Dünya Bankası bugünlerde Türkiye’de iki nedenle gündeme geldi. Önce 2024-2028 dönemi için Türkiye’ye 18 milyar ABD doları proje finansmanı sağlama kararı, daha sonra da bu finansmanın yarısının Suriyeli sığınmacılar ve LGBTİQ+ toplulukların istihdamı koşuluyla kullandırılacağı haberleri nedeniyle. Hazine Ve Maliye Bakanlığının yalanmasına rağmen dikkatler bu iddialara döndü ve Dünya Bankasının destek vadettiği projelerin 2023 deprem hasarlarının telafisinden gelir dağılımı eşitsizliğine çare olup olmayacağına, daha fazla çevre kirliğine yol açıp açmayacağına dair sorulması gereken konular ikinci plana düştü.
Bu soruları halen 17-19 Nisan Dünya Bankası-IMF toplantıları için Vaşington’da bulunan Dünya Bankası Türkiye Direktörü Humberto Lopez’e sordum. Önce sosyal medyada en çok merak eden konuyla başlayayım. Lopez Suriyeli sığınmacılar ve LGBTİQ+ bireylerin istihdamı için 18 milyar doların yarısının, yani 9 milyar doların koşula bağlanması haberlerini “en hafif tabiriyle doğru değil” ifadesiyle yalanlıyor. Dünya Bankasının Suriyeli sığınmacılara “destek operasyonlarının” ise Avrupa Birliği (AB) fonları üzerinden yürütüldüğünü söylüyor.
Lopez’in YetkinReport’un sorularına verdiği yanıtlardaysa dört konu öne çıkıyor.
1- Dünya Bankası (DB) halen Türkiye’nin yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı ile boğuştuğu ve bunun yoksul kesimleri “orantısız” baskı altına aldığını düşünüyor;
2- Lopez, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ekonomik krizden çıkış için dar gelirlere “sabret” demesinin zor olduğunu ama “alternatifinin daha kötü olduğunu” vurguluyor;
Bilindiği üzere Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan da DB-IMF toplantıları için ve 18 Nisan’da, yani bugün yapılacak G20 ülkeleri ekonomi bakanları ve merkez bankası başkanları toplantıları için Vaşington’da. O arada hem Vaşington hem Nev York’ta 31 Mart seçimleri sonrasında küresel yatırımcılarla ilk toplantılarını yapıyorlar.
3- DB’nın ihracat ve dolayısıyla üretim kapasitesini artıracak yeşil projelerde
4- Hükümetin önerdiği ve geri çevrilen proje bulunmuyor, yani desteklenen projeler hükümet ve DB arasında ortaklaşa belirlenmiş olanlar.
Dünya Bankası Türkiye Direktörü Humberto Lopez’in YetkinReport’un sorularına yanıtları şöyle:
1- Dünya Bankası son günlerde medyada, Banka’nın 2024-2028 döneminde Türkiye’ye vereceği 18 milyar ABD Doları tutarındaki yeni fonun yarısını Suriyeli sığınmacılara ve LGBTİQ+ topluluklarına vereceği yönündeki iddialar nedeniyle mercek altında. Türkiye’ye verilecek destekte böyle koşullar var mı? Varsa neden?
“Banka Ülke Ortaklık Çerçevesinin (CPF) canlı ekonomi ve kalkınma tartışmalarına katkıda bulunmasından mutluluk duyuyorum, ancak bu haberlerin en hafif tabiriyle doğru olmaması hem üzücü hem de talihsiz bir durum.
CPF, önümüzdeki yıllar için planlanan 18 milyar doların yaklaşık 12 milyar dolarının ihracatçılara ağırlık verilerek özel sektörün desteklenmesine yönelik olacağı konusunda oldukça nettir. Bu desteğin istihdam yaratmaya, ülkenin kalkınma potansiyelini gerçekleştirmeye ve yüksek gelir statüsüne giden yolu hızlandırmaya yardımcı olacağı düşünülüyor. Geri kalanı ise kamu sektörüne aktarılacaktır. Ana tematik alanlarımız ise şunlardır:
1- 2023 depremlerinden sonra toparlanma ve yeniden yapılanma ve kamu altyapısı, sosyal hizmetlerin sağlanması ve ekonomik iyileşme üzerinde çalışacağız;
2- Enerji güvenliği ve daha spesifik olarak hükümet tarafından hazırlanan 12 yıllık 60 GW yenilenebilir enerji planına destek;
3-Hem ulaşım sektörünün karbonsuzlaştırılması gibi kapsamlı azaltım önlemleri hem de sel ve kuraklık yönetimi operasyonları, orman bakımı, sulama projeleri vb. dahil olmak üzere uyum önlemleri ile iklim değişikliği zorluklarıyla mücadele.
Bununla birlikte, Dünya Bankası şu anda Türkiye’deki Geçici Koruma Statüsündeki Suriyelileri (STuP’ler) desteklemek için Avrupa Birliği’nin “hibelerini” kullanarak operasyonlar yürütüyor ve CPF’de Türk nüfusunun bu mülteci akınının bir kısmını nasıl entegre ettiğini açıkça kabul ediyoruz. Ve şunu da eklememe izin verin, ben şahsen Türk misafirperverliğine özgü olarak gördüğüm bu davranışından dolayı ülkeyi takdir ediyorum.”
2-Dünya Bankası’nın Türkiye’ye 2018-2023 dönemi için verdiği desteğin kriterleri nelerdi ve 2024-2028 dönemi için kriterler nelerdir?
“Dünya Bankası CPF’leri genellikle üç filtreye dayanır.
Birincisi, ki bunun ana filtre olduğunu söyleyebilirim, ülkenin öncelikleridir. Hiçbir ülke, hükümetin önceliği olmayan faaliyetler için cazip koşullarda bile borçlanmaz. Türkiye örneğinde, öncelikler 12. Ulusal Kalkınma Planı ve Orta Vadeli Program’da (OVP) yer almaktadır.
İkinci filtre, finanse edilen faaliyetlerin Banka’nın ekonomik büyümeyi teşvik etme, yoksulluğu azaltma ve yaşanabilir bir gezegen sağlama görevleriyle uyumlu olması gerektiğidir.
Üçüncüsü ise kurum olarak müdahalelerde karşılaştırmalı bir avantaja sahip olmamızdır.
Bu genel kriterlerin ötesinde, 2024-2028 dönemine ilişkin programımız, Şubat 2023 depremleri ve Mayıs 2023 genel seçimlerinin ardından ekonomik beklentilerdeki önemli gelişmelerden etkilenmiştir.”
3- Türkiye’nin 2028 yılına kadar desteklenecek projeleri nelerdir? Dünya Bankası tarafından uygun bulunmayan hükümet önerileri oldu mu?
“2028’e kadar desteklenecek projelerin ayrıntılı listesi henüz belirlenmedi ve genellikle belirli operasyonları Dünya Bankası Yönetim Kurulu tarafından onaylanana kadar duyurmuyoruz, bu da tüm operasyonlar için gerekli bir adım. Size söyleyebileceğim şey, bu yıl firmaların teknolojilerini yükseltmelerini ve üretimlerini yeşillendirmelerini desteklemek için bir öz sermaye fonu oluşturan Yeşil Fon Projesi’ni; firmaların kamuoyunda CBAM olarak bilinen Avrupa Birliği Karbon Sınır Uyum Mekanizması’na uyum sağlamalarını desteklemek için Eximbank’a garanti sağlayan Yeşil İhracat Projesi’ni; firmaların kirliliği azaltma çabalarını finanse etmek için finans sektörüne dayanan Emisyon Azaltma Projesi’ni ve daha yeşil bir ekonominin teknolojik etkisi nedeniyle kimsenin geride kalmamasını sağlamaya odaklanan kapsayıcılık odaklı operasyonlarımızdan biri olan Türkiye Sosyal Olarak Kapsayıcı Yeşil Geçiş Projesi’ni onayladığımızdır. Türkiye aynı zamanda enerji dönüşümünü ve enerji verimliliğini kolaylaştırmayı amaçlayan iki bölgesel çabanın da bir parçasıdır. Son birkaç ay içerisinde onaylanan bu operasyonlar 2,5 milyar dolar tutarındadır. Önümüzdeki 6 ay içerisinde de benzer miktarda operasyonları onaylamayı planlıyoruz ve onaylandıkça bunları kamuoyuna açıklayacağız.
Sorunuzun ikinci kısmına gelince, 2022 yılında Türkiye’ye geldiğimden bu yana karşılayamayacağımız herhangi bir kredi talebi almadım.”
4- Dünya Bankası’nın desteklemeyi planladığı depremle ilgili başka kalkınma projeleri olacak mı? Varsa nelerdir?
“Evet, depremden etkilenen bölgeleri desteklemek için ek projeler geliyor. Tesislerini (yani atölyelerini vb.) kaybeden mikro küçük ve orta ölçekli işletmeleri destekleyecek bir proje hazırlıyoruz.
Haziran 2023’te, etkilenen firmalara faaliyetlerine devam edebilmeleri için işletme sermayesi şeklinde destek sağlayan 450 milyon dolarlık bir operasyonu onayladık. Bu operasyon uluslararası kalkınma ortakları tarafından çok iyi karşılandı ve hem Japon İşbirliği hem de İspanyol İşbirliği ikili angajmanlarından kaynak eklediler.
Ayrıca Uluslararası Finans Kurumu, istihdam yaratma, afetlere karşı dayanıklılık ve rekabetçiliği desteklemek amacıyla beş özel bankaya teminatsız kredi sağlamak üzere 600 milyon dolarlık bir girişim başlatmıştır. Ancak uygulama sırasında gördük ki bu firmaların üretimlerini kalıcı bir şekilde yeniden tesis etmeleri gerekecek ve bunun için de fiziksel tesisler kritik önem taşıyor. Yeni operasyon da buna odaklanacak. İkinci bir operasyonda ise depremden etkilenen bölgelerle oldukça ilgili olan tarım sektörüne bakacağız.”
5- Dünya Bankası’nın desteklemeyi planladığı Yeşil Anlaşma bağlantılı projeler Türkiye’deki yaşamı nasıl değiştirecek? Yatırım açısından herhangi bir sınırlama olacak mı?
“Türkiye’nin stratejik konumu, küresel değer zincirleri “nearshoring”e (*) doğru kayarken çok önemlidir, ancak özellikle AB pazarlarında rekabetçi kalabilmek için enerji sektörünün karbonsuzlaştırılmasını hızlandırması gerekmektedir. AB’nin 2026’dan itibaren geçerli olan CBAM’ı, Türkiye’nin karbon yoğun üretiminin karbonsuzlaştırma gecikirse AB pazar payını kaybedebileceği için ek bir teşvik sunmaktadır. Tersine, yeşil teknolojilere erken yatırım, Türk firmalarını uluslararası alanda liderliğe taşıyabilir, güneş enerjisi gibi rekabetçi sektörlerde ihracatı artırabilir, istihdam yaratabilir ve daha emisyon yoğun üreticilerden daha iyi performans gösterebilir. Bu nedenle, daha önce bahsedilen Eximbank garantisi, Yeşil Fon veya Emisyon Azaltımı gibi operasyonları halihazırda uygulamaktayız.
Ayrıca, özellikle binalarda enerji verimliliğini artırmak ve dağıtılmış PV(**), batarya depolama, şebeke güncellemeleri ve hidroelektrik sistemleri aracılığıyla yenilenebilir enerjiyi geliştirmek için desteği artırmayı düşünüyoruz. Ayrıca şehir iklim planlarının geliştirilmesini, belediye altyapısında sera gazı azaltımını, finans sektörünün yeşillendirilmesini ve emisyon ticareti de dahil olmak üzere iklim azaltımına yönelik politikaların iyileştirilmesini destekleyecektir.”
6- Desteklediğiniz projeler arasında kirlilik yaratan madencilik ya da enerji projeleri var mı? Eğer varsa, bu projelerin toplumda çevre duyarlılığı çatışmaları ve protestolarını tetiklediğini göz önünde bulundurarak bu projeleri destekleme kriterleriniz nelerdir?
“Şu anda Türkiye’de herhangi bir madencilik faaliyetimiz yok, ancak diğer ülkelerde var. Her durumda Banka, müdahalelerin zaman içinde sürdürülebilir olmasını sağlamak için Çevresel ve Sosyal Yönetim Politikalarına bağlı kalmaktadır.”
7- 2018-2023 döneminde bölgesel eşitsizlikleri azaltmaya yönelik ne tür projeleri desteklediniz ve 2018-2028 döneminde desteklemeyi planlıyorsunuz?
“Türkiye’de bölgesel eşitsizlikler hala önemli düzeyde olsa da son birkaç yılda mekânsal eşitsizliğin azalmış olması oldukça ilginçtir. Geçmişte bölgesel farklılıkların nedenlerini anlamaya ve ilgili politikaları tasarlamaya odaklanan “Türkiye’de Bölgesel Farklılıkların Nedenlerini Anlamak” gibi analitik çalışmalar yaptık.
Yeni CPF’de, etkili ve dirençli kırsal altyapı yatırımlarını yönetmek ve ekonomik kalkınma potansiyelini kullanmak için bölgesel yönetimlerin kurumsal kapasitesini geliştirmeye çalışacağız. Ayrıca, Orta Koridorun (***) iyileştirilmesi çalışmalarının bir parçası olarak, ülke ortalamasının altında gelir düzeyine sahip bir bölgede, Kars ve Sivas arasındaki demiryolunun iyileştirilmesine yönelik bir operasyon üzerinde çalışıyoruz. Ve son olarak, 2023 depremlerinin ülke ortalamasının altında gelir düzeyine sahip bölgeleri etkilediğini unutamayız, dolayısıyla bu bölgelere yapılacak her türlü müdahale daha adil bir Türkiye’yi destekleyecektir.”
8- Gelir dağılımı adaletsizliği Türkiye’de bir sorun. Bununla mücadele etmek için herhangi bir programınız var mı?
“Bir önceki soruda mekânsal eşitsizlikteki düşüşlere yaptığım atıf üzerinden devam edeyim. Buna, kayıt dışılığın azalması ve kadınların işgücüne katılımının artması gibi eşitsizliği azaltan iki güç daha eşlik etmiştir. Dolayısıyla, çeşitli alanlarda olumlu eğilimler var. Bununla birlikte, ülke modernleştikçe, genellikle daha düşük beceri düzeyine sahip işçileri istihdam eden tarım sektörü ve inşaat sektörünün iş kaybettiğini, daha fazla beceri gerektiren imalat ve hizmet sektörlerinde ise işlerin arttığını görüyoruz. Bu bir zorluk çünkü buna yanıt vermek için insan sermayesi oluşturmaya odaklanmamız gerekecek ve bu orta vadeli bir çaba. Beceri eksikliğinin ülkedeki hiç kimse için bir sorun olmamasını sağlamak amacıyla eğitim kalitesini yükseltmek için neler yapılabileceğini hükümetle görüşüyoruz.
Bununla birlikte, son aylarda ve yıllarda yaşanan yüksek enflasyonun toplumun daha yoksul kesimlerini orantısız bir şekilde etkilediğine de değinmem gerekiyor.”
9- Desteklemeyi planladığınız projelerden herhangi birinin Türkiye’nin yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı ile mücadelesine yardımcı olacağını düşünüyor musunuz?
“Makroekonomik sürdürülebilirlik de dahil olmak üzere çeşitli konularda Hükümet ile akıcı bir diyalog içindeyiz. Hükümetin ülkedeki yüksek enflasyonla mücadelede doğru yolda olduğunu düşündüğümü daha önce de açıkça ifade etmiştim.
Birçok insan için bunun kolay olmadığını ve gerekli sabır ve azmi istemenin zor bir istek olabileceğini biliyorum. Ancak dürüst olmak gerekirse bunun alternatifinin çok daha kötü olacağını düşünüyorum. Sürdürülebilir bir şekilde istihdam yaratmak istiyorsak, ekonomik kaynakların ülkede verimli bir şekilde tahsis edilmesini sağlamamız gerekecek ve enflasyon yüksekken bunu yapmak çok zor. Enflasyon düştükçe ve ekonomi yeniden canlandıkça bu, enflasyonla mücadeleye daha da yardımcı olacak ve istihdam yaratılmasına yardımcı olacaktır.”
(*) İngilizce “Nearshoring” deyimi, iş süreçlerinin iş merkezlerine coğrafi ve kültürel yakınlığı anlamında kullanılıyor. Özellikle Covid-19 salgınında merkezden uzak üretim merkezleriyle tedarik zincirinin kırılması ardından yaygınlaşan bir kavram.
(**) PV: İngilizce “Pholo Voltaic”, Türkçede fotovoltaik olarak kullanılan, güneş enerjisini elektriğe çeviren sistemleri anlatan deyim.
(…) Orta Koridor ile Asya ve Avrupa’nın birbirine bağlanmasını hızlandıracak (Çin’in Kuşak-Yol projesi gibi) projelerden Türkiye üzerinden geçenleri kastediliyor.
İçişleri Bakanlığı'nın tartışmalı bir kararla Tunceli ve Ovacık belediye başkanlarını görevden alarak yerlerine kayyum ataması,…
Kendimden korkuyorum artık. Bıkkınlık gelip Stockholm Sendromuna yenik düşmekten, sahte mutluluk yaşayıp adalet mücadelesini bırakmaktan…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün 22 Kasım'da Ankara’da yargılanmaya başlaması Türkiye’de siyaset üzerindeki…
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…