Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 4 Haziran gününe başlarken gündeminde krize doğru evrilme ihtimali olan bir sorun vardı. O da bir gün önce, 3 Haziran’da İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın tasarrufuyla Hakkari’nin daha 31 Mart’ta seçimden galip çıkmış DEM Partili Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın önce gözaltına alınıp, ardından görevden alınarak Vali Ali Çelik’in kayyım atanmasıydı. Gün sona erdiğinde ise bu sorunun üzerine aldığı iki kötü haber eklenmişti.
Üstelik kayyım sorunu büyüyordu. Tepki TBMM Genel Kurulundaki protestolarını Hakkari’ye giderek sürdüren DEM Partiyle sınırlı kalmamıştı. CHP, 2016’da AK Parti’nin milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması tuzağına bu kez düşmemişti. Özgür Özel, 10 yıl önce açılıp sonuçlanmamış bir dava nedeniyle Akış’ın görevden alınmasını halkın iradesinin gaspı olarak nitelemiş, Hakkari’ye CHP Sözcüsü Deniz Yücel başkanlığında bir heyet göndermişti.
MHP lideri Devlet Bahçeli memnundu; Meclis Grup konuşmasında İçişleri Bakanını kutlamıştı. Ancak örneğin AK Parti Diyarbakır Milletvekili Suna Kepolu Ataman, “Hepimiz kayyımdan rahatsızız” demişti.
Erken seçim lafı kötü haber
Erdoğan’a gün içinde ilk kötü haber öğle saatlerinde toplanan CHP Grubundan geldi. Özel, Erdoğan’ın hafta sonu AK Parti’nin Kızılcahamam Kampında “Yumuşama için kırmızı çizgilerimizden vaz geçemeyiz” sözlerine karşı Ankara’da pek tahmin edilmeyen bir çıkış yaptı.
Özel, ilk kez erken seçim bahsini açtı: “31 Mart’ı bahane edip haydi hemen sandık demem. Ama böyle giderse erken seçimi millet ister, önünde kimse duramaz.”
Gerekçesini ise şöyle açıkladı:
• “Birileri yumuşama derken kırmızı çizgilerim var diye bir hat çekip, o hattın arkasına saklanarak anayasaya uyamamayı, Anayasa Mahkemesi’ni tanımamayı, kayyım politikalarıyla halkın iradesine el koymayı, toplantı ve gösteri yürüyüşünü gasp etmeyi, yok sayılan toplum kesimlerini daha da ezmeyi kırmızı çizgi görüyorsa, orada ne yumuşamadan ne normalleşmeden bahsedilemez.”
Uyarının ekonomiye etkisi
Erdoğan’ın 9-15 Haziran haftası için söz verdiği CHP ziyareti öncesindeki bu çıkışın topu Erdoğan’ın sahasına atmak dışında bir anlamı daha var.
Erdoğan da Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de hem iç hem dış yatırımcıya 31 Mart’tan beri duymak istediklerini söylüyor, 2028’e dek seçim yapılmayacağını vadediyorlar. Şimdi beklenmedik bir anda, yerel seçimlerden birinci parti çıkan ana muhalefet partisi Türkiye’nin gündemine “erken seçim” maddesini ekliyor.
Öğleden sonra saatlerinde açıklanan iki Anayasa Mahkemesi kararından biri de ekonomi alanında tereddütlere neden olabilir.
Ekonomiyi değil ama daha çok eğitim, idare ve bürokrasiyi etkileyecek karar, Cumhurbaşkanının üniversite rektörlerini atama yetkisinin Anayasa ihlali sayması.
AYM’nin ekonomi sahasına giren karar ise Cumhurbaşkanının TBMM’nin yetkilendirmesi olmaksızın Merkez Bankası Başkanlarının görevine son vermeyeceği kararı.
Bahçeli ya da Özel ikilemi
Bunlar da Erdoğan’a kötü haber sayılır.
Birincisi, yıllardır muhalefet partilerinin bütün uyarılarına karşı Erdoğan ehil olsun olmasın kendisine yakın pek çok ismi üniversitelere rektör atadı. Bu duruma en büyük itiraz ise Boğaziçi üniversitesinden gelmişti; atamalara protestolar hala devam ediyor.
İkincisi de Erdoğan 2019’da “Faiz indir” talimatına uymadığı gerekçesiyle Murat Çetinkaya’yı görevden almasından sonra dört başkanı daha görevden aldı.
AYM her iki alanda da KHK yerine yasal düzenleme gerektiğini söylüyor ve bunun da 12 ay içinde yapılmasını öngörüyor. İki kararın da CHP’nin başvurusuyla alınmış olduğunu hatırlatalım.
İşin bir boyutu da Zühtü Arslan’ın emekli olmasıyla artık AK Parti iktidarını rahatsız edecek karar almayacağı tartışılan Anayasa Mahkemesinin -en azından bu örnekte o iddiaları boşa çıkarması.
Ankara’nın siyasi ve bürokratik fay hatlarında -kötü yönde- biriken enerjiyi sönümlendirmek için Erdoğan’ın önündeki seçenek ise Özel ile “normalleşme sürecini” sürdürmek gibi görünüyor.
Erdoğan, ekonominin hayrı için de kendisini bahçeli mi Özel mi ikilemiyle karşı karşıya bırakmamalı.