

Dışişleri Bakanı Fidan Doha Forumunda: SDG anlaşmaya uyma niyetinde değil, aksina eşmaya çalışıyor. (Foto: X/DışişleriBakanlığı)
Suriye’de yeni rejim 8 Aralık’ta ilk yılını doldurmuşken Ankara’dan hem SDG üzerinden PKK’ya hem de SDG’nin hâmisi ABD’ye iki mesaj, bu gidişle havanın dönebileceğine işaret eden, uyarı niteliğinde üç mesaj var.
1- Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Doha Forumu sırasında söyledikleri,
2- Genelkurmay Başkanı Selçuk Bayraktaroğlu’nun Şam temasları,
3- Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un yaktığı sarı ışık.
Fidan: SDG Yan Çiziyor
Önce Forumdaki konuşmasında söyledikleri:
“Suriye hükümeti ve SDG kendi aralarında bir anlaşma yapabilirler. (…) Ancak PKK söz konusu olduğunda SDG içerisinde bazı unsurların bulunduğunu biliyoruz ve tek hedeflerinin Türkiye’ye karşı mücadele yürütmek olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla Suriyeli olmayan unsurların SDG’den çıkarılmasını istiyoruz. Irak’tan, İran’dan, Türkiye’den katılan unsurların derhal ayrılmasını istiyoruz. Bu güzel bir başlangıç olur.”
Fidan bu konuşmadan bir süre sonra İngiliz Reuters haber ajansına da şunları söyledi:
“SDG’den gelen sinyallerin anlaşmaya uyma niyetinde olmadıklarını, aksine bunu aşmaya çalıştıklarını gösteriyor. (…) Hiçbir ülkede iki ordu olamaz. Yalnızca bir ordu, tek bir komuta yapısı olabilir. Ancak yerel yönetimlerde farklı bir uzlaşıya veya farklı anlayışlara varabilirler.”
Ankara’nın “SDG Polisini” Kabulü mü?
Dışişleri Bakanının söyledikleri, aslında TBMM heyetinin 24 Kasım’da İmralı Cezaevinde PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmesi üzerine hem DEM Partili Gülistan Kılıç Koçyiğit hem de TBMM’ye sunulan tartışmalı özet tutanakla uyumlu. Yani SDG’nin silahlı güçleri, komuta ve bölge ayrıcalığı olmadan Suriye ordusu ile bütünleşsin; Öcalan’ın “Savunma Bakanlığı” dediği budur. Ama “adı federasyon olmayan federasyon” yapısındaki yerel yönetimi bünyesinde “polis gücünü” üstlensin; “İçişleri bakanlığı” dediği de budur.
Fidan’ın buna eklediği Ankara kulislerinde bir süredir konuşulan, madem SDG Suriyeli, Suriyeli olmayanlar sınır dışı edilsin formülüdür. Bunun bir süredir PKK’lılarla da konuşulduğunu varsaymak mümkün ama diğer yandan PKK’nın Irak’taki karargahını, Suriye’ye taşımaya başlaması bu durumla çelişiyor.
Genelkurmay Başkanı Suriye’de
Fidan’ın bu konuşmasından bir gün önce Genelkurmay Başkanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu ve Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Levent Ergün, Suriye’deydi. Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile görüştüler, Suriye Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı ile Ortak Harekât Merkezinde incelemelerde bulundular.
Bu ziyareti, Ankara’nın vücut diliyle verdiği ikinci mesaj sayabiliriz.

Türk askeri heyeti 5 Aralık’ta Şam’da Cumhurbaşkanı Şara ve komutanlarıyla görüşürken. (Foto: X/TSK)
Türkiye’nin 2016-2019 arasında Suriye’ye kapsamlı askerî operasyonlar yütüttü. O zaman Beşar Esad rejimi vardı, şimdi Türkiye’nin yaşamasını ama Türkiye’nin güvenliğine tehdit oluşturmadan, güçlenerek yaşamasını istediği Şara rejimi var.
O zaman Rusya ve İran etkenleri vardı. Şimdi onlar yok ama İsrail etkeni var. Şara rejimine en büyük tehdit İsrail’den geliyor ve İsrail ise zaten ABD korumasındaki gücünü koruyup hem Şam hem Ankara’ya tehdit oluşturmasını istiyor.
Bunlar, Türkiye’nin SDG (dolayısıyla PKK) Terörsüz Türkiye sürecini bozsa dahi Suriye’de yeni bir harekât düzenlemesini zorlaştıran etkenler diye görülüyor. Öte yandan Suriye’nin Türkiye’den resmen yardım isteyebileceği seçeneği göz ardı ediliyor.
Fidan, ertesi gün Doha’da konuşurken Bayraktaroğlu’nun Şam ziyaretinden haberdardı.
O Sırada İstanbul’da
Fidan’ın Doha Forumunda konuştuğu sıralarda SDG’nın Dış İlişkilerinden sorumlu İlham Ahmed, DEM Parti’nin düzenlediği Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansına çevrimiçi hitap ediyordu.
İlham Ahmed’in adeta bizim yaşadığımızdan farklı bir dünyadan sesleniyordu.
“Türkiye’deki barış sürecinin nihayete ermesini istiyor ve diliyoruz. Halen savaş çatışma diyenlerin seslerin kısılması lazım.
“Türkiye’nin Şam hükümetiyle görüşmesi var, bizimle bir kanalı var. (…) Biz Türkiye’yle diyalog içinde olmak istiyoruz. Sınırlarımız açılsın.
Ortadoğu yeniden dizayn ediliyor. Türkiye, Suriye ile barışa ulaşırsa buradan daha iyi bir şekilde çıkacaktır.
Yani SDG temsilcisine göre;
Terörsüz Türkiye sürecinin Suriye ile bir ilgisi yoktur. Öcalan’ın 27 Şubat’taki silah bırakma ve fesih sözleri SDG’yi bağlamaz.
Adeta sorun Türkiye ile Suriye’nin barışmasıdır, SDG ile ilgisi yoktur, Türkiye’nin SDG ile ayrıca konuşmalıdır.
Beştepe: “Terör Yoluyla Ulaşamadınız”
Hangisi doğru? Öcalan’ın “Onlar beni dinlerler” demesi mi, SDG’nin “Bizi bağlamaz” demesi mi? Yoksa ikisi de aynı şeyleri söylüyor ama Ankara duymazdan gelip halka Terörsüz Türkiye sürecinin Suriye’yi de kapsayacağını söylerken ABD baskısıyla Suriye gerçeğinde uzlaşma arayışına mı girmiş durumda.
İşte bu noktada, DEM’in İstanbul Konferansından bir gün sonra, 7 Aralık’ta üçüncü uyarı diyebileceğimiz mesaj, Cumhurbaşkanının Hukuk Başdanışmanı Mehmet Uçum’dan geldi:
“Hiç kimse terör yoluyla ulaşamadığı ve asla ulaşamayacağı imkansız hedeflere hukuk ve demokrasi yoluyla erişeceği vehmine kapılmasın.
“Geçiş sürecinde silah bırakma ve fesih sürecini tamamlamakla yükümlü kişilerin, kendi içlerinden çıkan veya dışarıdan olan sabotajcılara, imkansız taleplerle, tahrik edici ve yıkıcı dillerle Terörsüz Türkiye sürecini bozmaya çalışanlara asla prim vermemesi gerekir.
“Sabotajları önlemek, yapanları tasfiye etmek ve yapılacakları engellemek için yoğun bir gayret gösterilmesi gerektiği aşikardır.
Bu mesajların doğrudan PKK yönetimine verildiği, işin ucunun DEM’e de değdiği aşikâr.
Mazlum Abdi, İsrail Medyasında
Ankara’nın “süreci bozmayın” uyarılarına karşı SDG Ankara’nın üstüne üstüne gitmeyi sürdürüyor.
İsrail’in sağ kanat Jerusalem Post gazetesine konuşan SDG lideri Mazlum Abdi (Ferhat Abdi Şahin), ne Şam ne Ankara’dan böyle bir açıklama henüz olmamasına rağmen, Şara yönetimiyle SDG’nin 3 tümen ve 2 özel taburu elinde tutması üzerinde anlaştıklarını söylemiş. Abdi, SDG’nin 70 bini asker, 30 bini polis olmak üzere 100 bin silahlı gücü bulunduğunu öne sürerek (ki Türk kaynakları bu rakamı abartılı buluyor) Şara hükümetine ortak olmak istemiş.
Jerusalem Post’un “SDG’nin Kürt Şefi Suriye’de İsrail Desteğine Açık” başlığıyla verdiği haberde Abdi, Suriye’de istikrar sağlanması için ABD askerlerinin ülkede kalması gerektiğini de söylemiş.
Ankara Kritik Dönemeçte
Ankara, sürecin SDG üzerinden ABD yönetiminde “Savaş ağası” gibi davranan Merkezi Komutanlık (CENTCOM) ve İsrail etkisiyle sulandırılmak istendiğini görüyor.
Süreç MİT Başkanı İbrahim Kalın koordinasyonunda yürütülüyor. Öcalan’ın PKK ile haberleşmesi (DEM Parti heyetiyle, avukat ve aile üyeleriyle görüşmeleri dahil) Türk istihbaratı gözetiminde. Yoksa 26 yıldır cezaevindeki Öcalan’ın, ustası olduğu çifte anlamlı konuşmalarıyla örgütüne farklı seslenip MİT’i atlatmaya çalıştığını mı düşünmeliyiz?
Ancak Ankara’da, özellikle 24 Kasım görüşmesinden sonra, PKK’dan yükselen üst perdeden itirazlar, Barzani’nin “Cizre provokasyonu” ve SDG sözcüsünün İstanbul konferansı mesajları gibi gelişmeler, bu kritik dönemeçte havanın dönebileceği işaretleri de veriyor.
Ankara’da 2009 Oslo görüşmeleri, 2012-2015 diyalog sürecinden sonra Terörsüz Türkiye sürecinin de başarısız olması halinde bir dördüncüsünün olmayacağı görüşü konuşulmaya başlandı.
Bunu herkesin ciddiye almasında yarar var.


