Uluslararası Belediye Başkanları Vakfı (City Mayors Foundation) 2021 yılının “Başkent” ödülünü Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a verdiğini açıkladı. Vakfın internet sayfasında ödülün verilme gerekçesi olarak 2019’da seçilmesinden bu yana halkın güvenini kazanan, şeffaflığı esas alan liderlik sergilediği ve yolsuzlukların üzerine cesaret ve kararlılıkla gittiği yazılıyor.
Vakıf, Yavaş’a ödül verilme gerekçesinde toplumun fakir ve ihtiyaç içindeki kesimlerine yönelik destek programları yanı sıra, toplu taşımada elektrikli araçlara geçişi, yenilenebilir enerji ve su arıtma gibi “yeşil şehir” projeleri de anılıyor. Yoksul mahallelere ücretsiz internet servisi sağlayarak özellikle Covid-19 salgının başlamasıyla halkın her gelişmeden haberi olmasına verdiği önemden bahsediliyor. Bu kazanımlarla Ankara’nın kovit-sonrası dönemine daha hazır, dirençli ve sürdürülebilir bir şehir haline getirmekte olduğundan övgüyle söz ediyor.
Bu önemli bir ödül. Belediye Başkanları Vakfı aslında bir düşünce kuruluşu. Londra merkezli vakıf, hazırladığı “Etik Kurallar” çerçevesinde dünya çapında belediyelere karşılıksız proje desteği de veriyor. Herhangi bir kuruluştan sponsorluk, reklam gibi dış destek kabul etmiyor. Yavaş’a, Ankara’da yaptıklarının dışarıdan bakıldığında görüldüğünü söyleyen bir ödül.
Gelelim madalyonun diğer yüzüne
En iyi başkent belediye başkanı ödülünü Yavaş’a verenler mutlaka yukarıdaki her bir ifadenin altında nelerin yattığını da biliyorlardır. Örneğin, halkın ulaşım ihtiyacı için alınması gereken otobüslere hükümetin alım onayı vermemesi nedeniyle ekonomik ömrünü tamamlamış otobüslerin elektrikli kullanıma çevrilerek devreye alındığını. Bu konu biraz ABD’nin İHA satmaması nedeniyle Türkiye’nin kendi İHA’larını üretip satmaya başlamasına benzemiyor mu? İstanbul’da Ekrem İmamoğlu da aynı dertten mustarip. Kışa giriliyor ve belediyelerin toplu taşıma açıkları Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın onayına bakıyor. Şimdi bir de Ulaştırma Bakanlığının yapımı biten metro hatlarını belediyelere devretmeyeceği iddiası ortaya atıldı ki, doğru çıkarsa hükümetin amacının üzüm yemek değil, bağcı dövmek olduğunu gösterir.
Gelelim yolsuzluklarla mücadele kısmına. Bu konuda Yavaş’a giden övgülerin temelinde göreve gelir gelmez bütün belediye ihalelerini internet üzerinden canlı yayınlamaktaki öncülüğü bulunuyor. Bu uygulama hemen ardından İmamoğlu ve diğer CHP’li belediye başkanları tarafından uygulanmaya başladı ve öyle tuttu ki Erdoğan AK Partili belediyelerin de bu uygulamaya geçmeleri gerektiğini söyledi. Geçip geçmediklerine dair henüz açıklama yok.
Önceki Belediye Başkanı Melih Gökçek’in dosyaları açılıyor, mahkemeye veriliyor. Ama örneğin mahkemeler Atatürk Orman Çiftliği arazisine yasa çiğnenerek kurulup 800 küsur milyon dolar harcanmasına rağmen hiç kullanılamayan Ankapark konusunda Yavaş’a hak veriyor, ancak alanın temizlenip halkın hizmetine açılmasına hala izin vermiyor. Bu da siyasi baskıya bağlanıyor.
Yolsuzluklarla asıl mücadele etmesi gereken makam bağımsız yargıdır; görevden alınma, sürülme korkusu yaşamayan savcı ve hâkimlerin varlığıdır. Türkiye’de yargının durumu ise içler acısı.
Yargının halinden birkaç örnek
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi bugün, 14 Eylül’de Osman Kavala gündemiyle toplanıyor. Kavala 1414 gündür hapiste. Beraat ettiği suçların niteliği değiştirilerek yeniden tutuklandı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tahliyesini istedi, ama hükümet uymadı. Bu yazıyı okuyanlar arasında pek çıkmaz ama “Onlara ne?” diyenler olabilir. Hak mücadelesi sınır tanımaz, tanımamalıdır da. Ve Türkiye Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden, zamanında Konsey’in Parlamenterler Meclisi Başkanlığını Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun yapmış olduğu ve AİHM’nin dayandığı İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin imzacısı bir ülkedir.
Selahattin Demirtaş’ın durumu keza ortada. Demirtaş’ı hapiste tutmak için ne AİHM ne Anayasa Mahkemesi kararı tanınıyor. Türkiye attığı imzaları, ulusal ve uluslararası hukuku bu kadar kolaylıkla çiğneyen bir ülke olmamalıdır.
Bir örnek daha. Uluslararası Af Örgütü Türkiye Sorumlusu Taner Kılıç, yasadışı Fethullah Gülen örgütlenmesiyle bağlantılı olduğu gerekçesiyle tutuklanıp hapis yatmıştı. Uzun yargı süreçleri ardından telefonunda iddia edildiği üzere Fethullahçıların kullandığı By-lock uygulaması bulunmadığı anlaşıldı ama beklediği beraat kararı, ya da herhangi bir karar çıkmıyor.
Yargı yolsuzlukla mücadelede etkisizken
Hukuku yargı adına çiğneyen savcı ve hâkimlerin yükselen yargı basamaklarıyla ödüllendirildiği bir dönemdeyiz ne yazık ki. Siyasi davalarda bu durum yaşanırken yolsuzluk iddiaları konusundaki manzara da aynısı oluyor.
Geçenlerde Almanya ve Fransa’dan örnekler vermiş, Türkiye’de 17-25 Aralık 2013, kapatılan yolsuzluk soruşturmalarında suçlanan bakanlardan Erdoğan Bayraktar’ın dosyasının açılması talebiyle karşılaştırmıştık. Hala çıt yok. Görevden alınan önceki Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan hakkında da.
Yargının yolsuzlukla mücadelede böyle etkisiz kaldığı dönemde, hukukçu kökenli ABB Başkanı Mansur Yavaş’a uluslararası ödülün yoılsuzlukla mücadele konusunda verilmesi ayrı anlam taşıyor.
—