MİT Hukuk Müşaviri Fuat Midas, Etki Casusluğu kavramını örneklerle, ülke adı vermeden anlatmaya başlıyor: “Adam üçüncü bir ülkede bir şahsa, yabancı bir ülkenin şahsına suikast düzenleyecek. Bunun malzemelerini patlayıcı maddelerini benim ülkem üzerinden, Doğu’dan bir başka ülkeden getiriyor. Benim ülkem üzerinden geçirip üçüncü ülkede bu faaliyeti yerine getirecek. Biz, bunu tespit ediyoruz, adamı yakalatıyoruz. Adamın aldığı ceza 6136 sayılı Kanun’da izinsiz patlayıcı madde nakletmek; bundan yargılanabiliyor sadece.”
Midas’tan bir başka örnek, bu defa ülke ismi vererek: “Örneğin, İsveç’te mukim, bir yabancı şahıs, ülkemize geliyor. Ülkemizde tatil veya iş, başka bir saikle bulunurken, o kişiyi hedef alan diğer ülkenin istihbarat teşkilatı, burada taşeron olarak kullandığı bir uyuşturucu şebekesi aracılığıyla bu şahsı kaçırmak istiyor. Bunu kaçırmak için de şahsın kişisel bazı zafiyetlerini kullanmak suretiyle faaliyeti yürütüyor. Biz, bu kişiyi yakalatıyoruz. Bu kişinin somut da aldığı ceza bir yıl on iki ay hapis cezasıdır. Niye? Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmadır.”
MİT’in Etki Casusluğu gerekçeleri
Midas bu örnekleri TBMM Adalet Komisyonunun 23 Ekim 2024’teki toplantısında verdi. Amacı bu Etki Casusluğu kavramının yasalara girmesinin “Teşkilat ve devlet” açısından bir “ihtiyaç” olduğunu milletvekillerine göstermek.
Yasa bugün, 12 Kasım’da TBMM Genel Kurulunda Noterlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” içinde görüşülecek; Adalet Komisyonunda olduğu gibi AK Parti ve MHP oylarıyla kabul edilmesi bekleniyor.
Midas’ın verdiği diğer örnekleri kavramsal bir parantezde toplamak mümkün. Diyor ki, dünyada casusluk artık Soğuk Savaş’ta olduğu ve yasalarımızda yer aldığı gibi sadece bilgi ve belge edip çıkar karşılığı başka ülkelere vermek gibi alışıldık yöntemlerle sınırlı değil. Özellikle Doğu ülkeleri, Batı’daki hukuk açıklarını kullanarak bu ülkelerde paravan şirketler kuruyor, şirketleri ve vatandaşları kullanıyor. Bu yöntemlerle sürdürülen bu yeni nesil casusluk faaliyeti Türkiye’nin başka ülkelerle arasını bozuyor, ülkenin istihbarat ve suç örgütlerinin cirit attığı bir yer görüntüsüne neden oluyor. Yasalardaki mevcut casusluk kapsamına girmediği için adi suç işlemi görüyor.
Komisyonda hararetli tartışmalar
MİT Hukuk Müşavirinin örnek ve açıklamalarının Adalet Komisyonunda sadece muhalefet değil, iktidar kanadından da soru ve itirazlara neden olduğu gözleniyor.
Örneğin Komisyon Başkanı, AK Partili Cüneyt Yüksel, emlakçılık yapan bir kişinin istemeden bir istihbarat operasyonunun parçası haline gelirse durumunun ne olacağını sormuş.
Anayasa hukukçusu, Gelecek Partili Serap Yazıcı Özbudun, yasanın 16’ıncı maddesinin suç ve cezanın belirsizliği nedeniyle Anayasa’nın 2’inci maddesine aykırı olduğunu, geri çekilmesini talep ediyor.
CHP’li Cumhur Uzun, “Eğer” diyor; Türk Ceza Kanunu’nda gelişen ve çeşitlenen casusluk faaliyetlerinin mücadele içinde yetersiz bir madde varsa söyleyin, hemen getirelim. Biz bu ülkenin milletvekilleriyiz. Ama konuyu yurttaşlarımızın da hukuk güvenliğini tehlikeye atmayacak şekilde yapalım.”
Değişiklik ne diyor?
Aslında yasada Etki Casusluğu diye bir ifade yok, ama dünyadaki benzerlerinde olduğu gibi Türkiye’de de bu isimle anılıyor.
Muhalefet milletvekillerinde geri çekilmesi istenen yasa maddesine göre, Türk Ceza Kanununundaki “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” suçlarına “Devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme” adı altında yeni bir suç türü ekleniyor. “Devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenlerin” üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması öngörülüyor. Böylelikle belge ve bilgi sağlanması veya açıklanması dışında da da casusluk amacıyla suç işlenmesi kavramı getiriliyor; böylece casusluk faaliyetleriyle daha etkin mücadele edilmesi amaçlandığı yazılıyor. (*)
Belirsizlik ve Anayasaya aykırılık eleştirileri de burada başlıyor. Örneğin devletin “siyasal yararları” son derece geniş ve adı üzerinde, iktidarların siyasi çıkarları doğrultusunda da işletilmeye elveren bir ifade. Aynı şekilde, basın ve ifade özgürlüğü sınırları içindeki bilgi edinme ve yayma hakkı da rahatlıkla sınırları belirlenmemiş bu yeni suç türü içinde kullanılma riski taşıyor.
Basın ve ifade özgürlüğü
Komisyona 13 medya örgütünü temsilen davet edilen Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Yusuf Kanlı, Etki Casusluğu kavramının, öngörüldüğü şekliyle “İfade özgürlüğünün kısıtlanması hukukun üstünlüğüne, şeffaflığa ve güçler ayrılığına atılan büyük bir darbe” olduğunu söylemiş; “Bu, sadece gazetecilere değil doğrudan halkın bilgiye ulaşma hakkına yönelmiş bir tehdittir.” (Kanlı “soyut tanımlar”, demokratik denetimi zayıflatması yönlerinden de Etki Casusluğu kavramını Anayasaya aykırı olduğunu öne sürüyor.)
Komisyona 20 insan hakları savunucusu örgüt adına davet edilen Uluslararası Af Örgütü Ankara Ofisi Temsilcisi Hilal Döner ise, “Önerilen teklifin kabul edilmesi hâlinde sivil toplum örgütleri, gazeteciler, insan hakları savunucuları dâhil olmak üzere herkesin bilgi arama, alma hakkı ve ifade özgürlüğü hakkı ihlal edilme riskiyle karşı karşıya kalacaktır. İnsan hakları ihlalleri ve diğer toplumsal sorunlar üzerine çalışan sivil toplum örgütleri keyfî biçimde devletin iç veya dış çıkarlarına aykırı olarak değerlendirilecek faaliyetleri nedeniyle cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir.”
Yasanın bu haliyle Türkiye’de basın, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü biraz daha baskı altına alacağı endişeleri açık. Tıpkı hakaret davaları gibi vatandaşlık hakları bakımından kötüye kullanılmaya açık görünüyor.
Ortada bir çelişki var
İktidarlar bir kez yargı yoluyla yasalardan siyasi yarar sağlamaya başlarsa, bu bıçak el değiştirdiğinde bugün onu kullananları da kesebilir; bunun yolunu açmamak gerekiyor.
MİT Hukuk Müşaviri Midas’ın verdiği örnekler, son yıllarda tanık olduğumuz örneklerle örtüşüyor.
İsrail istihbaratının Macaristan’da kurduğu paravan elektronik şirketiyle Lübnan’da Hizbullah’a vurduğu çağrı cihazları darbesi örneği ortada.
Midas, son zamanlarda İsrail istihbaratı MOSSAD’a yönelik operasyonlarda çok sayıda gözaltı olmasına rağmen pek az tutuklamayla operasyonun boşa çıktığı görüntüsüne de değiniyor Komisyona ifadesinde, “Sonunda 2 kişi kalıyor, cezalandırılabilir pozisyonda” diyor, “Çünkü şahıs bizim bildiğimiz klasik anlamda bir casusluk faaliyeti yürütmüyor.”
Bu gerekçenin haklı yanı olabilir; Türkiye’nin son yıllarda suç ve istihbarat örgütlerinin yuvasına dönüşmesinde çıkar ilişkileri ve yolsuzluklar kadar hukuki açıkların payı da olabilir.
Ama yeni ve belirsiz suç tanımlarıyla ülkeyi polis devletine benzetmek yerine CHP’li Uzun’un önerdiği gibi Ceza Kanununa eklemeler yapılması yolunda da gidilebilir.
Böyle kabul görürse Etki Casusluğu Anayasa Mahkemesine götürülmeye aday.
Not:
(*) 12 Kasım 2024, saat 16:34’te güncellenmiştir.