Arap Bahar’ından beri sosyal medyanın toplumsal olaylar üzerindeki etkisini giderek daha çok hissediyoruz. Türkiye’de bu durumun en somut örneği daha önceki yazımda da değindiğim sosyal medya mahkemeleri. Ancak Ukrayna ve Gazze’de yaşananlar bize sosyal medyanın artık sadece günlük hayatımızın değil, savaş anlarının bile ayrılmaz bir parçası olduğunu gösterdi.
Dünyanın bir ucunda Paris’te Eiffel kulesinin önünde selfie yüklemek ya da en son dans trendini tüm evren ile paylaşmak için kullanılan platformlar, savaş zamanında birden hem gerçeğin yegâne bulunabildiği haber platformu hem de en büyük bilgi kirliliğinin yaratıldığı bir asimetrik savaş alanına dönüşüverdi.
İşin kötüsü, bu bilgi akışını elinde tutan sosyal medya platformu sahipleri de öne çıkacak haberleri ve hesapları gönüllerince manipüle edebiliyorlar. Yaratılan bu bilgi kirliliğinde kimse masum değil. Hemen herkes daha fazla etkileşim peşinde olduğu için genellikle yalanların en görkemlisine kapılıyoruz. Adeta eli tetikte bekleyen acemi asker gibi herhangi bir duygu yüklü içeriği, aslı ne olabilir diye düşünmeden paylaşıp muhtemelen bir bilgi manipülasyonu operasyonunun parçası oluyoruz.
Sosyal medyada düşünmeden, fevri davranıyoruz
Bu bizi de rahatlatıyor. Hayat zor, evden işe, işten eve giderken bile ne çileler çekiyoruz, stresliyiz ve linçe hazırız. Halbuki böyle durumlarda herhangi bir şey paylaşmadan önce yapılması gereken şey, sakinleşmek, düşünmek, konuyu doğrulamak, ve “ben bu paylaşım ile kime nasıl bir fayda sağlayacağım” diye düşünmek.
ABD’nin önde gelen üniversitelerinden MIT’den Sinan Aral ve ekibin yaptığı araştırmaya göre yalan, sosyal medyada doğrudan 7 kat daha hızlı yayılıyor. Bir sonraki postunuzu bunu düşünerek atın. Çünkü neredeyse canlı izlediğimiz Hamas militanlarının müzik festivaline yaptığı baskından kısa bir süre sonra aslında Hamas bu kişileri öldürmedi, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) öldürdü diye videolar dolaşıma sokuldu. Aynı şekilde Gazze’de bulunan Al Ahli hastanesine yapılan saldırıdan kısa bir süre sonra bazılarının geçmiş yıllardan kalma olduğu anlaşılan videolar ile aslında bu bir Hamas roketiydi dendi. Katıksız gerçeğin artık ispat edilebilirliği azalıyor. Herkes zaten bazı ön kabullerle yaşıyor ve bunlara uygun içerikler önünde düştüğünde düşünme yetisini geri plana atarak ne bulduysa yayıyor.
Gerçekler sosyal medya canlı yayınlarında
Bilgi kirliğini aşabilirseniz sosyal medya platformlarında çok ilginç, daha önce görülmemiş şeyler de oluyor. Mesela işini hakkıyla yapan gazetecilerin TV yayınlarında gösteremediklerini (sansür ya da otosansür anlamında değil sadece, vakit olmayabilir, o anda yayında olmayabilir) anlatabildikleri canlı yayınları hepimize Gazze’de olmanın nasıl bir şey olduğunu yaşattı.
Habertürk’ten Mehmet Akif Ersoy’un yayınları bu anlamda kamuoyunun şekillenmesinde önemli rol oynadı, aynı şekilde tüm dünya gerçekten neler olduğunu Motaz Azaiza’nın yayınlarından takip edebildi. Azaiza’nın yayınları 100 binden fazla izleyici topluyor.
Dünyanın her yanında fiziksel etkinliklerin yanında sosyal medyada da binlerce kişinin katıldığı yayınlara şahit olduk, çocukların Roblox platformunda Filistin için sanal yürüyüşler yaptıklarını gördük, Filistinli bir çocuğun rap şarkısının bir anda yüz milyondan fazla insana ulaşmasına tanık olduk. İsrail’li muhaliflerin yüzbinlerce kişilik protesto gösterilerini gördük. Bir askerin askeri kampta Netanyahu’ya bağırışına tanıklık ettik. İsrail’li sivillerin sığındığı yer altı sığınaklarına tanıklık ettik. Gazze’nin mahvolmuş sokaklarını, parçalanmış ailelerini, ölümü, çaresizliği yaşadık.
Daha önce hiçbir savaş bu denli anında bir duygu seline dönmemişti.
ABD’nin Irak savaşında CNN muhabirlerini ordu ile cepheye gönderip tek taraflı bilgi akışı yarattığı günler artık çok geride kaldı. Artık savaşta bile olanı anında internette bulabiliyoruz, üstelik tek bir açıyla değil, çok farklı mesafelerden farklı kameralarla hemen her şey kaydediliyor, canlı yayınlanıyor.
OSINT, son dönemin en önemli terimi
Bu durum sadece gündem ve kamuoyu yaratmakla da kalmıyor. OSINT “Open Source Intelligence” yani açık kaynak istihbarat grupları, yayınlanan görsellerden, videolardan ve ses kayıtlarından dedektif gibi çalışarak bazı tartışmalı konulara hakemlik yapıyorlar, savaşın gidişatını tüm haber kanallarından önce veriyorlar, kullanılan ekipmanlar hakkında bilgi geçiyorlar ve daha da futuristiği, bizzat savaşa etki edebilecek konum bilgilerine ulaşabiliyorlar.
Bunun birçok örneğini Ukrayna savaşında gördük, Ukrayna için savaşan yabancı askerlerin toplandığı otelin barına yapılan saldırıdan, Rusların saklandığı bir tesisin havaya uçurulmasına kadar onlarca saldırı, askerlerin sosyal medyada bıraktığı izler sonunda bulundu. Aynı şekilde Hamas’ın yaptığı ilk günkü saldırıda İsrailleri öldüren pek çok militan OSINT gruplarınca kimlik bilgilerine kadar tespit edildi ve ifşalandı.
Oyunu daha iyi oynamalıyız
Türkiye’de ise şu an halen birbirimizi trolleme aşamasındayız. Büyük paralar ödenerek vasıfsız troll orduları kuruluyor ve doğru yanlış içerikler etki gücüyle değil de sayı gücüyle zorla trend topic olmaya doğru itiliyor.
Benim görebildiğim ise dünyada sosyo politik ve militarist rakiplerimiz, hedefleme, içerik üretme, sosyal medya sohbetlerini yönlendirme ve açık kaynakları kullanarak aksiyona geçilebilecek bilgi toplama konularında çok önümüzdeler.
Keşke bu istihbarat oyunları hiç olmasa da biz gazetecilerin sonuna kadar desteklediği bilgiye ulaşımda adaleti sağlayacak internet rüyasına geri dönebilsek. Ama realite bambaşka. O yüzden de madem bu oyunu değiştiremiyoruz, o zaman daha iyi oynamasını öğrenmemiz gerekiyor. Yoksa toplumumuz dış kaynaklı manipülatörler tarafından rüzgardaki yaprak misali bir o yöne bir bu yöne çekilir ve sonunda ülkece ateşe düşeriz.