Cumhuriyet kurulalı daha bir yıl olmamıştı. Reisicumhur Mustafa Kemal 25-26 Ağustos 1924’te Ankara’da toplanan Muallimler (Öğretmenler) Birliği Kongresine katıldı. Oradaki tarihi konuşmasında şunları söyledi:
Yeni nesli, Cumhuriyet’in özverili öğretmen ve eğitmenleri, sizler yetiştireceksiniz; yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır.
Erkek ve kız çocuklarımızın, aynı şekilde bütün ilim derecelerindeki öğrenim ve eğitimlerinin uygulamalı olması önemlidir.
Millî ahlâkımız, uygar ilkelerle ve hür düşüncelerle arttırılmalıdır. Göz korkutma ilkesine dayanan ahlâk, bir erdem olmadığı gibi güvene de uygun değildir.
Hiçbir zaman hatırlarınızdan çıkmasın ki, “Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.”
O son sözler tırnak içine alınmıştır, çünkü Atatürk o sözleri ünlü şairimiz Tevfik Fikret’ten alıntılamıştır.
İmamlara emanet etti
Atatürk’ün bu yol gösterici sözlerinden 100 yıl sonra, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da tarihi bir konuşma yaptı. 1 Şubat 2024’te yine Ankara’da, ama öğretmen kongresinde değil Diyanet İşleri Başkanlığının Diyanet Akademisi 1. Dönem Din Görevlileri mezuniyet töreninde yaptı. Erdoğan da bir yol gösteriyordu. Şunları söyledi:
Ben karşımdaki hocalarımdan bunu bekliyorum. İnşallah erkeğiyle kızıyla yeni nesli, bu şekilde siz yetiştireceksiniz.
Din görevlilerimizin kendilerini camilerle ve Kur’an kursları ile sınırlamaları asla düşünülemez
İmam demek aynı zamanda içinde yaşadığı halkın önderi ve parmakla gösterilen örnek şahsiyeti demektir. Bunu irşat vazifesi başta olmak üzere tebliğ, tebyin (Kuran’da Allah tarafından yasaklananları açıklayıp anlatma) ve temsil görevinizi hakkıyla yerine getirmek her birinizin asli sorumluluğudur.
Atatürk’ün 100 yıl önce öğretmenlere emanet ettiği yeni nesli, Erdoğan 100 yıl sonra imamlara emanet etti.
Konuşma başka açılardan da tarihi sayılırdı.
Örneğin Erdoğan’a göre, İslamsız Türklük tanımlayanlar “lümpen faşistlerdi”. Tarih kitaplarına göre de “Türk demek aynı zamanda Müslüman demekti”.
Şeriat nedir?
Erdoğan’ın konuşmasında en çok ilgi çeken bölüm şeriat savunusuyla ilgili bölüm oldu. Şunları söyledi:
“İslam’ın hayata dair kurallarının bütününü temsil eden şeriata düşmanlık, esasında dininin bizatihi kendisine husumettir. İnanıp inanmamak, yaşayıp yaşamamak elbette bir tercih meselesidir ama dinin emirlerine dil uzatmak başka bir konudur.”
Şeriat sadece İslam için değil bütün dinler için o dinin kurallarına uymak demek. Örneğin Vatikan Katolik, İsrail Yahudilik, İran Şii İslam, Suudi Arabistan Sünni İslam şeriatına göre yönetiliyor.
Buna göre yaşayıp yaşamamak, aslında Erdoğan’ın da vurguladığı gibi bireysel tercih meselesidir. Türkiye’de kimsenin kendi tercih alanında Sünni Şeriat kurallarına göre yaşamasında bir sorun olduğunu sanmıyorum bugün.
Sorun Türkiye Cumhuriyet’inin şeriat kurallarına göre yönetilip yönetilmeyeceğidir.
Türkiye’nin bir şeriat devletine dönüşmesine karşı olmakla, vatandaşların hayat ve tercihlerini Sünni, Şii, Alevi, Grek Ortodaks, Suriyani Katolik, Ermeni Gregoryen ya da Yahudi şeriatına göre düzenlemeleri tamamen iki ayrı şeydir. İkincisi din ve vicdan özgürlüğüne girer.
Erdoğan, Türkiye’nin şeriat devletine dönüşmesine karşı durmayı, dine hakaretle eş tutmaya kapı açtı.
Bu benim katılabileceğim bir şey değil. Herkes düşünce, ifade, örgütlenme özgürlüğü gibi din ve vicdan özgürlüğünü de yasal sınırlar içinde yaşayabilmeli. Ama Anayasamızın 2’inci maddesinde çerçevesi çizilen “laik, demokratik, sosyal hukuk devleti” yasaları sınırları içinde.