Anayasa Mahkemesi (AYM) 25 Ekim’de Gezi Davasında 18 yıl hapse mahkûm edilen Can Atalay’ın bireysel başvurusu itirazında haklı olduğuna 5’e karşı 9 oyla karar vererek tahliyesini ve milletvekili yemini ederek TBMM’de yerini almasına karar verdi. Anayasa’ya göre, mahkûmiyet kararı veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin derhal bu yönde adım atması gerekiyordu. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç “Gerekçeli karar çıksın, gereği yapılır” dedi.
Belki de Adalet Bakanlığı AYM’nin gerekçeli kararını gecikeceğini umuyordu. Ama AYM Gerekçeli kararını 17 Ekim’de açıkladı: Atalay’ın hem kişisel güvenlik hakkı hem de seçme ve seçilme hakkı ihlal edilmişti ve yargı yasamaya müdahale edemezdi. 13. Ağır Ceza o gün toplanıp karar almadı. Gözler 30 Ekim Pazartesi günkü oturuma çevirdi. Mahkeme heyeti içeriye ne Atalay’ın avukatlarını ne de seçildiği Türkiye İşçi Partili (TİP) milletvekillerini aldı. AYM’nin ikinci “Kararı uygula” yazısını da zamanında işleme almadılar. Sonra da kapıyı kapatıp gittiler.
Hukuk değil kanun devleti bile
AYM kararını uygulamak yerine dosyayı Yargıtay’a gönderdikleri bildirildi ama bu da doğrulanamadı.
Aynı 30 Ekim günü İzmir’de “Adli Yargıda Bireysel Başvuru İhlal Kararları ve İhlalin Sonuçlarının Ortadan Kaldırılması” toplantısında konuşan AYM Başkanı Zühtü Arslan, “hukukta bir devrim” olarak nitelediği bireysel başvuru kararlarının mutlaka uygulanması çağrısında bulunuyordu.
Anayasa’nın İkinci maddesi, artık 100 yaşından gün alan Türkiye Cumhuriyeti’nin işleyiş esaslarını belirler: Türkiye, laik, demokratik, sosyal hukuk devletidir.
Hukuk devleti, en basit anlamıyla kanunların suçla orantılı ve adil olduğu, mahkemelerin kanunlar çerçevesinde adalet dağıtıp uygulanmasını gözettiği devlettir. Kanun devleti ile hukuk devleti aynı değildir; Suudi Arabistan, İran, Kuzey Kore hukuk devleti sayılmaz ama kendi koyduğu kanunları, adil olmasalar bile sıkı sıkıya uygulayan kanun devletleridir.
Türkiye mevcut haliyle bırakın hukuk devleti olmayı, kanun devleti olmakta dahi zorlanan bir görüntü sergilemektedir.
Adalet arayışı ve Kışanak’ın durumu
AYM’nin aynı gün uygulanması gereken Can Atalay kararı beş gün sonra hala bekletilirken aynı 30 Ekim İstanbul’da basın toplantısı düzenleyen bir grup avukat da Gültan Kışanak’ın adalet arayışını dile getiriyordu.
2014 seçimlerinde o zaman (BDP, şimdi HEDEP listesinden) Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Gültan Kışanak, 25 Ekim 2016’da Kobani Davasıyla bağlantılı olarak PKK üyesi olmak suçlamasıyla tutuklandı. Kışanak, Kobani Davasında HDP’nin önceki eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile birlikte yargılanmaya devam ediyor. Avukatları, Kışanak hakkında kesinleşmiş ceza bulunmamasına rağmen 25 Ekim 2023’te Türkiye’de en fazla tutuklu kalma süresi olan (aslında 2 yıl ama istisnai durumlarda) 7 yılı doldurduğunu ve tahliye edilmesi gerektiğini söylüyorlar. Avukatlar 26 Ekim’de Kışanak adına AYM’ya bireysel başvuru yaptıklarını ancak henüz bir yanıt alamadıklarını da bildiriyor.
Hatırlatmak gerekirse, AYM’nin daha önce Demirtaş’ın serbest bırakılma kararına da alt mahkemeler uymamış, bu da muhalefet tarafından yargıya siyasi müdahale örneği olarak eleştirilmişti.
Kışanak ve Atalay’ın ortak noktası
Kışanak ve Atalay’ı mevcut adalet sistemi içinde birleştiren bir ortak nokta bulunuyor.
İkisi de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın iktidarını sarsıp devirme girişimi olarak gördüğü davalarda yargılanıyor.
Atalay, Osman Kavala’nın ağırlaştırılmış ömür boyu hapse çarptırıldığı Gezi Davasında 18 yıl ceza aldı. Erdoğan, 2013’te Türkiye’yi sarsan Gezi Protestolarını kendisine karşı darbe girişimi olarak görüyor. Erdoğan aynı şekilde 2014’teki kanlı 6-8 Ekim çatışmalarını da iktidarının altını oyma girişimi görüyor; bu çerçevede özellikle 2015 seçimlerinde giderken Demirtaş’ın “Seni başkan yaptırmayacağız” sözünü unutmuyor.
Adalet arayışının ayaklar altında göründüğüne bir örnek de internet ortamındaki haberlere mahkemeler tarafından erişim engeli getirilmesine dair vereyim. Birgün gazetesinin Free Web raporuna dayanarak bildirdiğine göre, 2022’de erişime engellenen toplam 3196 haberden ilk sırada yer alan 1770’i Erdoğan ve ailesi hakkında verilmiş. İkinci sırada da AK Parti ve bağlantılı kişiler hakkındaki 517 haber yer almış. Muhalif sitelerin engellenme gerekçesi genellikle “milli güvenlik” olmuş.
Adalet arayışı ve mücadelesi sorunsuz ilerlemiyor.