Geçtiğimiz yıllarda dünya, Avustralya’daki büyük orman yangınlarının yol açtığı dehşet verici manzaralarla sarsılmıştı. Şimdi ise Los Angeles’taki yangınlar, küresel ısınmanın sadece belirli bölgelerde değil, dünyanın her köşesinde etkisini hissettirdiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Gospers Dağı’nın alevleriyle kül olan Avustralya, küresel ısınmanın doğayı nasıl dönüştürdüğünü anlamamıza katkı sağlarken, Los Angeles yangınları ise aynı hikayenin farklı bir sahnesi olarak karşımıza çıkıyor.
Peki, Los Angeles’ta yaşanan bu felaketin ardında neler var? Santa Ana rüzgarlarının etkisiyle hızla yayılan bu yangınlar, bölgede hem insan yaşamını hem de biyoçeşitliliği ciddi şekilde tehdit ediyor. Yangınların neden olduğu duman, kentin üzerine çökerken, binlerce insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. Felaket haberciliği yapmak gibi bir niyetim yok, ama bu sadece bir başlangıç. Küresel sıcaklıklar arttıkça, bu tür felaketlerin daha sık ve şiddetli hale geleceği uyarıları dikkate alınmalı.
Yangınlar ve küresel döngü
Son zamanlarda gezegenin deneyimlediği orman yangınları, küresel ısınmanın bir sonucu olmanın ötesinde, bu süreci hızlandıran bir faktör olarak da karşımıza çıkıyor. Atmosfere salınan karbondioksit ve metan gibi sera gazları, dünyamızın sıcaklığını daha da artırıyor. Bu kısır döngü, yalnızca ekosistemlerin çöküşüne değil, aynı zamanda tarım alanlarının yok olmasına, su kaynaklarının tükenmesine ve en önemlisi de biyoçeşitliliğin hızla azalmasına yol açıyor.
Los Angeles yangınlarının etkisi, yalnızca yerel bir trajedi değil; küresel bir iklim krizi senaryosunun parçası. Tıpkı Avustralya’da olduğu gibi, bu yangınlar da hem doğal yaşamı hem de ekonomik dengeleri altüst ediyor. İnsanlar, evcil hayvanlarıyla birlikte dar sokaklarda kaçmaya çalışırken, devasa alevlerin mahalleleri nasıl yuttuğunu izlemek, insanlığın doğa karşısındaki çaresizliğini bir kez daha tüm çıplaklığıyla hatırlatıyor.
Türkiye ve iklim krizi
Los Angeles yangınları izlediğim kadarıyla Türkiye’de çok fazla gündemde yer almadı. Bu tür felaketlerin çok fazla gündem olmaması, küresel ısınma konusunda ülkemiz ana akım medyasında yeterli farkındalığın olmadığını gösteriyor. Ancak, Akdeniz ikliminin hakim olduğu Türkiye’de de benzer yangınları yakın geçmişte yaşadık ve yangın konusundaki riskler her geçen yıl artarak devam ediyor.
Küresel ısınma, sadece yangın mevsimlerinin uzamasına değil, aynı zamanda su kaynaklarının azalmasına ve tarımsal üretkenliğin düşmesine, ülkemizin nadir canlılarının yok olma tehdidi ile karşı kaşıya kalmasına neden oluyor. Avustralya ve Los Angeles örneklerinden çıkarılacak dersler, Türkiye’nin gelecekte karşılaşabileceği felaketleri önlemede yol gösterici olabilir.
İklim krizi bu yangınların nedeni mi?
Los Angeles ve benzeri bölgelerde artan orman yangınlarının, iklim kriziyle doğrudan bağlantılı olduğu bilimsel araştırmaların konusu olmuş bir gerçek. Hükümetler Arası İklim Değişimi Paneli (IPCC) raporlarına göre, küresel sıcaklıkların artışı, daha uzun ve şiddetli yangın mevsimlerine yol açıyor. İklim krizi, doğal döngüleri bozarak orman yangınlarının temel tetikleyicisi olan düşük nem, yüksek sıcaklık ve şiddetli rüzgarların daha sık görülmesine neden oluyor.
California gibi bölgelerde, son yıllarda kış aylarında yağışların azalması ve sıcaklıkların artması, ormanlık alanları daha kuru ve tutuşmaya yatkın hale getiriyor. Örneğin, Kaliforniya Üniversitesi’nden (UCLA) Daniel Swain’in çalışmaları, Santa Ana rüzgarlarının yangın riskini artırdığını ve bu rüzgarların etkilerinin küresel ısınmayla daha da şiddetlendiğini gösteriyor . Aynı zamanda, yangınlar sonucu atmosfere yayılan karbon salınımı, küresel ısınmayı hızlandırarak bu döngüyü daha da kötüleştiriyor.
Bu nedenle, orman yangınlarının yalnızca doğal bir olay değil, insan kaynaklı iklim değişikliğinin bir sonucu olduğu açıkça görülüyor. Los Angeles yangınları, iklim krizinin bölgesel bir kriz değil, küresel bir sorun olduğunun en güncel örneklerinden biri.
Küresel ısınma ve aşırı iklim olayları
Stanford Üniversitesi’nden Noah Diffenbaugh ve ekibinin yaptığı araştırma, küresel ısınmanın aşırı iklim olaylarını nasıl daha sık ve şiddetli hale getirdiğini gösteriyor. Araştırma, sıcaklık rekorları, kuraklık ve yoğun yağış gibi olayların küresel ısınma nedeniyle daha olası hale geldiğini kanıtlıyor.
Araştırmaya göre, küresel ısınma en sıcak ay ve günlerin şiddetini ve görülme olasılığını, inceleme yapılan alanların yüzde 80’inden fazlasında artırmış. Ayrıca, en kurak yıl ve en yoğun 5 günlük yağış periyotlarının görülme olasılıkları da araştırma yapılan alanlarda sırasıyla yüzde 57 ve yüzde 41 oranında artmış. Bu durum, özellikle tropikal bölgelerde daha belirgin. Örneğin, en sıcak ayların görülme ihtimali 4 kat, en kurak yılların ise 2 kat artmış durumda.
Araştırma, atmosferdeki rüzgar hareketleri ve su buharı gibi faktörlerin küresel ısınmadan nasıl etkilendiğini de inceliyor. İnsan kaynaklı iklim değişikliğinin, örneğin Arktik bölgedeki deniz buzunun rekor seviyede azalmasına neden olduğunu, güçlü bilimsel verilerle destekleniyor. Bu durum, ayrıca, Los Angeles’taki yangınların, küresel ısınmanın yol açtığı aşırı sıcaklıklar ve kuraklık koşullarıyla doğrudan bağlantılı olduğunu ortaya koymaktadır.
Felaket döngüsünü kırabilir miyiz?
Küresel ısınmayı yavaşlatmanın yollarını bulmak zorundayız. Fosil yakıtların kullanımını azaltmak, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek ve doğayı tüm bileşenleriyle koruma politikalarını güçlendirmek bu mücadelenin temel taşları. Ancak bu adımların yalnızca ulusal değil, küresel bir işbirliği çerçevesinde atılması gerekiyor.
Los Angeles yangınları, bizlere iklim değişikliğiyle mücadele etmenin yalnızca bir seçenek değil, bir zorunluluk olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Doğa, bizden net bir yanıt bekliyor: Ya felaketlerle yüzleşmeye devam edeceğiz ya da bu döngüyü kırmak için harekete geçeceğiz. Karar bizim.