Behlül Özkan – Evren Balta
31 Mart seçimleri bitmiş, sonuçlar açıklanmış ve artık yeni bir gün başlıyordu. 1 Nisan sabahı Kastamonu’da yaşayanlar uyandıklarında şehre hakim bir tepede bulunan kalede Türk Bayrağının asılı olduğunu gördüler. Şaşırdılar. Şaşırdılar çünkü Kastamonu’da artık bir gelenek olduğu üzere şehrin belediye başkanlığını kazanan partililer, o günün sabahında ezanla birlikte kaleye kendi partilerinin bayrağını asıyorlardı.
Seçim kazanmak, kenti fethetmekti. Kaleye asılan parti bayrağı da o fethin mükemmel bir sembolü. Yani Kastamonu özelinde sağın kalesi olmak sadece sözde kalmıyordu, Kastamonu kalesinden hiç inmeyen parti bayrağı seçmene kentlerinin kimin kalesi olduğunu her daim hatırlatmalıydı.
Tam da bu nedenden dolayı bütün Kastamonu halkı 1994’ten beri kentte belediye seçimlerini kazanamayan CHP’nin kaleye zafer sabahı, altı oklu parti bayrağını dikmesini bekliyordu. Oysa gün içinde CHP hesaplarından paylaşılan videolar “söz verdiğimiz gibi” diyordu. “Söz verdiğimiz gibi sabah ezanı ile partinin değil, ülkenin bayrağının kaleye astık”.
Ezan okunurken kaleye asılan bayrak videosu dışardan bakan birine ilk bakışta sağ seçmene sağın söylemiyle yaklaşma arzusu gibi gözükse de videonun Kastamonu halkına verdiği mesaj yeni yönetimin kenti fethedilen bir il olarak görmeyeceğiydi.
Kırmızının tonu farklı
2007’den itibaren yapılan dört genel seçimde CHP Kastamonu’dan milletvekili çıkaramadı. 1994’ten beri belediye beş dönem MHP, bir dönem de AKP tarafından yönetildi. Kent Orta Karadeniz’de MHP’nin en önemli kalelerinden biriydi. Ülke siyasetinde milliyetçi/muhafazakâr seçmen kitlesi ile nam saldı. Solun kentte esamesi okunmuyordu.
Oysa Kastamonu halkının deyişiyle sol (yani CHP), 31 Mart 2024’te sadece Kastamonu belediyesini 30 yıl sonra ilk kez kazanmakla kalmadı, aynı zamanda bütün ülkede CHP’nin en yüksek oy artışı yaşadığı il oldu. Kastamonu ilini ülkenin seçim haritasında gösteren kırmızı renk bu büyük oy değişimini yansıtmıyordu. Kastamonu’da kırmızının tonu farklıydı.
CHP Kastamonu’da 2014 yerel seçimlerinde yüzde 7.15 (4209 oy) aldı. 2019 yerel seçimlerinde oyunu yüzde 18,6’ya (11,226 oy) yükseltti. 2024 yerel seçimlerinde ise yüzde 49.17’lik (31,810 oy) bir oy oranı ile seçimleri kazandı. Hem sandık analizlerine göre hem de sahadaki izlenimlerimize göre Belediye Başkan adayı Hasan Baltacı’ya MHP seçmeninden ciddi anlamda oy geçişi olmuş, ama aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisi seçmeninden de anlamlı bir oy almıştı.
CHP’ye sol (ve hatta aşırı sol) diyen ve ekseriyetle siyasal tercihini “benim elim sola gitmez” olarak ifade eden seçmen nasıl olmuştu da bu seçimde altı okun altına mühürü vurmuştu?
Hiç kuşkusuz ülkedeki genel değişimin temel hatları Kastamonu için de geçerli. Emekli ve gençleri vuran ve küçük illere de sirayet etmeye başlamış olan ekonomik kriz, kurumsal bozulmaya eşlik eden iktidar partilerinin yerelde yozlaşması, kutuplaşmış seçmen davranışının yumuşaması gibi 2024 yerel seçimlerinde oy değişimini açıklayan temel bütün faktörler burada da var. Ancak Kastamonu’da CHP’nin en yüksek sıçramayı yapmasının altında yatan asıl dinamik; yerelde partinin üzerindeki ölü toprağını atarak siyaset yapmasıydı.
Kayıp şehri kazanmak
Bugün belediye başkanı olan Hasan Baltacı ve Hikmet Erbilgin 1990’lı yıllarda üniversitede tanışan, siyaseti solda öğrenmiş iki kişi olarak Kastamonu’da CHP içinde siyaset yapmaya karar verdiler. Kurdukları ekip CHP’nin il kongresini ikinci denemelerinde, ancak 2018’de kazanabildi.
Hemen tamamı 50 yaş altı olan bu yeni yönetici ekip önlerine ilk hedef olarak çekirdek seçmenle CHP’nin bağını yeniden kurmayı koydu. Kendi seçmeninin evine girmeyen, onu hareketlendirmeyen, derdini dinlemeyen ve çözmeye çalışmayan hiçbir siyasal partinin başka siyasal partilerin seçmeni ile bağ kuramayacağı önermesine dayalı bilinçli bir siyasal stratejiydi bu.
CHP üyesi olmuş herkesle yeniden doğrudan iletişim kurulması, içerisinde CHP üyesi olan bütün hanelerde CHP üyesi olmayanlarla ilişkilenilmesi, tüm üyelere aktif siyaset kanallarının açılması, seçmen sandığı olan her yerde en az bir aktif CHP üyesi yapılması gibi yazması kolay ama gerçekleştirmesi olağanüstü emek gerektiren bir siyasal tercihti bu.
Üstelik bu kadro şunu da anlamıştı: insanlar muhalefette olan bir siyasal partiye, taşrada hedef gösterileceklerini, kendilerinin ve çocuklarının iş bulmakta zorlanacağını bile bile gelmiyorlardı. Gelmeleri için onların hayatlarını kolaylaştırmak ve daha önemlisi güzelleştirmek gerekiyordu. Parti gelmenin arzu edildiği, bir gruba ait olmanın ayrıcalıklarının yaşandığı bir mekân olmalıydı. Sonuç pek çok kadının, pek çok gencin olduğu dinamik bir teşkilatı oldu. (Küçük grup dinamiklerinin örgütlenme ve toplumsal hareket açısından önemi için Mancur Olson’un şu klasik kitabına bakılabilir.)
Bu modeli diyordu, PM üyesi Hikmet Erbilgin ve İl Başkanı İlke Karabacak, “CHP merkez teşkilatı bizi kayıp bir kent olarak görmeseydi belki de hiç uygulayamazdık. Burada CHP için rant yoktu, zafer yoktu. Dolayısıyla CHP açısından kayıp bir kentte yaşıyor olmak, belki de bize alan açtı.”
Kastamonu: Bizim Hasan
2024 seçim kampanyası başladığında Kastamonu’da artık her hanenin kapısını tek tek çalabilecek bir parti örgütü vardı. Üstelik bu örgütün tek görevi o kapıya gitmekti. Hiç kimseye bir iş, bir söz vermeden sadece dinlemek. Hane halkı ziyareti yapanlar “kendimiz gibi gittik diyorlardı, sadece sizi dinlemeye geldik.”
CHP’nin belediye başkan adayı Hasan Baltacı 2018 seçimlerinde CHP’den İYİ Parti ile ittifak oylarının birleşmesi sonucu milletvekili olmuş ve geçirdiği başarılı milletvekilliği döneminden sonra 2023 seçimlerinde yeniden seçilmişti. Sokaktaki seçmen siyasal parti kimliğinden bağımsız kendisini beğeniyordu. Telefonun herkeste olduğunu, herkese döndüğünü anlatıyordu Kastamonulular. Hatta hakkında efsaneler oluşmuştu. Bu kadar kişiye dönemezdi, dolayısıyla mutlaka ona yardım eden 250 kişilik bir çağrı merkezi ekibiyle çalışıyordu.
Kampanyanın tümüyle yerel ve sahici sorunlara odaklanan detaylı programı ve talepleri elbette vardı. Ama konuştuğumuz Kastamonulular bunların çok azının farkındaydı. Hemen herkesin söylediği; erişilebilirlik, kapsayıcılık ve sahicilik etrafında dönüyordu. Seslerini duyuramamaktan, iktidar partilerinin onları dinlemediğinden yakınıyordu seçmen. Komşusu ile arasına giren siyasi mesafeden yorulduğunu da. Bir MHP’li de, bir AKP’li de, bir CHP’li de aynı ve eşit oranda Kastamonuluydu.
Üstelik Hasan Baltacı milletvekili olduğu dönemde de bu ilkeleri aynen hayata geçirmişti. Küçük illerin en büyük sorunu olan, metropollere giderek uzmanlaşmış sağlık hizmeti alma konusunda yaşanılan sıkıntılarda Kastamonulara parti aidiyeti gözetmeksizin yardım etmişti. Bunu da büyük oranda CHP’nin 2019 seçimlerinde büyük kentlerde belediyeleri almasının yarattığı lojistik imkanlar sayesinde yapabilmişti.
Gerçek olmayan her şeyden nefret ediyorum diyordu Baltacı. Kendisine milliyetçi/muhafazakâr Kastamonu’da seçim kazanmak istiyorsa camiye gidip namaz kılması gerektiğini söyleyenlere, gündelik hayatta yapmadığım hiçbir şeyi seçim kazanmak için yapmam diyecekti. Ama tercih ve kültürel değerlere saygı arasında da fark koyuyordu. “Yapmam ama saygı duyarım. Çünkü saygım gerçek.”
Kastamonu başarısı aday yüzünden mi?
Seçmenlerle ve siyasetçilerle konuştuğumuzda yerel seçimlerde oyun partiye değil, adaya verildiği tespitinde herkes mutabık. Hasan Baltacı iyi bir adaydı, karşısındaki adaylar ise seçilme şansı daha az olan, halkın çok sevmediği siyasetçiler. Oysa bu görünen uzlaşmanın altını biraz kazıdığınızda ortaya farklı bir resim çıkıyor.
Diğer partiler doğru adayı göstermemiş değil, gösterememişlerdi. Partilerin içindeki rant kavgası ve yozlaşma siyasetin sahici renklerini dışarıda bırakmıştı. Merkezden adaylara müdahale ediliyor olması, koltuk kavgası, yolsuzluk herkesin bildiği sırlardı. Yeniden Refah Partisi’nin Kastamonu’da aday çıkarması bile ülkenin büyük sorunları ile ilgili değildi. Siyasal kadroların iktidar partilerinde uğradığı haksızlıklar ana meseleydi. Siyaseti rant üzerinden okuyan iktidar partilerinin yerel kavgaları hem aday havuzunu daraltmış hem de mevcut aday havuzunun içinden seçmeni değil parti içi dengeleri en iyi temsil edecek adayların gösterilmesine neden olmuştu.
Sonuç seçmenle iktidar partileri arasında büyük bir gerilimdi. Kendisini temsil etmeyen, arzu etmediği, mevcut dengeleri sürdürecek adaylara seçmenin oy verme arzusunun büyük bir darbe almasıydı.
Kutuplaşma değil sahici siyaset
Hasan Baltacı’nın Belediye Başkanlığına oturur oturmaz ilk icraatı makam arabasını kullanmamak oldu. Son dönemin iktidar sembolü resmi plakalı çakarlı araç yerine, kendi şahsi aracını kullanacağını söyledi. Belediyenin Yeni Şafak, Sabah, Türkiye gazetelerine aboneliklerini iptal ederek, yıllık 426 bin liralık abone ücretinden tasarruf yapılacağını duyurdu. Milliyetçi muhafazakâr Kastamonu’ya Amed Spor’un futbol karşılaşması için gelmesi yeni başkanın seçilir seçilmez ilk verdiği siyasi sınav oldu. Baltacı “Amed Spor sahada rakibimiz, Kastamonu’da misafirimizdir” diye açıklama yaptı.
Konuştuğumuz Kastamonulular kutuplaşmadan yorulduklarını söylediler. İktidar partisi ile belediye başkanının aynı partiden olmasının kente kaynak değil daha fazla yolsuzluk ve çürüme getirdiğini. Bir ülkücü seçmen şöyle diyecekti “siyasi görüşü değil benim ilgilendiğim, adaletli yönetim istiyorum artık ben. Adaletsizlik sadece başka partilerin seçmeninin hayatını zorlaştırmıyor, benim de hayatımı zorlaştırıyor.”
İşin zoru şimdi başlıyor
30 yıldır kentin yönetiminde olmayan CHP bundan sonra belediyeyi nasıl yönetecek? Şehirde herkes merakla bunu konuşuyor. Başarılı olacak mı? Günlük, gerçek sorunlar çözülecek mi? Bu sorunları çözerken CHP’li belediye başkanı bugüne kadar yaptığı gibi herkese açık ve ulaşılabilir bir yönetim tarzı uygulayacak mı? Üstelik belediyenin tüm kadroları MHP ve AKP’li başkanlar döneminde oluşturulmuş. CHP’nin kenti yönetecek kadroları kısıtlı, yeni kadro alma imkanları da yok. Bu kadrolar CHP’li başkan ile iş birliği içinde çalışacak mı?
Zira Kastamonu evet CHP açısından bir başarı öyküsü ama öte yandan bu son yerel seçimlerde Kastamonu’da solun kalesi olarak bilinen sahildeki Cide’de belediye başkanlığı kaybedilmiş. Kastamonu bu açıdan da iyi bir örnek. Seçimi kazanmak ile o seçim başarısının üzerine bir yönetim başarısı oturtmak aynı şeyler değil.
Yıllardır Kastamonu’yu yönetmemiş bir partinin adayına büyük bir kredi açan seçmen açısından da asıl sınav bu. 2024 yerel seçimlerinde “sol”a kredi açan Anadolu seçmeni, 2028 genel seçimlerinde aynı krediyi ülkenin yönetimi için açıp açmamaya karar verirken partinin yerelde seçtiği aktörlerinin başarısına bakacak. Bu başarıyı ise sadece hizmet açısından değerlendirmeyecek.
Anadolu’nun ülkenin yönetimi için CHP’ye bir kez daha oy vermesini de merakla bekledikleri bu deneyim şekillendirecek. CHP’nin başarısını erişilebilir, kapsayıcı ve sahici bir siyasal hat oluşturup oluşturmadığı üzerinden değerlendirecek. Kısacası Türkiye’nin geleceği sadece bu küçük kentlerin sorunlarını çözmekten değil, aynı zamanda ülkeye başka bir siyasetin mümkün olduğunu her gün yeniden göstermekten geçecek.
Not: Bize kapılarını açan, sorduğumuz her soruyu büyük bir sabırla yanıtlayan Kastamonu seçmelerine ve siyasal parti temsilcilerine çok teşekkür ederiz.
*Bu yazının başlığını Thomas Frank’ın 2004 yılında yazdığı What’s the Matter with Kansas (Kansas’ın Derdi Ne?) adlı kitabından esinlendik. Kitapta Frank bir zamanlar solun ve Demokrat Parti’nin kalesi olan Kansas eyaletinin nasıl olup da kültür savaşının ve Cumhuriyetçi partinin en heyecanlı neferi haline geldiğini sorguluyordu.