yeniden Atatürk ve Cumhuriyet değerlerinin yeniden keşfinin bildik kalıpların Atatürkçülük, ya da Kemalizmiyle alakasının olmadığıdır. 100. Yılda Anıtkabir’e koşan insanlar arasında kendisini Atatürkçü olarak tanımlayan da vardır, dindar Müslüman olarak da. Ülkücü olarak tanımlayan da vardır sosyalist olarak da. Diğer açıdan bakarsak, bu dönem Atatürk’e ve Cumhuriyet değerlerine saygı, geleneksel Cumhuriyetçi, Atatürkçü tabanın hem sağına hem soluna doğru taşıp daha kitlesel bir tabana yayılmıştır; bu ülke adına daha önce hesaplanması mümkün olmayan bir kazanç sayılmalı.
Yurtta sulh olabilecek mi?
Sözcü’de Deniz Zeyrek “Helalleşme sırası siyasi İslamcılarda” yazısında “Cumhuriyetçiler, muhafazakarlara karşı yaptıkları hataları gördü” demiş; “Cumhuriyetçi değerlerini savunan siyasi partiler yanlışlarını görüp helalleşme çabası içine girdiler.” Özellikle başörtüsü/türban konusunu kasteden Zeyrek, Erdoğan ve AK Parti’nin de “dinini, kinini unutma” söylemini bırakıp Cumhuriyetçiler, laiklerle bir helalleşme sürecine girip girmeyeceğini sorgulamış.
Bu elbette Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” hedefinin “yurtta sulh” kısmına doğru atılacak, oyunun kurallarını değiştirecek önemde bir adım olur. PKK konusunu ayrı tutarak Kürt ve Alevi konularını unutmadan söylüyorum elbette ama hepsi iç içe zaten.
Toplum yuvaya, Atatürk’e dönüyor ama yuva da aynı yuva değil artık daha geniş, kalıplara sıkışmamış daha geniş bir yuva. Erdoğan Atatürk’le barıştıkça, hadi barışma demeyelim, barış içinde birlikte yaşayabileceğini gösterdikçe, Cumhuriyetçi ve laiklerin de Erdoğan’la barış içinde bir arada yaşama fikrine alışması, siyasetin bu kalıpların dışında ve daha sağlıklı yapılması mümkün olabilir bence.