Bir zamanlar Gülse Birsel’in Avrupa Yakası’nın ekran müdavimiydim. Son zamanlarda Ali Sunal ve ekibinin Güldür Güldür hiciv dizisinin. Geçen Cumartesi gecesi, reklam arası sonrası yayınlanacak skeçler arasında Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati’nin hicvedilmesi de vardı. Konu ne olacak? Nebati’nin vatandaşın geçim sıkıntısıyla adeta alay eden, bayat şakalar dizisinden farkı kalmayan beyanları.
Ama o da ne? Turgay Ciner sahipliğindeki Show TV yönetimi Nebati’nin skecini yayınlatmadı. Eleştiriye tahammülsüzlük ve yasakçılığın yeni bir örneği. Acaba yeni bir “Alo Fatih” vakası mıydı? Hatırlayacaksınız, 2014 Şubat’ında, 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk iddialarının dumanı henüz tütüyorken MHP lideri Devlet Bahçeli’nin TBMM grubuna hitabını canlı yayınlayan Habertürk yayını kesmiş, bu kesinti dönemin başbakanı, şimdi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Ciner grubundan Fatih Saraç’ı aramasına bağlanmıştı.
Bu defa da bir telefon edilip edilmediğini, kim tarafından edildiğini bilmiyoruz ama Nebati’nin emrinde bir maliye müfettişleri ordusu olduğunu biliyoruz.
Nebati’nin asıl derdi
Ortada bir hazım meselesi de var sanki. Güldür Güldür ekibi daha önce Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı da birden fazla defa hicvetti. Ne Koca’dan bir tepki duyduk ne yayından kaldırıldı.
Türkiye Erdoğan’ın AK Parti iktidarına kadar, Cumhuriyet öncesinde de tek parti döneminde de siyasilerin hicvedilebildiği bir ülkeydi. Erdoğan iktidarını güçlendirdikçe hiciv ruhunu, espri zenginliğimizi de kaybettik. Kimileri, Koca gibi hicvi de siyasi kültürün bir parçası sayacak anlayışa sahip. Kimileri de Nebati’nin devamcısı olduğu anlayışa.
Güldür Güldür’e sansür uygulayınca Nebati’nin gururu kurtuldu mu şimdi?
Acaba o skeç yayınlansaydı Nebati yönetimindeki ekonominin perişan hali daha da kötüye mi gidecekti? Şimdi o skeç yayınlanmadığına göre, ekonomi düzelecek mi?
Bugün, 9 Mayıs’ta Erdoğan Kabinesi toplantısında diğer kabine üyeleri, belki Erdoğan bile, Nebati’yi tebrik mi edecek Güldür Güldür komedyenlerine haddini bildirdiği için?
Nebati’nin derdi yasakçılıkla ciddiye alınmaya çalışmak olmamalı. Halkın geçim sıkıntısını, giderek artan hayat pahalılığını, TÜSİAD’ı dahi endişeye sevk eden gelir dağılımı adaletsizliğiyle uğraşmak olmalı.
Ciddiye alınma meselesi
Hazine ve Maliye Bakanımızın belli ki bir ciddiye alınma meselesi var. Ama ciddiye alınmak için asıl yapması gereken, örneğin Dünya Bankası Başkanı David Malpass ile ayaküstü hatıra fotoğrafı çektirip Twitter’da “kapsamlı” görüşmelerde bulunduğu yayını yapmak değil. Dünyada kendisini ciddiye alan her aktör, Türk ekonomisi hakkında gerekirse kiminle konuşması gerektiğini biliyor; o da Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Nebati ciddiye alınmak istiyorsa en azından şimdiye dek hangi söylediğinin doğru çıktığına dönüp bakabilir. Hatırlıyor musunuz? Geçen Şubat ayında enflasyon o zamanın rekoru olan Yüzde 48 küsur çıktığında Nebati bakan enflasyonun Nisan’da yüzde 50’ye yaklaşacağını ama geçmeyeceğini söylemişti. Nisan’da yüzde 61 olmuştu, o da TÜİK’in resmî rakamlarına göre, Mayıs başında, yüzde 70 oldu -pardon yüzde 69,97; asıl komedi bu rakamlar aslına bakarsanız.
Erdoğan zor kararı alabilecek mi?
Nebati gerektiğinde kötü gidişin suçlusu gösterilip, balonun düşmesini önlemek umuduyla atılacak ilk safralardan olduğunu göremiyor. Belki de görüyor ve bir günün beyliği beyliktir anlayışıyla bakan olmanın tadını çıkarıyor, nimetlerinden yararlanıyor, böyle güç gösterileri yapıyor.
Nebati’yi ışıldayan gözleri ve beşuş çehresiyle bir yana bırakalım ama Erdoğan’ın ne yapacağına bakalım o zaman.
Ne yapması gerektiği belli: Merkez Bankasının elini biraz olsun serbest bırakacak, enflasyonla mücadeleyi esas alacak, buna uygun para politikası belirleyecek, böylece dar gelirlilerin elindeki paranın her dakika buharlaşmasını en azından yavaşlatacak.
Aslında Erdoğan, efsanevi u-dönüşlerinden birisini, şimdiye dek tersi kanıtlanan “faiz sebep – enflasyon sonuç” tezinden dönerek de yapabilir. Örneğin, “Benim tezlerim doğru ama görüyorsunuz Rusya-Ukrayna savaşı var. O nedenle şimdilik programı askıya alıyoruz, Zor zamanlar zor önlemler gerektirir, vs” gibi bir şey söyleyebilir. Ne de olsa seçimin yolu taşlarla dolu.
Yapabilir de yapar mı?
Hicvi yasaklayarak gururlarını kurtardıklarını düşünenler aynı hassasiyeti ülke ekonomisi konusunda da gösterirler mi? Ne dersiniz?