Önceki gün Amerikan devleti ve 48 eyalet Facebook’a karşı bir tekelleşme davası açtı ve Facebook’un bölünmesini istedi.
Ticari işletmeler ve devletler yüz yıllardır hem karşı karşıya geliyor hem de birlikte çalışıyorlar. Global varlık gösterebilmeyi başarmış kurumlar ise güç zehirlenmesi yaşayıp oyunun kurallarını belirleyenin, hakemin ve oyunun mutlak sahibinin devletler olduğunu unutabiliyorlar. Buna en son örnek kuruluşundan büyümesine her aşamasına tanık olduğumuz Facebook.
Facebook’un Türk devleti ile de problemleri sürüyor. Daha doğrusu devletimiz Facebook’un tepkisizliği karşısında sosyal medya platformuna cezalar kesiyor ve nihai tehdit olarak da reklam yasaklarını ve bant kısıtlamayı öne sürüyor. Tabii bu yaptırımlar Facebook için mi yoksa ülkemizde yaşayan ve uluslararası iş yapmaya çalışanlara mı ceza, onu bir başka yazıda tartışacağız. Bu yazıda Facebook’un global sorunlarına ve dün açılan davaların ne anlama gelebileceğine odaklanmak istiyorum.
Cambridge Anayltica skandalı
Facebook’un pek çok devlet ile sorunlar yaşadığını biliyorduk. Avrupa Birliği 2018’de sosyal medya şirketinin altyapısından 50 milyon kişinin verisinin çalınması nedeniyle şirkete 1,36 milyar dolarlık bir dava açmıştı. 2019 yılında ise Federal Ticaret Komisyonu ile Facebook başta Cambridge Analytica skandalı olmak üzere, veri kullanım ihlalleri suçlamalarını davalar yerine 5 milyar dolarlık bir ceza ile anlaşarak çözme yoluna gitmişlerdi. Mart 2020’de Avustralya’da ise yine Cambridge Analytica’nın fason olarak ürettiği “This is your digital life” adlı uygulama üzerinden Avustralyalıların şahsi bilgilerinin Cambridge Analytica’ya aktarıldığının kanıtlanması üzerinde 529 milyon dolarlık bir dava açıldı. Tüm bu davaların yanında irili ufaklı ülkelerin Facebook’a kestiği çeşitli başka cezalarda bulunuyor, Türkiye’nin duyurduğu 10 milyon TL ve 30 milyon TL’lik cezalar gibi.
Facebook da bu davalara karşı boş durmadı. Önemsediklerine yönelik olarak çeşitli aksiyonlar aldı ve Temmuz 2020’de Avrupa Birliğine kendisine yönelik yıldırma ve aşırı doküman isteme sebebi ile karşı dava açtı. Facebook’a göre Avrupa Birliği Facebook’u mahkemelerde süründürerek ve normal olmayan miktarda dokümantasyon isteyerek haksız yere ceza açıklamadan cezalandırıyordu. Hatta Temmuz sonunda Avrupa Birliği’ne karşı tali bir zafer kazanmış ve soruşturmaları durdurmayı başarmıştı.
Facebook bazısı dudak uçuklatıcı miktarlardaki bu cezaların tamamını bir kalemde ödeyebilecek mali güce sahip. Sonuçta 813 milyar dolar piyasa değeri olan bir devden bahsediyoruz.
Ancak eminim ki Avrupa Birliği’ne karşı elde ettikleri zaferin tadı önceki geceden sonra acı bir hal aldı. Çünkü bahsi geçen davaların ve cezaların hiçbirisinin Facebook’u Amerikan devletinin ve 48 eyaletin ortaklaşa açtığı iki dava kadar yaralama potansiyeli yok.
Instagram ve Whasapp satın almaları
Federal Ticaret Komisyonu’nun New York Başsavcısı Letitia James önderliğinde açtığı davada Facebook’un pazar hakimiyetini son kullanıcıların aleyhine kullanarak, kendisine yönelik rekabeti ya zorla ya da para ödeyerek sonlandırdığı öne sürüldü. James, buna örnek olarak Instagram ve Whasapp satın almalarını gösteriyor ve bu firmaların Facebook’tan ayrılmaları gerektiğini söylüyor.
Eyaletlerin açtığı dava ise Facebook’un iş ortaklarını sömürmesi ve kişisel verilerin gizliliği kuralını ihlal etmesi üzerine. Bu davada yer alan Kuzey Carolina Başsavcısı Josh Stein umutlarının Amerika’daki sosyal medya ekosistemini yeniden düzenlemek olduğunu açıkladı.
Dolayısı bu davalardan ilki Facebook’un satın almalar ve baskı yolu ile rekabeti önlemesi ve sonsuz büyümesini durdurmaya, diğeri de esas işine, yani veri satışını durdurmaya yönelik.
Doğrusu insan kendisine sormadan duramıyor, bu noktaya bu şekilde gelinmesi şart mıydı? Mark Zuckenberg ve diğer Facebook yöneticilerinin bir şeyleri değiştirmesi için illa her ülke ile devasa problemlerin oluşmasını mı beklemek zorundaydılar?
Emekleme aşamalarında dünyayı birleştirme potansiyelini gördüğümüz, açık fikirlerin platformu olacağını sandığımız ve insanlarda kolektif bilinci artıracağını hayal ettiğimiz sosyal medya platformları para kazanma hırsı ile tüm hayallerimizi boşa çıkarırken sadece Facebook değil, hepimiz çok önemli bir fırsatı kaçırıyoruz. Yeni bir çağ açmasını beklediğimiz yapılar, eski çağın tüm kötü özelliklerini yüklenip bizi yine devletlerin yüce gönlüne tabi bırakıyorlar.
Halbuki bu yapılar değil miydi ulus devletlerin yerine insanların farklı türlerde organize olmasını sağlayacak?
Eğer bu davalarda başarı sağlanırsa bambaşka bir sosyal medya anlayışı ile 2020’li yılları yaşayacağız. Belki de 2030’lu yıllara para kazanmak yerine insani değerleri önde tutan bir sosyal medya yapısı ile gireriz.