AK Parti’nin 10 Eylül’deki Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısında “Bürokratik oligarşi” sorununun önemli yer tuttuğunu Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu’nun bugünkü kulis yazısından öğrendik. Buna göre, AK Partinin seçilmiş örgüt yöneticilerinin, bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından atanmış yerel yöneticilerden “yakınmaları öyle hâl almış ki” sorun Erdoğan’ın başkanlık ettiği, bakan ve milletvekillerinin da hazır bulunduğu toplantıda doğrudan tartışma konusu olmuş.
Müderrisoğlu karıncanın belini kırmamaya çalışarak aktardığı belli olan bu değerli bilgiyle şu olguya dikkat çekmiş:
• “Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı kimliği ile illerdeki devlet temsilcisi Valiler! Erdoğan’ın Parti Genel Başkanı kimliği ile temsilcileri ise İl Başkanları…”
Buna ilçe boyutunda kaymakam ve AK Parti ilçe başkanlarını da katabilirsiniz.
Bir süre önce işi gereği Anadolu’yu sürekli dolaşıp hem yetkililer hem ticaret erbabıyla görüşen bir arkadaşım bu tabloya bir de AK Partili belediye başkanlarını ekliyor. Vali/kaymakam, il/ilçe başkanı ve belediye başkanı birbirlerine sözünü geçirme kavgasında.
İl başkanlarının bürokratik oligarşi yakınmasının yereldeki yansıması bu.
Oligarşi derken?
Yerelden merkeze gelip Ankara siyasetine baktığınızda üçlü çelişkinin yerini başka bir üçlü çelişkiye bıraktığına tanık olabilirsiniz.
Ankara’daki üçlü çelişkinin en belirleyici unsuru Beştepe bürokrasisi; diğer unsurları da bakanlar ve milletvekilleri.
Oligarşi tanımı da boşuna kullanılmıyor.
AK Partinin iktidara gelmesinde seçilmişler-atanmışlar ayrımı söyleminin payı vardı.
Bu bakışa göre Kemalist düzenin silahlı ve silahsız bürokratları halkın seçtiği milletvekillerine, onların güvenoyuyla işbaşına getirdiği hükümetlere tepeden bakıyor, itip kakıyor, olmuyorsa deviriyorlardı.
Müderrisoğlu’nun ismini saklı tuttuğu bir bakan, yerel yöneticilerin (ki buna sanıyorum hem atanmış hem seçilmişler dahil) “kendileri açısından önem taşıyan hususları, bazen özel önceliklerini o ilin veya yörenin ana meselesi gibi” sunduklarına dikkat çekmiş.
Oysa ilçe başkanından milletvekiline dek seçilmişler de gücü atanmışlarla aynı kaynaktan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan alıyor. Erdoğan her ayrıntıya hâkim olmayı esas alan yönetim anlayışıyla kimin ilçe başkanı, il başkanı ya da milletvekili olacağını da belirliyor.
Türkçeye “takım erki” olarak çevrilen “oligarşi” tanımı yolları doğrudan takımın merkezindeki Erdoğan’a çıkarmıyor mu?
Kimin oligarşisi?
Bürokratik oligarşi tanımına gelince… Bugün AK Parti iktidarında sorumlu mevkilerde “eski Türkiye’den” kalan kaç bürokrat var? Kalanlardan kaçı Erdoğan ve AK Parti iradesi dışında politika belirlemekte etkili konumlarda?
Uzatmaya gerek yok. Şu anda etkili konumda ve seçilmiş AK Partililerce oligarşi üyesi olmakla suçlanan bürokratların hemen tamamı da AK Parti döneminde devlete girmiş veya yükselmiş bürokratlar.
Bunu yalnızca ekonomik krizle birlikte pastanın küçülmesi ve aynı zamanda pastadan pay ümit edenlerin sayısının artmasıyla açıklamak fazla mekanik bir yorum olur.
Bürokratik oligarşi diye içeriden eleştiri almaya başlayan yapı, aslında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin bir ürünü olan parti-devlet yapısının doğal sonuçlarından biridir. En mütevazı makamda bulunan kişi dahi kendisini Erdoğan gibi görmeye başlıyor; aynı güce sahip olduğu vehmi ve varsayımıyla hareket ediyor.
Bütün bunları 12 Eylül darbesinin 44’üncü yıl dönümünde konuşuyoruz. O zaman da bürokratik oligarşi deniyordu, şimdi de deniyor. O zaman Kemalist düzenin oligarşisi idiyse, şimdi kimin oligarşisi?