İsrail siyasetini yakından takip edenler için 2 Haziran gecesi saatler geçmek bilmedi. 5 Mayıs’ta hükümet kurma görevini üstlenen Yesh Atid (Gelecek Var) partisi lideri Yair Lapid, kendisine tanınan sürenin dolmasına saatler kala Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin’e koalisyon ortaklarının anlaştıklarını iletti. İsrail’in yeni hükümeti, aralarında İsrailli Arapları temsil eden Ra’am Partisi’nin (Birleşik Arap Listesi) de bulunduğu, sağ (Yamina, Yisrael Beitenu ve New Hope), sol (Meretz ve Labour) ve merkez (Yesh Atid ve Kahol Lavan) çizgiden gelen 8 partiden oluşuyor. Güvenoyu aldıkları takdirde 14 Haziran itibariyle yemin ederek göreve başlaması beklenen koalisyon üyeleri, “en uzun süre iktidarda kalan lider” sıfatını taşıyan Likud Partisi lideri Binyamin Netanyahu’yu 12 yılın ardından başbakanlık koltuğundan indirmiş olacak.
Seçim döngüsü Netanyahu’yu iktidarda tutmaya yetmedi
İsrailliler son iki yılda 4 kez sandık başına gittiler. Ne var ki, Netanyahu liderliğinde kurulan, sağ koalisyon hükümetlerinin ömrü pek uzun olmadı. Yolsuzluk, rüşvet ve güveni kötüye kullanma suçlarından yargılanan Başbakan Netanyahu için seçimler adeta iktidarda kalma aracı haline geldi. Hüküm giyme olasılığına karşı, dokunulmazlık zırhını kaybetmek istemeyen Başbakan, Dindar Siyonist Parti ittifakı gibi aşırı sağ partilerle iş birliği yapmaktan çekinmedi. Öte yandan, 2015 yılında “Araplar akın akın oy vermeye gidiyor,” çıkışıyla seçmene korku salarak oy toplamaya çalışan pragmatik lider, son seçimde Ortak Arap Listesi blokundan ayrılan Ra’am Partisi ile koalisyona da yeşil ışık yakmıştı. Mart seçimlerinin ortaya koyduğu oy dağılımı, Likud Partisi’ni hükümet kurmak için Arap Partileri ile Naftali Bennett liderliğindeki Yamina Partisi’nin desteğine mecbur bıraktı. Ancak Dindar Siyonist Parti, dışarıdan da olsa Arapların koalisyon desteğine karşı çıkınca, Netanyahu’nun seçim hesapları bozulmuş oldu.
Nisan ayında, Kudüs’te başlayıp, İsrail’in pek çok şehrine yayılan şiddet olayları ve 11 gün süren İsrail-Hamas çatışması neticesinde, muhalefetin koalisyon girişimlerinin sekteye uğramasından endişe ediliyordu. Lapid’in zorlu pazarlıklar sonucu partiler arası uzlaşma sağlaması endişeleri boşa çıkardı. Ancak İsrail’deki gelişmeleri “bir devrin sonu” şeklinde niteleyerek, aceleci davranmamakta fayda var. Zira, Netanyahu için mücadele henüz bitmiş değil. Meclisteki yemin törenine dek yaşanacak olası gelişmeler, süreci farklı yönde etkileyebilir. Koalisyon görüşmeleri süresince Netanyahu’nun eski ortağı Bennett’e karşı yürüttüğü karalama kampanyası, Yamina Partisi üyelerinin evleri önünde düzenlenen protestolar ve Bennett ve ortaklarının fanatik seçmenlerden ölüm tehditleri alıyor oluşu siyasetin kirli yüzüne ışık tutmakta. Siyasi baskının dozu yükselirken, bazı milletvekillerinin mecliste bıçak sırtında çoğunluğa sahip koalisyondan desteğini çekmesi olası.
Diğer yandan, ideolojik olarak birbirine zıt hedefler güden böylesi geniş bir koalisyonun iktidarda uzun süre tutunması kolay olmayacak. Lapid ile dönüşümlü olmak kaydıyla, iki seneliğine başbakanlık koltuğuna oturacak Bennett “Herkes hayallerini gerçekleştirmeyi erteleyecek. İmkansızın peşinde kavga etmek yerine birlikte yapabileceklerimize odaklanacağız,” diyor. Kulağa hoş gelse de pratikte nasıl işleyeceği meçhul. Örneğin, Ra’am Partisi lideri Mansur Abbas, koalisyon ortaklarından 2017 Kaminitz yasasının revize edilmesine yönelik taahhüt aldığını ifade ediyor. Yasa dışı Arap yerleşimlerinin yıkılmasına dayanak sağlayan ve İsrailli Araplar tarafından ayrımcı olarak nitelendirilen imar yasasının değişmesi veya askıya alınmasını, yerleşimler konusunda taviz vermeyen ilhak yanlısı Yamina Partisi veya bir diğer şahin sağ parti Yisrael Beitenu seçmenine nasıl açıklar? Kaldı ki, yakın zamanda ateşkesle çatışmalar kontrol altına alınmış, İsrail içinde hayat bir nebze normale dönmüş olsa dahi, İsrail-Filistin geriliminin yeniden alevlenmesi koalisyonu sıkıntıya sokacaktır.
İsrail’deki yeni hükümet Türkiye-İsrail ilişkilerini nasıl etkiler?
Netanyahu’nun gidişinin, iki ülkenin liderleri arasındaki malum geçimsizlik sebebiyle, Ankara cephesinde olumlu karşılanacağına şüphe yok. Ancak bu durum, ikili ilişkilerin rayına oturacağını garanti etmiyor. Türkiye bir süredir, İsrail ile ilişkileri normalleştirme yönünde birtakım diplomatik girişimler yürütmekteydi. Hatta İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz, uluslararası bir konferansa katılmak üzere Haziran ayında Antalya’ya davet edilmişti. Bu girişimler, El Aksa ve çevresindeki protestoların şiddet kullanılarak bastırılması ve İsrail-Hamas çatışması neticesinde askıya alındı. Diğer bir deyişle, Türkiye-İsrail ilişkileri Filistin sorunu karşısında dayanıklılık testini yine geçemedi. Ankara’nın “ümmet liderliği” iddiası Arap dünyasında karşılık bulmazken, İsrail’i ve ABD’yi hedef alan sert söylemi tepkiyle karşılandı. Dahası, hükümetin Filistin meselesinde Hamas yanlısı duruşu, Türkiye’nin arabuluculuk girişimlerinin dışında kalmasına yol açtı.
Her ne kadar, Müslüman Kardeşler çizgisine yakınlığıyla bilinen Ra’am Partisi’nin koalisyonda yer alması ilgi uyandırıyor olsa da, Bennett’in başbakanlığında Türkiye-İsrail ilişkilerinde “yeni bir sayfa” açılacağı beklentisi tek taraflı iyimserlik içeriyor. Özellikle, Filistin meselesindeki duruşlarını kıyasladığımızda Bennett, statüko yanlısı (çözümsüzlüğün devamından yana) Netanyahu’ya kıyasla daha dindar, ilhak taraftarı ve 1967 sınırları temelinde iki devletli çözüme karşı çıkan bir profil sergilemekte. Sadece ortağı Ayalet Shaked’in Adalet Bakanı’yken Filistinlileri hedef alan sözlerine bakmak dahi Yamina’nın parti ideolojisi hakkında bir fikir verecektir. Elbette, koalisyonu ayakta tutmak için tüm partilerin daha ılımlı bir çizgiye kayacaklarını varsayabiliriz. Ancak net öngörülerde bulunmak için henüz çok erken.
Dolayısıyla, Türkiye-İsrail ilişkilerinin tamiri biraz daha gecikebilir. Son tahlilde, kalıcı normalleşmenin tesis edilmesi, dış politikanın ideolojik eksenden çıkartılarak, ikili ülke arasındaki ilişkilerin gerçekçi bir perspektiften ve karşılıklı çıkar temelinde yürütülmesine bağlı. Bu açıdan bölgede değişen güç dengelerinin doğru okunması ve ona göre pozisyon alınması gerekiyor. Geçtiğimiz hafta, İsrail Dışişleri Bakanı’nın, Hamas ile ateşkesin mimarlarından Mısır’a, 13 yıl aradan sonra yaptığı ilk ziyaret, İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri’nin- çatışmalar ertesinde İbrahim Anlaşması’nı askıya almak bir yana- yeni bir yatırım anlaşması imzalamaları ve son olarak, ABD’de Joe Biden yönetiminin Gazze’nin yeniden inşa planını Hamas’ı saf dışı bırakacak şekilde düzenleme girişimleri bu açıdan önemli gelişmeler.
İsrail siyasetine dönersek, önümüzde çekişmeli geçecek bir on gün var. Böylesi geniş bir koalisyonun hükümet edeceği İsrail’de arzu edilen siyasi değişimin, lider değişikliğiyle sınırlı kalması kuvvetli ihtimal. Dahası, Netanyahu’nun, bu kez muhalefet lideri olarak, tüm enerjisini koalisyonun ömrünü kısaltmak için kullanacağını tahmin etmek güç değil. Ve belki de başaracak. Öyle de olsa, muhalefet partilerinin ideolojik farklılıklarını bir kenara iterek, popülist bir lidere karşı birleşebilmiş olmalarından çıkartılacak dersler var.