ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in 2-10 Kasım tarihleri arasındaki Orta Doğu ve Asya turunu sadece Gazze Kriziyle ilgili görmek jeostratejik bir yanılgı olacaktır. Aynı şekilde ABD ve Avrupa Birliği’nin İsrail’e Filistin halkının felaketi pahasına da olsa verdiği destek nedeniyle Ukrayna’yı bir kenara bıraktığı yorumları da abartılı sayılmalı. Geniş açıdan bakıldığında ABD’nin tıpkı Soğuk Savaşta Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla sonuçlanan “Çevreleme”, İngilizcesiyle “Containment” stratejisini bu kez çok daha geniş kapsamda, Çin ve Rusya’ya karşı uygulama hazırlığında olduğu görülüyor.
Blinken’in son seyahatini bu türden bir çevreleme stratejisi çerçevesinde görmek olan biteni daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Gezinin durakları, sonradan eklenenlerle birlikte ve sırasıyla İsrail, Ürdün, Filistin (Batı Şeria), Kıbrıs Rum Cumhuriyeti, Irak, Türkiye, Japonya, Güney Kore ve Hindistan olarak açıklandı. Haritaya baktığınızda bu rotanın Rusya ve Çin’i coğrafi ve siyasi, ya da jeostratejik anlamda çevreleme hattı çizdiği görülebilir.
Biraz açalım.
NATO’nun 1949’daki kuruluşundaki ideolojik ve siyasi itkiyi sağlayan çevreleme siyaseti, adı üzerinde Sovyetler Birliği ve Moskova müttefiki Doğu Avrupa ülkelerini çepeçevre kuşatma, yayılmalarını engelleme ve köşeye kıstırmayı amaçlıyordu.
Avrupa’da cephe ülkeleri, hala resmen ABD işgali altında sayılan Batı Almanya, İtalya, Danimarka, Norveç ve cephenin hemen arkasındaki iki nükleer güç olan İngiltere ve Fransa idi. Kanada Kuzey Kutbu komşuluğuyla adeta kalkan görevi üstlenmişti. Bu çerçevede 1952’de NATO’ya katılan Türkiye ve Yunanistan, İtalya’yla birlikte Güney Kanadı oluşturuyordu; Karadeniz, Boğazlar ve Ege, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz açısından da stratejik önemdeydi. Türkiye-İsrail-İran (Trident) istihbarat ağı, Türkiye-İran-Pakistan (CENTO) güvenlik işbirliği NATO’nun Güney Kanadını Türkiye üzerinden Sovyetlerin Orta Asya sınırlarına uzatıyordu.
Çin’de Mao Zedong liderliğindeki Komünist Parti yönetimi bu çevrelemeyi güçleştiriyor ancak Moskova ve Pekin arasındaki ideolojik ayrılıklar önemli bir fırsat yaratıyordu. 1975 Vietnam yenilgisi ve 1979 İran İslam Devrimi çevreleme siyasetinde gedik açsa da ABD Başkanı Richard Nixon’un 1972 Çin seyahatiyle Moskova-Pekin çatlağını derinleştirmesi yeterince önemli bir tarihi adımdı.
Sovyetlerin Afganistan işgali karşısında ABD, Çin, Suudi Arabistan ve Pakistan inanılması güç bir koalisyon oluşturdu. Sovyetler, Afganistan yenilgisiyle tetiklenen gelişmeler sonucu 1992’de dağıldı. O dörtlü koalisyonun eğitip beslediği mücahitler bugün Taliban’dan El Kaide’ye, IŞİD’e dek dünyanın başına bela oldu ama çevreleme siyaseti ABD ve NATO bakımından başarılı olmuştu.
Almanya birleşti. Doğu Avrupa ve Baltık ülkeleri NATO ve AB’ye üye yapıldı. Güçsüz kalan Rusya Orta Doğu’dan çekilmek zorunda kaldı. ABD’nin iki Irak harekâtıyla Orta Doğu’daki varlığını İran aleyhine ve İsrail lehine güçlendirdi.
Ancak Rusya’nın Vladimir Putin’le birlikte güçlenmesi, Çin’in 2000-2020 döneminde dünyanın ikinci büyük ekonomik ve askeri gücü haline gelmesi durumu değiştirdi.
ABD, NATO ve AB Rusya’nın 2008’de Gürcistan, 2014’te (Kırım ilhakıyla) Ukrayna hamlelerine karşılık veremedi. O arada Arap Baharı isyanları ve Suriye iç savaşı Rusya’nın Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’e dönüşünü sağladı. Çin ve Rusya, bu defa ideolojik zeminde değil ama ABD-karşıtlığı temelinde işbirliğine başladı.
Kırım ilhakının yaşandığı 2014’te ABD’nin Suriye’de IŞİD’e karşı NATO müttefiki Türkiye değil terörist saydığı PKK’nın Suriye koluyla işbirliğine gitmesi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2016 askeri darbe girişimi arkasında ABD’yi görmesi, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füzeleri alması, ABD’nin Türkiye’yi F-35 programından çıkarması aslında iki ülke arasında, Rusya’nın lehine gedik açtı.
Türkiye’nin Rusya, Çin ve İran ile ilişkilerde, bir yandan NATO yükümlülüklerini yerine getirirken stratejik özerklik içinde davranması ABD ve onun etkisindeki Avrupa hükümetlerini yeni arayışlara itti. Çevreleme hattını gözden geçirmenin de buna dahil olduğu anlaşılıyor.
Hindistan’daki son G20 toplantısında Türkiye’nin dışında tutulduğu Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru projesinde anahtar konumdaki üç ülke Hindistan, Suudi Arabistan ve İsrail idi. Bu iddialı projenin Çin, İran, Rusya enerji koridorunun etrafından dolaşmayı hedeflediği de basit bir harita gözlemiyle görülebilirdi. Ancak 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e saldırısı ve İsrail’in Batı desteğiyle Gazze’ye ateş yağdırması durumu değiştirdi. O kadar ki, Biden 19 Ekim’de İsrail’e açık destek veren konuşmasında (nedense Türk medyasında ilgi görmese de) bu projenin önemini vurguladı. Gazze Krizi yatışmadan, hatta artık Filistin’de muhtemelen Türkiye’nin, Mısır ve Suudi Arabistan’ın da dahil olacağı yeni bir denge kurulmadan bu projenin gerçekleşmesi çok zor.
Ukrayna’ya gelince. Evet, Batı hükümetlerinin dikkatler (ve paraları) Ukrayna’dan İsrail’e kayma eğiliminde. Ama bu Ukrayna’nın unutulduğu anlamına gelmiyor. Hatta Kiev’i, Volodimir Zelensky yönetimini Rusya’nın işgal ettiği topraklarını unutarak, bunun karşılığında AB ve NATO şemsiyesine girmeye zorlamanın bir aracı olarak da görülebilir.
ABD’nin Blinken ziyaretiyle işaretini verdiği yeni çevreleme stratejisi işler mi?
Dünya 1960’ların, 1980’lerin 2000’lerin dünyası değil. Çin, yaşadığı ekonomik sorunlara rağmen güçleniyor. Gazze Krizine müdahil olması ilgisinin artık sadece Pasifik bölgesiyle ya da enerji amaçlı olarak Afrika’yla sınırlı olmadığını gösteriyor. Pasifik’te Çin-Rusya ittifakının elinde yönlendirmelerine açık Kuzey Kore gibi saldırgan bir silahlı güç var.
ABD hala dünyanın en büyük mali gücü ve açık arayla en büyük askeri gücü. Ama artık 1960’lardaki, 1990’lardaki, 2020’lerdeki kadar her dediğini yaptırabilen bir siyasi güç değil.
Çevreleme siyaseti, yeniden yükselişe geçen ulus devlet kavramı çerçevesinde artık her biri gücü oranında stratejik özerklik arayan ortaklar demek.
Ama bu zorluklar ABD’yi caydırmayabilir. Biden ve arkasındaki askeri-sanayi kompleksi 2024 Kasım seçimlerini kazanmak için bütün kozları masaya sürebilir, bütün düğmelere birden basmaya çalışabilir.
Tehlikeli bir gidiş, görmek gerekiyor.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…
Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…
Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…
Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…
Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…