Kosova’nın bağımsızlığını ilan edişinin üzerinden 15 yıl geçti. Başta Türkiye olmak üzere, batılı ülkelerin çoğunluğu, Kosova’yı, gecikmeksizin, 3-5 hafta içinde tanıdılar. Tanıyanların sayısı ilk yıllarda hızla artarak 120 ye kadar yükseldi. Son birkaç yıldır, Rusya’nın desteğini de alan Sırbistan, önemli sayıda ülkeyi (özellikle Afrika’da) bir şekilde ikna ederek, tanıma kararlarını geri çektirdi. Halen tanıyan ülkelerin sayısı 100 civarında sabitlendi diyebiliriz.
AB başından beri Kosova’yı destekledi
Avrupa Birliği (AB), bağımsızlığını ilan ettiği günden itibaren Kosova’yı destekliyor, Kosova halkının Avrupa değerlerini benimsemesi amacıyla elinden gelen tüm gayreti gösteriyor, bu istikamette ciddi paralar harcıyor. Miloseviç Yugoslavya’sı askerlerinin Kosova’da katliamlar yaptığı 1990’lı yıllarda, AB ülkelerinin mazlum Kosova halkının yanında yer aldığını hatırlıyoruz.
Duygular ve tutumlar karşılıklı; AB üyeliği hedefi Kosova tarafından devlet politikası olarak benimsenmiş durumda. Ancak, AB’nin ABD ile birlikte Kosova’nın hamisi olmasına karşın, AB üyesi İspanya, Slovakya, Romanya, Yunanistan ve Kıbrıs Rum hükümetleri Kosova’yı tanımayı reddediyor. Balkanları tedirgin eden bu düğümün çözümü için, Kosova’yı tanımayı reddeden Sırbistan’ın ikna edilmesi gerekiyor. Kosova sınırları içindeki Kuzey Mitroviça’da yaşayan 50 bin civarındaki etnik Sırp Kosova vatandaşına yerel yönetim açısından makul bir otonomi modeli tanındığı takdirde, Belgrad muhtemelen çözümü benimseyecek. Lakin Kosova yönetimi, Kuzey Mitroviça’ya tanınacak otonominin Kosova’nın ayağına pranga vurmak olacağını düşünüyor. Kuzey Mitroviça’nın Kosova’nın “Republika Srpska”sına dönüşeceğinden endişe ediyor. Bu endişeler, Kosova milliyetçisi çevrelerde ciddi saplantı haline dönüşmüş durumda.
Belgrad ve Priştine Batıyı usandırıyor
AB sadece Sırbistan ve Kosova’nın değil, diğer Balkan ülkelerinin de AB yolunda ilerlemelerine engel teşkil eden bu anlaşmazlığın çözümü için on senedir ciddi çaba sarf ediyor ancak sonuç alamıyor.
Geçtiğimiz yaz aylarından itibaren yeni bir plandan bahsedilmeye başlandı. Fransız-Alman planı olarak basına yansıyan öneri geçen aralık ayında Tiran’da düzenlenen AB-Batı Balkanlar zirvesi sırasında taraflara AB’nin yeni çözüm teklifi olarak sunuldu. Belgrad ve Priştine’nin uzlaşmaz tutumlarından ve ikide bir patlak veren Kuzey Mitroviça krizlerinden bıkmış usanmış durumdaki AB ve ABD yetkilileri, bu defa işi daha ciddi ele aldılar.
AB, ABD, Fransa, Almanya ve İtalya temsilcilerinden oluşan beş kişilik heyet, geçtiğimiz Ocak ayında Belgrad’da Cumhurbaşkanı Aleksandar Vuçiç ve Priştine’de Başbakan Albin Kurti ile görüştü. Planın son şans olduğunu, kabul etmedikleri takdirde her iki ülkenin AB ilerleme sürecinin askıya alınacağını, AB yardımlarının dondurulacağını, yatırımların durdurulacağını anlattılar. Sabrın sonuna gelindiğini, mutabakat sağlanamazsa iplerin kopacağını ima ettiler. AB teklifinin 27 Şubat’ta Brüksel’de imzalanmasını istediler.
Neydi AB teklifi?
Fransa ve Almanya’nın birlikte hazırladıkları plan, 1972 yılında Federal Almanya ile Doğu Almanya (DDR) arasında imzalanan ve karşılıklı toprak bütünlüğünü garantileyip iki devletin 1973 yılında Birleşmiş Milletlere üye olmalarını sağlayan anlaşmayı örnek alıyordu. AB teklifini kısaca şöyle özetleyebiliriz:
- Karşılıklı pasaport, diploma, araç plakaları, gümrük mühürleri tanınacak, iyi komşuluk ilişkileri geliştirilecek,
- BM amaçlarına ve ilkelerine uyulacak (egemen eşitlik, self-determinasyon, insan haklarına saygı, toprak bütünlüğü, tehdit ve kuvvet kullanılmaması vs.)
- Biri diğerini uluslararası toplum nezdinde temsil etmeyecek, Sırbistan Kosova’nın uluslararası kuruluşlara üyeliğine karşı gelmeyecek,
- Birbirlerinin AB üyeliği müzakerelerini baltalamayacaklar,
- Kosova’da yaşayan Sırplara, Avrupa Konseyi bünyesinde benimsenen yerel yönetim/özyönetim uygulamalarına benzer nitelikte hak ve yetkiler tanınacak. Sırp Ortodoks Kilisesi ve Sırp dini/kültürel mirası korunacak,
- Taraflar başkentlerde karşılıklı Daimi Misyon açacaklar,
- Teklif kabul edilirse Kosova’nın tanınma sorunu aşılacak.
Ancak 27 Şubat’ta AB Dış ve Güvenlik Politikaları Temsilcisi Josep Borrell’in de bulunduğu görüşmede uzlaşma sağlanamadı. Yine de kapı kapatılmadı ve taraflara 18 Mart’ta Kuzey Makedonya’nın Ohri kentinde anlaşmayı imzalamak üzere randevu verildi.
Düğüm Sırp Belediyeler Birliğinde
Sorunun düğümlendiği noktanın AB teklifinde Kosova’da yaşayan etnik Sırplara Avrupa standartlarında yerel yönetim hakkı verilmesinde olduğunu görüyoruz. Nitekim Kurti, Brüksel’den Priştina’ya dönüşünde Vuçiç’in Kosova’da Sırp Belediyeler Birliği (SBB) kurulmasını kabul etmediği için anlaşmayı imzalamaktan kaçındığını söyledi.
Vuçiç’in durumu da hayli zor. “SBB gerçekleşmeden AB planını imzalamam” demiş olmasına rağmen büyük baskı altında. Neredeyse tüm muhalif partiler tarafından “Kosova’yı satan vatan haini” ilan edilecek. Bu koşullarda AB planının eklerinin daha önce öngörüldüğü gibi 18 Mart’a kadar imzaya hazır hale getirilmesi mümkün olacak gibi durmuyor. Varılan aşamayı, iki Almanya arasındaki “olmayan ilişkilerin” düzelmesini sağlayan anlaşma, Belgrad ve Priştine arasındaki düğümü çözmek bakımından işe yaramadı şeklinde özetleyebiliriz.
Republika Srpska ve Bosna örneği
Bilindiği üzere SBB konusu, AB önderliğinde 2013 yılında, dönemin Başbakanları İvica Daçiç ile Haşim Taçi arasında imzalanan “Sırbistan ile Kosova arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için prensipler” adlı anlaşma ile “Sırp Belediyeler Topluluğu” başlığı altında çözüme kavuşturulmuş idi. Bu topluluğun kurulmasına özellikle muhalefet etmek suretiyle, milliyetçi oyları toplayarak iktidara gelen Albin Kurti’nin geri adım atmasının ne kadar zor olduğunu izaha gerek var mı? 50 bin kadar Kosova’lı Sırpın yaşadığı Kuzey Mitroviça’daki 4 belediyenin oluşturacağı, eğitim, sağlık, şehircilik ve ekonomi sahalarında icrai yetkilere sahip olacak Birliğin, 1995 Dayton Antlaşmasıyla Bosna-Hersek’te oluşturulan ve soruna yol açan Republika Srpska gibi sunulması ve milliyetçi seçmenin kafasının bulandırılması gerçeklerle örtüşmüyor.
Republika Srpska’nın Bosna’nın istikrara kavuşmasının önünde devasa anayasal bir engel olduğu hususunda herkes mutabık. Ancak “SBB eşittir Republika Srpska” iddiası, AB ülkesi olmayı hedefleyen Kosova bakımından makul ve kabul edilebilir bir tutum teşkil etmiyor.
Diplomatlar ortaya çıkan sorunları çözmek ve ilişkileri düzeltmekle mükelleftirler. Görev tanımları kötümserliğe cevaz vermez. Emekli diplomat kimliğimle, ABD takviyeli AB ekibi Kosova meselesini çözemediği tespitini yapmam doğru olmaz.
18 Mart’ta tarihinde, Makedonya’nın şirin sayfiye kenti Ohri’de, tarafların AB planını imzalayarak Kosova düğümünü geride bırakmalarını canı gönülden temenni ediyorum.